İlişkilerimizde kendimize ve karşımızdaki kişiye yeterince özgür alan bırakabiliyor muyuz? İlişkiyi birlikte mi tasarlıyoruz yoksa beklenti ve suçlamalarla mı yönlendiriyoruz? Dinlemeyi, affetmeyi ve her bireyin tam olduğuna inanmayı becerebiliyor muyuz?
Farkında olmadan yıllardır yaptığım gözlemler ve kendi deneyimlerimle birlikte çalıştığım danışanlarımdan duyduklarım ve öğrendiklerimi harmanladığımda, etrafımda birbirini besleyerek büyüten ve doyum yaşayan ilişkilere kıyasla, hayal ettiği ilişkiye bir türlü yaklaşamamış olanlar, nasıl bir ilişki istediğini tanımlayamayanlar, eski ilişkisini unutamayanlar ya da içinde bulunduğu ilişkide sorun yaşayanların çoğunlukta olduğunu fark ettim (algıda seçicilik diyebilirsiniz).
“Beni sevdiğini biliyorum ama gelecek hakkında konuşamıyoruz”, “Tek istediğim eşimin biraz daha sosyal olması. Beraber seyahat etmek ve birlikte arkadaşlarımızla vakit geçirmek istiyorum sadece, çok mu?” “Sevgilim duygularını hiç paylaşmıyor, e ben de zihin okuyamam ki”, “Bana karşı eskisi gibi tutkulu değil”, “Eşim beni mutlu edemiyor” “İlişkimde bir şeyler eksik ama ne olduğunu bilmiyorum”, özellikle kadınlardan sürekli duyduğum cümlelere bir kaç örnek.
Aslında bir insana, bir ilişkiye evet derken, neye evet dediğimizi çoğunlukla tanımlamıyoruz. Sevmek, sevilmek, paylaşımda bulunmak, ait hissetmek ve mutlu olmak gibi muğlak tanımlarla yola çıkıyoruz. Sonra ilişkinin başında, ortasında, sonunda ya da sonrasında “Neden böyle oldu?” sorusunu genellikle ya “Onun kaybı” nidalarıyla ya da “Neden ben?” mağduriyetiyle cevaplıyoruz.
Oysa kendi potansiyelimizi ve olabileceklerimizin “en” ini olmak için ihtiyacımız olan yönlerimizi ortaya çıkarmamıza destek olan ilişkiler kurmak imkansız değil.
Koçluk serüvenimde öğrendiğim ve zaman geçtikçe daha da bağlandığım en temel kavram, her insanın doğal olarak becerikli, yaratıcı ve bütün olduğunu kabul etmekti. Bu kabulle birlikte, her bireyin kendi sorunlarını çözebilecek, kendi hedeflerine ve hayallerine ulaşabilecek kaynaklara sahip olduğunu veya o kaynaklara nasıl ulaşacaklarını bildiklerine dair inanç geliyor ve bu da şaşırtıcı ve keyifli bir yolculuğun başlangıcı oluyor. Her birey bir hazine ve bir mucizedir. Bu, ilişki koçluğu için de böyledir çünkü her birey, içinde bir sürü ilişkiyi barındıran karmaşık bir sistemdir. Her ilişkinin de kendi başına bir doğası ve dinamiği var. Yine de belli farkındalıklar tüm ilişkileri tasarlar ve yürütürken bize destek ve kaynak sağlayabilir. Bunlardan özellikle iletişim biçimlerimize dair olanlardan bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.
Önce sizin için ilişkinin ne demek olduğunu tanımlayın. Bunun için de, içinde bulunduğumuz ilişkilerde olduğumuz kişiye bakmak ve ilişkiden ne beklediğimizi “ben” diliyle anlatmak önemli. İhtiyaçlarınızı net bir şekilde ifade ettiğinizde kendinizi tanımaya başlarsınız. Genelde hislerimiz partnerimize ya da arkadaşlarımıza kendimizi anlatmaya çabalarken ortaya çıkar, onlarla aynı anda duyarız sesimizi. Bu durumda da ifade etmek istediklerimiz, kendimizi anlatabilme çabası içinde kaybolabilir. Kendinizi tanımak için zaman harcayın. Beklentilerinizi, hayallerinizi düşünün ve mümkünse yazın. Unutmayın beklentilerimiz sürekli değişse de aslında hayat amacımız, temelde ihtiyacımız olan şeyler aynı kalır. Sizin için olmazsa olmazları bulun ve bunların altındaki değerleri keşfedin. Bu değerleri ilişkilerinizde ne kadar tatmin ettiğinize bakın. İlişkilerimizdeki sorunlar genelde bu değerleri tatmin edemediğimizde ortaya çıkıyor.
İlişkide olumsuz duygular yerine ihtiyaçlarınıza odaklanın. İsteyerek ya da istemeyerek ilişkide olduğumuz kişiyi suçlamak çoğumuzun takındığı bir tavır. Bunu genellikle suçlamaktan çok “olanı söylemek” gibi görebiliyoruz. Oysa bize olumsuz hissettiren duygularla yola çıkarak karşımızdakini suçlamaktansa, karşılanmayan ihtiyaçlarınıza odaklanırsanız daha yapıcı bir iletişim kurabilirsiniz. Bu ihtiyaçları ısrarla talep etmek yerine, doğal olarak becerikli, yaratıcı ve bütün olduğunuz bilinciyle, kendi kaynaklarınızla karşılamaya yönelirseniz, hayatınızda doyum ve dengeyi sağlayabilirsiniz. Dışarıdan beklediğiniz her ne varsa önce onu kendinize siz verin.
Yorumlardan kaçınarak, güçlü ve yapıcı bir iletişim kurun. Bir tartışma sonrası, çiftlerin tartışmayı değerlendirme sürecine tanık olduğumda, çoğunlukla iletişim kopukluğundan doğan durumlarla karşılaşıyorum. “Bana çok sıkıcı birisi olduğumu söyledi” diyor kadın. Erkek duruyor: “Ben öyle bir şey söylemedim. Bunu düşünmüyorum da. Ben sana evde vakit geçirmek yerine sevdiğin şeylere zaman ayırmanı önerdim” diye cevap veriyor. Kadın devam ediyor: “Tamam işte, hiçbir şey yapmadığımı ve sıkıcı olduğumu düşünüyorsun.”
Ağzımızdan çıkanla, karşımızdakinin duydukları nadiren aynıdır, çünkü duyduklarımıza deneyimlerimizi, varsayımlarımızı, kendimize güvensizliklerimizi, yargılarımızı ve korkularımızı da ekleriz. Karşımızdaki kişiyi tanıdıkça, ona belli yargılar yapıştırırız. İlişkide sürekli gördüğümüz davranışlar da varsayımlarımızı besler. Bu şekilde de partnerimizin gerçeklerle ilgilenmediğimizi düşünmesi, değersiz hissetmesi ve davranışımızı özensiz olarak değerlendirmesi kadar doğal bir şey yoktur. Varsaymak yerine soru sorun ve gerçekten anlamak için dinleyin.
Sinirli ya da öfkeli olduğunuzda ara verin. Karşınızdakine söylediğiniz kırıcı sözler sizi sonradan üzebilir ve gerçekten öyle düşünmediğinizi söyleseniz bile sözler bir kez ağızdan çıktıktan sonra kalır ve karşınızdakinin kalbinde yer eder. Bu yüzden, tartışmanın alevlendiğini hissettiğinizde kendinizi durdurun ve özünüzle bağlantıya geçmek, sakinleşmek için neye ihtiyacınız varsa onu yapın. Bunu partnerinizle de paylaşıp sakinleştikten sonra daha iyi bir iletişim kurarak bu konuyu konuşmaya devam etmek istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bu şekilde konuşmadan önce neler söylemek istediğinizi düşünmeye ve nasıl ifade etmek istediğinizi bulmaya zamanınız olacaktır.
Suçlu aramayın. Maalesef çoğu çiftlerde bir taraf diğeri tarafından mağdurlaştırılır. Bu yüzden de tartışmaların çoğu suçlamalara odaklanır. Tartışma sırasında yalnızca kendinize odaklanın. Bir tartışmadan sonra tartışmayı en ince ayrıntısına kadar analiz edip kimin suçuydu sorusunun cevabını aramak ne öğretici, ne yapıcı, ne de besleyicidir. Onun yerine kendinize, “Neyi daha farklı yapabilirdim?” diye sorun. Çünkü siz, partnerinizin neyi daha farklı yapacağını söyleyemez, ancak kendinizin nasıl daha farklı davranabileceğini seçebilirsiniz. “Bir sonraki sefer şöyle yapabilirim” ile başlayan cümleler kurduğunuzda gerçekten öğrenme yaşıyorsunuz demektir.
Partnerinizi duyun. Haklı olma ihtiyacını bir kenara bırakın. Kazanmanız gereken bir savaşa girmiyorsunuz. Partnerinizin de dinlemeye ve dikkate almaya değer bir şeyler söyleyebileceğini kendinize hatırlatın. Dinlemek sizinle ilgili değildir. Karşınızdakini anlamakla ilgilidir. Karşınızdakini dinlerken, kendi bakış açılarınızı, düşüncelerinizi bir kenara bırakın. Dinlediğiniz kişinin konumunda olmanın nasıl olduğunu anlamaya çalışın. Söylediklerini ona tekrar ederek doğru anladığınızdan emin olun. “İşinde yorulduğun için eve geldiğinde benimle birlikte bir şeyler yapmaya istekli olmana rağmen halinin olmadığını duyuyorum, doğru mu?” Eğer yanlış anlamışsanız partneriniz bunu düzeltecektir. Bu şekilde sizin tarafınızdan fark edildiğini, duyulduğunu ve anlaşıldığını hissedecek ve daha açık olabilecektir. Ona neye ihtiyacı olduğunu sorun.
Bir ilişkiyi canlandırmak bazen sabır, yaratıcılık ve cesaret gerektirir. Çoğu zaman gereken şeyse farkındalık, çaba ve özendir. İletişim de pratik yaparak geliştirebileceğimiz bir kastır. İletişiminizi gerçek ve kuvvetli kılmak ve aramızdaki bağı güçlendirmek için kendinize zaman ayırın. Bu şekilde hem küçük şeyler içinizde büyümeden birlikte konuşabilir hem de ilişkinizi birlikte tasarlayabilirsiniz.
İlişkinizde daha mutlu olmayı seçiyorsanız, eylem zamanı artık gelmiş demektir.
Yorum