Mutluluk çok konuşulan, zaman zaman hafife alınan, tabiri caizse fazla pembe gelen bir duygu. Ancak kabul edelim ya da etmeyelim hepimiz onu bulmak için yaşıyoruz. Oysa mutluluğun bir hedef değil yaşamın bir parçası olması gerek.
Her ne kadar mutluluk medyada hızlı tüketilen başlıklardan biri olsa da biz koçların varoluş amaçlarından biri de bireylerin daha mutlu, daha fazla tatmin hissettikleri yaşamlar sürmeleri için yolculuklarına eşlik etmek. Son yıllarda bu duygunun daha fazla deneyimlenip paylaşılmasına o kadar ihtiyaç duyulmaya başlandı ki 1980’den sonra Psikoloji Biliminin yeni bir alt dalı oluşarak Martin Seligman’ın öncülüğünde toplumların ya da insanların nasıl daha iyi hissedecekleri araştırılmaya başlandı. Genç bir bilim dalı olan Pozitif psikolojinin yanında nörobilimciler de insanoğlunu gerçekten neyin mutlu ettiğini araştırmaya devam ediyor.
İşte size nörobilimciler tarafından kanıtlanmış ipuçları:
Kötü hissettiğinizde kendinize sorun
Koçluk becerilerinin başında danışanda farkındalık yaratacak, güçlü sorular sormak gelir.
Bazen beynimiz gerçekten mutlu olmak istemiyor gibidir, hatta mutlu olmaktan utanç ya da suçluluk duyduğumuz anlar olur. Acaba neden?
Alex Korb, “The Upward Spiral” adlı kitabında duyuların beynimizdeki etkilerini anlatmış. Utanç ve suçluluk gibi olumsuz duyguların gurur gibi olumlu etki yaratan bir duyguyla benzer nöral devreleri beslediğini ifade etmiş. Anlayacağınız sadece pozitif duygular değil olumsuz duygular da beyindeki ödül merkezini aktive ediyor.
Aynı endişe ederken kendimizi meşgul hissettiğimiz gibi. Evet yanlış duymadınız, endişe ettiğimizde beynimiz ilgilendiği sorunla ilgili en azından bir şey yaptığını hisseder. Anlaşılan o ki annelerin, çocuklarının üzerinde kontrolleri olmadığı durumlarda, ellerinde olmadan endişelenmelerinin nedeni de bu. Bilinçaltımız madem bu sorunla ilgili şu an bir şey yapamıyorum o halde endişeleneyim demeyi seçer ve kendine meşguliyet yaratır.
Utanç ve suçluluk gibi olumsuz duygularla yaşamanın faydası olmayacağına göre bilim adamları kendinize böyle anlarda şu soruyu sormanızı öneriyor:
Şu an ne için şükrediyorum?
Şükretmek, pozitif psikolojinin insan yaşamını iyileştirmek için önerdiği uygulamaların başında gelir. Uzmanlar memnun olduğunuz küçük şeyleri, sabah esneme hareketinizi yapabilmek, telefonun ucunda sevdiğiniz birinin sesini duymak gibi sıradan bulduğumuz davranışları bile listelemenin yaşamın pozitif tarafına konsantre olmakta yararı olduğunu soyluyor.
Şükretmenin depresyonun düşmanı olan nörotransmitterlerden dopamin ve mutluluk seviyemizi artıran seratoninin salgılanmasına neden olduğunu belirtmekte de yarar var. Bazen mutlu olduğumuz şeyleri bulmadan önce onları arama süreci bile bakış açımızı değiştirmeye yeterli.
Olumsuz duyguları etiketleyin
Duyguların bedenimizi 45 saniye ile 1 dakika arasında terk ettiğini duymuş muydunuz?
Anlayacağınız bizler duygularımız değiliz, yani bir an için üzgün hissediyor olabilirim ama bu benim üzgün bir Zeynep olduğumu göstermez.
Olumsuz duyguları tanımlamak onlarla baş etmeyi kolaylaştırıyor. Örneğin kötü hissediyorsanız kötü hissetmenin gerçek tanımını yapın. Üzgün, kızgın, endişeli? Araştırmalar, olumsuz duygularını tanımlaması istenen deneklerin beyinlerinin, duyguyu tanımlama esnasında o duygunun yarattığı histen çıktığı için olumsuz duygunun yarattığı etkinin minimize edildiğini göstermiş.
Ben bu yöntemi Limitsiz Koçluk olarak geliştirdiğimiz duygu kartları ile çocuklarımda uygulamaya başladım. 6 yaşındaki kızımın kardeşine öfkelendiğini hissettiğim bir anda desteyi önüne koyup hangisini hissediyorsun diye sorduğumda görsel olarak da beynini aktive eden kızım, o duygunun etkisinden daha hızlı çıkabiliyor.
Diğer yandan bilim duyguların bulaşıcı olduğunu da kanıtladı. Endişeli bir öğrenci sınıf arkadaşlarına endişeyi bulaştırabilirken, kaldırımda kahkaha atan biri yanından geçenlere neden güldüğünü bilmeseler bile mutluluk bulaştırabiliyor. Siz hangi duyguyu bulaştırmayı seçiyorsunuz?
Sarılın, kucaklayın, dokunun
Önünüze ilk gelene değil!
insan olarak sevgi ve kabul görmeye ihtiyacımız var.
İlişkilerin beyindeki mutluluk aktivitesini beslediği bilindiğine göre neden birbirimize daha fazla sarılmıyoruz?
Uzmanlar ebeveynlerin çocuklarına günde en az 7 kere sarılmalarını öneriyor ki çocuklar kendilerini güvende ve mutlu hissetsin. Oksitosinin, erişkinlerin rahatlamasını sağlayan hormonun dokunarak aktive olduğu biliniyor. Tokalaşmak, birisini takdir ederken eğer uygunsa omzuna yumuşakça dokunmak, yakın olduğunuz kişilere teşekkür ederken sarılmak pozitif duyguların gücünü artırıyor.
Sevdiğiniz birine dokunmanın, elini tutmanın ya da sarılmanın acıyı ve hüznü azalttığı hatta evli çiftlerde bağ ne kadar güçlü ise etkisinin de o kadar fazla olduğu kanıtlanmış.
O zaman son öneri bugün ve her gün sevdiğiniz birine sarılın ve ona da kendinize de mutluluk hediye edin!
Evet bir pozitif psikoloji profesörünün söylediği gibi, üzerinde “Mutluluk” yazan bir hap olsaydı bunu her gün almayı sürdürür müydünüz?
Koçluk atölyelerimizde katılımcılar yaşamlarına dair atacakları adımları belirlediklerinde pek çok kez bu cümleyi tekrar ediyoruz. Bazı uygulamalar insana o kadar basit görünür ki onu uygulamayı seçmenin etkisinin yaşamda bir fark yaratacağını hayal dahi edemez, onun için sürdürmeyi seçmeyiz. Oysa bir davranışı alışkanlığa dönüştürmek bile minimum 21 gün sürerken pozitif bir davranışa şans vermemek neden?
Örneğin, deklanşöre basmak son derece basit bir aktivite olsa da çektiğiniz fotoğrafın yıllar sonra bırakacağı etkiyi bu günden hayal edemezsiniz… 20 yıl sonra o kareye bir bakmışsınız gözlerinizde mutluluk gözyaşları.
Yaşamınıza hangi mutluluk karesini dahil edeceğinize karar vermek nörobilimcilerin değil sizin elinizde, ne de olsa fark etmek değişimin başlangıcıdır.
Kaynak: UCLA Nöro Bilim Uzmanı Alex Korb – The Upward Spiral
Yorum