Tiyatro Sanatçısı ‘Erol Günaydın’

Erol Günaydın, yaşamı boyunca hep küçük rolleri tercih etmiş. Buna rağmen bugün Türkiye’nin en iyi bilinen, en çok sevilen sanatçıları arasında. Kimseden esirgemediği şefkati ve sevgisiyle küçük rollerle büyük farklar yaratan Günaydın’ın yaşamından alınacak çok ders var.

Erol Günaydın, 1933 Akçaabat doğumlu Türk sinema ve tiyatro sanatçısı. Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumaya başladığı zamanlarda okuldan kaçarak tiyatroculuğa heves etmiş. İlk rolünü 1955’te Dormen Tiyatrosunda ‘Papaz Kaçtı’ adlı oyunda oynayan Erol Günaydın, tiyatro, sinema ve dizilerdeki küçük rolleriyle tanınıyor. Küçük rollerle büyük farklar yarattığının farkında olan Erol Günaydın hiçbir zaman büyük rollere ihtiyaç duymamış.
Tiyatroyu para ve ün kazanmak için değil, farklı bir iş yapamayacağı için yapan Günaydın, son dönemde  “İki Kalas Bir Heves” adını taşıyan kitabıyla da gündemde. Kitabında hem kendi tarihini hem de tiyatro tarihini anlatırken, 50 yılı aşan sanat serüveniyle birlikte yaşama bakışını da okuyucunun gözleri önüne seriyor.

“Anılarımı en sonunda yazdık”
Bazı arkadaşlarım anılarını yazsana derlerdi ama yazmak beni çok yorduğu için yazamıyordum. Dizi çekiminden geliyorum, yorgun oluyorum iki satır bir şeyler yazıyor ertesi gün beğenmiyor, yırtıyorum.  Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan Levent Cinemre, kitabımı söyleşi şeklinde yazmayı teklif etti. Levent Bey’in ayarlamalarıyla Emine Algan’la beraber çalışmaya başladık. Emine Algan’ı Hırsız Polis dizisinin senaristlerinden olduğu için tanıyorum. Anılarımı teybe okudum, kitabım “flash back”ler şeklinde yazıldı, yaklaşık 8 ayda tamamlandı. İlk kitaba sığmayan anıları ikinci bir kitapta toplamak istiyorum. Çünkü vurgulamak istediğim birçok nokta eksik kaldı. Bizim tiyatroculuğumuzdan geriye çok bir şey kalmadı. Videolar var onlar da siliniyor, bozuluyor. Hiç değilse bu kitapla bir meyvem oldu.

“İki kalas bir heves eski ustaların tiyatroya verdiği isim”
Eski ustalar tiyatroya “İki kalas bir heves” derlerdi. Gerçekten de tiyatrolarda hep bir ahşap kokusu vardır. Kitabıma da ustaların tiyatroyu tarif ettikleri “İki Kalas Bir Heves” adını verdim. Çocukluğum Trabzon Akçaabat’ta geçti orda tiyatrocular yoktu ama “Temel”ler, fıkralar vardı. İstanbul’a taşındıktan sonra Galatasaray Lisesi’ne girdim. Tiyatroya, okuldan kaçarak gittiğim Tevfik Fikret Sahnesi’nde başladım. Hevesle başladığım tiyatro aşka dönüştü ve bu aşk 50 yıldır sürüyor. Tiyatroya gerçekten aşığım. Sağlığıma kavuşur kavuşmaz Ferhan Şensoy’la Don Kişot’a tekrar başlamayı düşünüyorum. Benim meselem sadece tiyatroya çıkıp oynamak. Kendime göre projeler yapıp da büyük roller hiçbir zaman istemedim, oyun da seçmedim, sıra aktörüyüm. İşim bu, hangi rol olursa olsun oynarım.

“Tiyatronun mutfağını çok severim” 
Tiyatronun mutfağını yani makyajı, dekor hazırlıklarını, oradaki muhabbetleri çok severim. Haldun Dormen’le o kadar uzun yıllar çalıştım ki Haldun’un verdiği mizansenleri, düzenleri numaralandırdım. Ardından başka rejisörlerle farklı tiyatrolarda çalışmaya başladım.
Kenterler’le, Engin Cezzar, Mühsin Ertuğrul, Mahir Canova, Cüneyt Gökçer, Ergin Orbey, Ali Poyrazoğlu’yla çalıştım. Bütün özel tiyatrolarda çalıştım için hepsinin tarzlarını, halini tavrını, patronluğunu tanıdım. Egemen Bostancı ile güzelleşti her şey, oyunculukla gözü olmayan sadece tiyatroyu yöneten, yaptığı işlerle öğünen bir arkadaştı. Param olsun zengin olayım diye hırslarım hiçbir zaman olmadı. Her zaman yeter ki borcum olmasın sıkıntılı günlere düşmeyeyim dedim. Ben işimi sadece sevdiğim için yapıyorum.

“Tiyatrolara merak kalmadı”
Ses tiyatrosu, tıklım tıklım dolarken artık dolmuyor. Eskiden İstanbul’da yaklaşık 50 tane tiyatro vardı. Tiyatronun şaşaalı günleri geçmişte kaldı. Şimdi özellikle genç tiyatrocular apartman katlarında, oda sahnelerde oynayabiliyorlar, büyük tiyatrolar dolmuyor.
İnsanlarımızda, devletimizde, Kültür Bakanlığımızda kimsede tiyatroya karşı merak yok. Oldum olası devlet büyüklerimizin tiyatroya ilgisi, hevesi olmamıştır. Böyle gelmiş böyle gidiyor.

“Öğretmenlik de yaptım”
1960 senesinde yedek subay öğretmen olarak askerliğimi Ağrı’nın Diyadin Kazası Yukarı Biligan Köyü’nde Aladağ’a yaptım. Okulu açtık, çocuklara ders vermeye başladım ama mümkün olmayınca çocuklara meddahlık yapmaya, trenleri, uçakları, Ankara, İstanbul’u anlatmaya başladım. Velileri bile gelip beni dinliyorlardı. Çok güzel günler geçirdim ama okul binası hasarlı olduğu için okul kapatılmak zorunda kaldı. Çocukları çok severim. Bir ara çocuk tiyatrosu kurdum, şehir şehir dolaştım. Televizyonda da çocuklara yönelik programlar hazırladım.

“Kendi tiyatromun sahibi olmayı hiç düşünmedim” 
Hiçbir zaman tiyatrom olsun istemedim. Olsaydı da hisseli yapar, gelen parayı herkesle bölüşürdüm. Mutluluğu insanlarla paylaşmaktan çok zevk alıyorum. Sahnede insanları güldürmek, eğlendirmek beni mutlu ediyor. Asık yüzlü insan görmek istemiyorum. Moralimi bozmamak için fazla sokağa bile çıkmıyorum çünkü herkes çok mutsuz.

“Bizim tiyatroculuğumuzdan geriye çok bir şey kalmadı, videolar da siliniyor. Hiç değilse kitapla bir meyvem oldu.”

“İyi ki kızlarım var”
Üç tane kızım var; eşimi kaybettikten sonra yanıma geldiler. Arkadaş gibiyim kızlarımla, iyi ki kızlarım var, bana çok güzel bakıyorlar. Kızlarımın arkadaşları, dostlarım gelir sofra kalabalık olur. İki kişi yemek yiyemem bir şeyler anlatmak, gülmek, dertleşmek isterim. Evi kalabalık severim.

“Küçük rolleri süslerim”
Hemen hemen bütün rollerimi çok severek oynadım. Tiyatroya da ilk oynadığım oyun olan Papaz Kaçtı’da vaaz vermeye gelen çok ürkek bir rahibi oynamış, çok sükse yapmıştım. Oliver Twist’de kötü adam Fagin’i, Yaygara Yetmiş’de koca karı Ajans Bahriye’yi oynadım, o rollerim hala hatırlanır. Küçük rolleri severim, süslerim ben o rolleri. Sahneden şemsiyeyle geçiyim herkesin aklında kalır. Bir de küçücük roller vardır. Feydo’da oynadığım Hintli’de “Beni arayan oldu mu?” deyip dışarı çıkıyordum. Öyle bir süsledim ki o rolü, rahmetli Ercüment Karacan 2-3 defa sadece onu seyretmek için gelmişti.

“İnsanları güldürmeyi seviyorum”
Dramlarda da oynamama rağmen genelde komik rollerde oynamayı tercih ettim. Komedi oynamak daha rahat geliyor bana. Yaptığım işi seviyorum küçük rollerde de çok emek var. Büyük roller bazen hamallık olur, seyirci beğenmezse 3 sahne kan ter içinde kalırsınız.
Son olarak Don Kişot’da Sanço Panço’yu oynadım onu da çok sevdim. Böyle küçük rollerle tiyatroya devam etmek istiyorum.

“Genç tiyatrocuların işi artık daha zor” 
İstanbul’un nüfusu bir milyonken biz üç yüz, dört yüz temsil oynayabiliyorduk. İzleyiciler artık otopark sorunu gibi sebeplerle büyük salonlara gidemiyorlar. Tiyatrocular da büyük salonların masraflarını karşılayamadıkları için artık küçük salonlarda oynuyorlar.
Gençlerden umutluyum, güzel şeyler yapacaklar. Onun dışında televizyonda tiyatro yapıyoruz diyorlar ya ben onlara inanmıyorum. Onlar tiyatroyu tramplen olarak görüyorlar tiyatrodan sıçrayıp televizyonlara geçip büyük paralar ve popülarite kazanmak istiyorlar. Sabırsızlığı doğru bulmuyorum.  Tiyatro yüz metre koşusu değil, maratondur. Gençler sabırlı olmalılar, tiyatro yapmak zor iştir.

“İki yeni film projesinde yer alıyorum”
Dizilerden yoruldum artık oynamak istemiyorum. Film gibi daha kalıcı işler yapmak istiyorum, sinemayı ve tiyatroyu tercih ediyorum. Bu yaz Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek” ve Korhan Bozkurt’un yönetmenliğini yaptığı “O Kadın” adlı uzun metrajlarda oynadım.

 

 

Gazeteci olmak için yola çıkarak Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Basın Yayın eğitimi aldı. Sektörel yayınlarda tecrübe kazanan, 2007 yılında Kariyer’de Editör olarak çalışmaya başlayan Nogay, 2011’den bu yana Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyor.
**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.