Mükemmellik alışkanlıktır

“Günaydın!”
O sabah yarı uykulu halimden sıyrıldım birden ve etrafıma bakındım. Benden başka kimse yoktu ve hiç tanımadığım biri bana gülerek günaydın diyordu. Hem de bir Cumartesi sabah 6:30’da. Alışkın olmadığımdan olsa gerek, biraz şaşırdım. Ben İstanbul’da hafta sonunda, sabahın erken bir saatinde dışarı çıktığımda genellikle sokaklarda kimse olmaz, olsa da zaten bir tatil gününde o kadar erken kalkmış olmaktan dolayı canı sıkkın olur.
Sonuç olarak gülümseyen bir yüz ve “Günaydın” diyen enerjik bir ses duyma şansım neredeyse yok gibidir. Eğer siz o enerjik ve çevreye neşe saçan insanlardansanız, ne mutlu bir azınlıktansınız, bir bilseniz…

Bir gülümseme yeter…

Günümüzde bir gülümsemenin, başımızla selam vermenin ya da dostça bir kaç kelime etmenin kişiler üzerinde ne kadar rahatlatıcı, ne kadar olumlu bir etkisi olduğunu unuttuk. Çevremizdekilerle etkileşime girmemek için yüzlerce sebep buluyoruz kendimizce. Zamansızlık, ilgisizlik, reddedilme korkusu, hata yapma korkusu, bilinmeyenden korkma ya da belki o kişinin/kişilerin farkına varmama… Beyinlerimiz, onlarca dosyanın açık olduğu bilgisayarlar gibi. Hatta bir kısmı hata mesajı bile veriyor:”Yetersiz bellek” ve kendiliğinden kapanıyor. Bu yoğunlukta bir de başkalarına mı vakit ayıracağız? Kendimize bile zaman bulamıyoruz. İkna olmak ne kadar olay öyle değil mi? Son derece gerçekçi duruyor sebeplerimiz. Oysa ki yürürken yüzünüzde oluşacak bir gülümseme eşliğinde başınızla selam vermek belki 10 saniye bile sürmez. O yüzden bahanelere sığınmayı bırakıp, gerçeklerle yüzleşelim. Gittikçe asosyal oluyoruz. Karşı dairemizde oturanı, hatta bizimle aynı şirkette, aynı katta çalışanı bile tanımıyoruz ya da tanımak istemiyoruz. Neler oluyor bizlere?

Nezaketin modası geçti mi?

1930 yılnda Thorndike 3 çeşit zekadan bahsetmiştir; soyut, mekanik ve sosyal zeka. Sosyal zekayı tanımlarken de başkalarını anlama ve insan ilişkilerinde akıllıca/bilgece davranma becerisi sözlerini kullanmıştır. Sosyal zekanın akademik beceriden farklı olduğunu ve insanların hayatta başarılı olmalarını sağlayan anahtar faktör olduğunu yazmıştır. Günümüzde duygusal zekanın içinde kabul edilen sosyal zekanın, nesilden nesile düşmesi belki de neden insanlara bu kadar uzak durduğumuzu açıklayabilir. Diğer taraftan yapılan araştırmalar, aslında pek çok kişinin probleminin nasıl etkileşime gireceğini bilmemesi ya da emin olmaması olduğunu belgeliyor. Neden bilemiyoruz dersiniz? Bana göre açıklaması son derece basit. Çünkü bizler insan ilişkilerini düzenleyen en önemli unsuru, nezaket kurallarını hayatımızdan çıkartma yoluna gittik. Çünkü bizler, Jullian Baggini’nin söylediği gibi salt görgü kuralları ile günlük ahlak arasındaki ayırımı yapmakta başarısızlığa uğradık. Nezaket kurallarının modasının geçtiğini düşündük içimizden, ne gerek var öğrenmeye, uygulamaya dedik. Yemek yerken hangi çatalı kullandığımın ne önemi var ki, önemli olan benim bilgim, ünvanım, kişiliğim dedik. Ama farkına varmadan insanlarla ilişkilerimizi düzenleyen, bizleri diğerlerine yaklaştıran, toplumu toplum yapan bazı güzel alışkanlıkların da ortadan kalkmasına sebep olduk. Çevremizdekilere saygı göstermenin, onların toplu taşıma araçlarına itilmeden inip binme haklarına saygı duymak olduğunu unuttuk. Açık havada ya da bir kafede oturan kişinin orada kaldığı tüm süre boyunca bizim sesimizi dinlemek ve attığımız kahkahalara hoşgörü göstermek zorunda olmama hakkını unuttuk. Biz aslında sosyal açıdan ilerlemenin, gelişmenin medeni olmak, kibar olmak, görgü kurallarına uymak demek olduğunu unuttuk.

Nezaket küçük ayrıntılarda gizli
Sadece özel hayatımızda değil iş hayatımızda da kendimizi kaybettik bir anlamda. Sözlerimizle, tavırlarımızla çoğu zaman birlikte çalıştığımız kişileri ezip geçiyoruz. En başarılı olmak adına, diğerlerinden daha iyi olmak adına çoğu zaman çevremizdekilerin ne hissettiğine önem vermiyoruz. Günümüzün materyalist dünyasında nezaketin yerini sorguluyoruz. Oysa insanlarla nasıl konuştuğunuz, telefona nasıl cevap verdiğiniz, hangi ortamda ne giydiğiniz, müşterilerinizi ya da sizinle çalışan kişileri başkalarıyla nasıl tanıştırdığınız, nasıl tokalaştığınız, toplantılarda, iş yemeklerinde nasıl davrandığınız sadece diğerleriyle olan ilişkilerinizi düzenlemek ve onların kendilerini kötü hissetmelerine engel olmakla kalmaz, sizin de daha iyi bir imaj sergilemenizi sağlar.

Nezaket kurallarını neden öğrenmeliyiz?
Nezaket kuralları züppelik değildir. Modası geçmiş bir kurallar zinciri de değildir. Kendinize ve çevrenizdekilere gösterdiğiniz saygının bir kanıtıdır. Fransızların söylediği gibi, istediğiniz, elde etmek için çaba harcadığınız başarının biletidir gerçekten de. Nezaket kurallarını bilmek ve uygulamak size kendinizi daha farklı, daha iyi hissettirir. Kendinize güveniniz artar. İnsanlar sizden hoşlanmaya başlar. Çünkü siz bu sayede onlara kendilerini özel hissettirmeye başlarsınız. Bunun insanlar üzerindeki etkisi sizi unutulmaz yapmaya yeter. Eminim iş hayatında ya da özel hayatınızda kibarlığı ve doğru davranışı sayesinde  düştüğünüz nahoş bir durumu, pozitif bir hale dönüştürmeyi başarmış, sizi rezil olmaktan kurtarmış bir kahraman vardır. Mesela çatalınızdan masaya düşürdüğünüz et parçasını görmemezliğe gelen, hatta diğerleri ile konuşmaya başlayarak dikkatleri başka tarafa çeken ve size gerekli önlemi almak için vakit sağlayan satış elemanı. Nasıl da kurtarmıştı sizi patronun önünde küçük düşmekten? Hala hatırlarsınız onu, hatta bölge satış müdürlüğü pozisyonu için tanıdığınız birileri olup olmadığını soran arkadaşınıza da onun ismini vermiştiniz… Unutmayalım ki iş görüşmelerinde, iş toplantılarında, fuarlar, kongreler, seminerler kısaca kendinizi ve şirketinizi temsil edeceğiniz her hangi bir ortamda “Cilalı Profesyonel” olmanın önemli koşullarındandır iş hayatının nezaket kurallarını bilmek ve uygulamak.


Sürekli olarak ne yapıyorsak oyuz

İş hayatının kurallarını bilmek bizleri ayrıcalıklı yapar. Bu konuya özen göstermemiz daha profesyonel bir imaj vermemizi sağlar ki bu da saygınlığımızı ve güvenilirliğimizi arttırır. Pek çok kişiden daha iyi bir eğitim aldığınızı ve insanlara özen gösterdiğinizi ortaya koyar. İnsanların öğrendiklerini içselleştirmesi ve davranışlara dönüştürmesi için tekrarlaması gerekiyor. Duymak, görmek, okumak yetmiyor. Yapmak gerekiyor. Aristo’nun da dediği gibi: ”Bizler sürekli olarak ne yapıyorsak oyuz. Bu durumda mükemmellik bir fiil değil, bir alışkanlıktır.”
Mükemmel olma yolunda alıştırmalarınıza hemen başlamaya ne dersiniz? İlk adım olarak yarın sabah işe gitmek için evden çıktığınızda tanımasanız dahi ilk rastladığınız kişiye güleryüzle ve olumlu bir ses tonu ile “Günaydın” deyin ve o mutlu azınlığa katılın.
 
 

**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.