Şirketçe şoktaydık! Kimse bir anlam verememişti yönetim kurulumuzun kararına. Bazı zamanlar olurdu ki herkes iki artı ikinin dört ettiğini söylerken, şirket yönetimleri beş sonucunu atarlardı ortaya. Herkes şaşırır, birbirine bakar, dedikodu fırtınası başlar, fakat nihayetinde sular durulurdu.
Sonra tüm çalışanlar alışmaya başlarlardı bu yeni sonuca, hatta içlerinden yavaş yavaş yönetimin kararına saygı duyanlar çıkardı. Zaman biraz daha geçtikçe, yeni durumu savunanların sayısı kabullenmeyenlerinkini geçerdi.
Bundan on yıl önce çalıştığım şirkette de tamı tamına buna benzer bir olay olmuştu. Ben işi öğrenmeye çalışan bir İnsan Kaynakları memuruydum o zamanlar. Etrafımdaki kişilerse personel işlerinden İnsan Kaynaklarına yatay geçiş yapan tecrübeli insanlar. O insanlardan neler öğrenmedim ki.
İnsan Kaynakları Müdürümüz yaşlıca bir hanımdı. Şirketimizde işten çıkışlar yoğun yaşansa da kendisi emekli olana kadar şirketimize hizmet etmişti. Ardındaysa kendisi gibi işi bilen çalışanlar bırakmıştı. Dolayısıyla gözünün arkada kalmasına gerek yoktu. Zaten onun koltuğuna aday olan Zafer Bey, müdürlük hesaplarına iki yıl öncesinden başlamıştı. Sadece o mu?
İnsan Kaynakları çalışanları olarak bizler de Zafer Bey’i yeni müdürümüz olarak görüyor ve başka bir ihtimal düşünmüyorduk. Ta ki yönetim kurulumuz yeni İnsan Kaynakları Müdürümüzü duyurana kadar. Spor kesim takım elbisesi içinde, bir gün Erdem Bey bizimle tanıştırılana kadar.
Kimdi bu Erdem Bey? Nereden çıkmıştı? Zafer Bey kadar tecrübeli miydi? Hiç de yaşı var gibi durmuyordu. Kaldı ki Zafer Bey kadar şirketi mi tanıyordu? Daha ilk günden onlarca soru sorulur, pek çok dedikodu yapılır olmuştu. Fakat yönetim kurulumuzun kararı kesindi. Erdem Bey yeni İnsan Kaynakları Müdürümüzdü.
Böylece yeni bir dönem başladı bölümümüzde. Öncelikle Zafer Bey istifa etti. Ardından birkaç istifa daha yaşandı. Bunlar gayet doğaldı. Doğal olmayansa iş yapış şekillerimizdeki değişimdi.
Erdem Bey’le birlikte her hafta şirketimize, tıpkı onun gibi otuz yaşlarında, elleri bilgisayarlı, cep telefonları son teknoloji adamlar gelir olmuştu. Bilişim sektörünün güzide firmalarından birini yolcu ederken, diğerine hoşgeldiniz diyorduk. Erdem Bey de bizim dilimizden çok bu bilişim firmalarının dilini konuşuyor gibiydi. “Server, ERP, software, IP, IT, datacenter, business solutions” gibi çoğu İngilizce kavram en çok kullandığı kelimelerdi. Zaman geçtikçe biz de ona benzediğimizi ve onun gibi konuştuğumuzu hissediyorduk. “Bordroyu, icmali, formu, tahakkuku” çoktan unutur olmuştuk.
İlk birkaç ay bu şekilde görüşmeler ve araştırmalarla geçti. Ardından tüm İK neredeyse seferberlik ilan edip bilişim projelerine giriştik. Dolaplarımız mavi, siyah, beyaz çeşit çeşit klasörler; telli, poşet, şeffaf bin bir türlü dosyalar doluydu. “Yangında İlk Kurtarılacaklar”ımız bile neredeyse bir kamyon yük olmuştu. Dolaplar, kağıtlar, üstümüze üstümüze geliyordu. Erdem Bey ise gayet sakin şöyle diyordu: “Merak etmeyin. Projelerimiz tamamlanıp, canlı sisteme geçince Yangında İlk Kurtarılacakları zevkle yakacağız!”
Birkaç ay sonra dediği gibi de oldu. Kanunen matbu olarak saklamak zorunda olduğumuz belgeler hariç, özellikle “Yukarısı bizden sorar” korkusuyla naftalinleyip sakladığımız dosyaların çoğunu yaktık. Bu işi yaparken de “Acaba yanlış mı yapıyoruz?” sorusunu hiç sormadık.
Her şey yaşayan sistemimizde duruyordu. Ben bir çalışan olarak özellikle rahatlamıştım. Masamın üstü açılmış, kalemlerimin ve kırtasiye malzemelerimin sayısı azalmış, gömleklerim mürekkep lekesi belasından kurtulmuştu. Hiç bitmeyen işlerim iki tıkla bitiyor, fazla mesai benim için tarihe karışıyordu. Masamın üstü gibi kafamın içi de rahattı. Neyi, ne zaman, nerede yaptığımı hatırlamaya çalışmıyor, amirim günü gelir de benden sorar korkusu yaşamıyordum.
Şirketimizde bilgi teknolojilerini kullanmak sadece İnsan Kaynaklarının işine yaramamıştı. Hem çalışanlarımız hem de müşterilerimiz rahatlamıştı. Artık kimse işe geç kalınca “geç kağıdı” doldurmaya çalışmıyor, “masraf formları” birbirine karışmıyor ve fazla mesainin onaylanması için yönetici peşinden koşulmuyordu. Personel takip sistemimiz bunların hepsine yetiyordu. Sadece çalışanlarımız mı? Bizimle çalışmak isteyen adaylarımızı da rahatlatmıştık. İnsan Kaynakları sitemiz her şeyi açıklıyor ve online başvurular alıyorduk. Özgeçmişler arasında da kaybolmuyorduk.
Fakat en çok rahatlayan üst yönetimimizdi. Yönetim Kurulumuz İnsan Kaynaklarının başına bilgi teknolojilerini bilen birini getirmekle hem ne kadar doğru bir karar verdiğinin kıvancını hem de istediği verileri kolayca elde etmenin rahatlığını yaşıyordu. Böylece bugününü görüp yarınını hesaplayabiliyordu. Yönetim Kurulumuz personel maliyetlerinden işe alınan kişi sayısına, personel devir oranından eğitim programlarına, her şeyi takip edebilir olmuştu. Şirketimiz de bu şekilde doksanları bitirip iki binlere merhaba demişti.
Bugün eski şirketimden çok çok uzaktayım. Fakat İnsan Kaynaklarının tam merkezindeyim. İnsan Kaynakları alanında pek çok şey hızla değişiyor. Sadece İnsan Kaynakları mı? Hızla giden bir trenin penceresinde manzaranın sürekli değişmesi gibi tüm iş dünyası değişiyor.
Değişimle birlikte iş dünyasına yeni kurallar, yeni olmazsa olmazlar ekleniyor. Bilgi teknolojilerine hakimiyetse her geçen gün büyüyerek, yönetime aday olan çalışanların önünde duruyor.
Yorum yapmak ister misin?