Algı, perspektif ve geri bildirim…

fbKendimizi ne kadar doğru algılıyoruz? Etrafımızdakilerle onlarla ilgili düşüncelerimizi nasıl paylaşmalıyız? Yanıt, geribildirim aynasında.
Geçen hafta gelen bir danışanım bana iş yerinde yaşadığı ve kendisini demotive eden bir geribildirim hikayesi anlattı. O kadar tanıdık geldi ki! Yönetici çektiği fotoğrafın doğruluğunu hiç kuşku duymadan, yaşananları kendi perspektifinden değerlendirerek bir geribildirim veriyor. Haklı olduğundan son derece emin… Diğer tarafta çalışan verilen geribildirimin kesinlikle gerçeği yansıtmadığını, yaşananların yanlış algılandığını, fotoğrafın yanlış açıdan çekildiğini iddia ederek, haksızlığa uğradığını düşünüyor.
Çevrenize bir bakın, insanlara kulak verin: Herkes şikayet halinde. Kimisi iş hayatında, özel hayatında, sosyal hayatında birilerinin kendisini anlamadığını, sürekli eleştirdiğini söylüyor. Aslında belki de asıl sorunları eleştirilmek… Geribildirim almak egolarını yaralıyor, gururları kırılıyor ve hemen savunmaya, arkasından da saldırıya geçiyorlar. Kimisi de son derece iyi niyetle, yapıcı bir şekilde, geribildirim verdiğini ancak karşısındakinin bunu anlamadığını ve çatışma yaşadıklarını anlatıyor. Bu durumun pek çok açıklaması olabilir: Ülkemizde geribildirim kültürünün yerleşmemiş olması, geribildirim almayı da vermeyi pek iyi bilmiyor oluşumuz ya da geribildirimlerimizin açık, net olaylara dayanmıyor olması ve belki de daha onlarca sebep… Ama bence işin aslı kişilerin, dışarıdan nasıl göründüklerinin, yaptıklarının ya da söylediklerinin nasıl algılandığını düşünmemesi. Sadece kendi bakış açısının doğru olduğuna inanması ve perspektifini değiştirmemekte inat etmesi. Karşısındakini anlamak için çaba sarf etmemesi.

Ben bir şey söylüyorum, o bambaşka birşey anlıyor!…
Geribildirim için kullanan metafor her zaman ayna olmuştur. Geribildirim vermenin karşıdaki kişiye ayna tutmak ve bizim bakış açımızdan kendisini görmesini sağlamak olduğu söylenebilir. İşte o yüzden de verdiğimiz geribildirim kesin bir gerçeklik değildir. Dolayısıyla karşımızdaki kişi bu geribildirimi kullanarak ne yapacağına kendisi karar verebilir. FAST Feedback (Frequent, Accurate, Specific, Timely Feedback – Türkçesi Sık, Doğru, Açık, Zamanında geribildirim) adlı kitabın yazarı ve geribildirim konusunda uzman kabul edilen Bruce Tulgan, bu konuyu şöyle özetliyor: “Yöneticilerin verdikleri geri bildirim ile ilgili izlenimleri ile çalışanların aldıkları geribildirim hakkındaki izlenimleri arasında bir kopukluk var. O yüzden yöneticilerin bir gerçeklik kontrolü yapmaları gerekiyor.”  Nasıl mı? Cevabı yine Tulgan veriyor: ”Geribildirim verdiğiniz kişilerin, sizin geribildirimlerinizi satın alacak müşteriler olduğunu düşünün. Neden o anda, neden o olayla ilgili bir geribildirim vermeye karar verdiğinizi inceleyin.”
Bir yöntem de benden; Geribildirim mekanizmasını çift taraflı kurmaya çalışın. Anlatmak istediğiniz her zaman söylediğinizle aynı olmayabiliyor. Kendinizi en iyi şekilde ifade edip etmediğinizi anlama yönteminiz de geribildirim olmalı. Eğer çift taraflı işletebilirseniz, o zaman birbirinizi, bakış açılarınızı, rahatsızlık yaratan nedenleri daha rahat görebilir ve hatta çözebilirsiniz. Geribildirimi alırken farklı bir perspektiften bakabilmek, dışarıya bir adım atıp büyük resmi görebilmek, çerçeveyi değiştirebilmek çok önemli. Tabii bir de atlamamız gereken bir başka konu var. Geribildirim mekanizmasını en iyi işleten kurumlar, aslında koçluk kültürünü içlerine sindirmiş ve koçluk becerilerini iş hayatında uygulamayı kendilerine kural edinmiş firmalardır.

Johari Penceresi hakkında…
Geribildirimden, iletişimden, kişilerin kendilerini ve başkalarını nasıl algıladığından bahsederken Johari Penceresine değinmeden geçmemek gerek.  Johari Penceresi 1955’te Amerikalı psikologlar Joseph Luft ve Harry Ingham tarafından, grup dinamiklerini araştırırken ortaya çıkmış bir modeldir. Bugün pek çok alanda bu modeli kullanıyoruz. Özellikle yönetsel yetkinlikler, davranış yönetimi, empati, iletişim ve algı söz konusun olduğunda… Bu modelde başkaları tarafından bilinen ancak bizim göremediğimiz kısıma “Kör Nokta” (Blind spot) deniyor. Gerçekten de düşünürsek kendimize dışardan bakmamız çoğu zaman mümkün değil ve dolyısıyla kendimizle ilgili asla farkına varamayacağımız bazı özelliklerimiz vardır. Ancak bunları bilen, gören ve bize bu konuda geribildirim veren kişiler olursa, başkaları tarafından bilinenleri, biz de öğrenebiliriz. Bu şekilde bakıldığı zaman geribildirim, bizi karanlıktan aydınlığa çıkaran bir fener gibi… Ancak bu noktada verilen geribildirimin iyi olması gerektiğini de vurgulamak lazım. Eğer dengeli, zamanında, net, empati kurarak, kişiyle değil olayla ilgili geribildirim vererek, yargılamadan bu işi yapabiliyorsak aslında sadece ilişikilerimizi kurtarmakla kalmaz, hayatımızı da daha kolaylaştırabiliriz. Amerika’da yöneticilerin zamanlarının yüzde 14’ünü kendilerine bağlı çalışanların yaptıkları hataları düzeltmeye harcadıkları söyleniyor. Türkiye’de bu oranın çok daha yüksek olduğunu tahmin etmekle birlikte kesin verilere sahip değiliz. Bu durumu düzeltmek amacıyla alınan önlemlerden bir tanesi de geribildirim alma ve vermeyi bir alışkanlık haline dönüştüren şirket kültürü oluşturmak. Bu sayede kurumlar hem verimlilikte artış, hem de iş ortamında kişiler arası iletişimde düzelme göreceklerine inanıyorlar.

Türkiye’de geribildirim kültürü yok!
Geribildirim vermek de almak da içinde yetiştiğimiz kültürde çok kullandığımız, öğrendiğimiz, ustalaştığımız beceriler değil. Halbuki hatalarımızı düzeltmenin, öğrenmenin, mükemmeleşmenin en etkili yöntemlerinden biri, geribildirimler…  İşinde yeni olan bir çalışana geribildirim vererek kişinin o işi daha doğru yapmasını sağlayabiliriz. Direktif ya da talimat değil! Ancak bizler sosyal hayatımızda “insanlar ne düşünür?” korkusuyla büyüdüğümüz ve büyüttüğümüz için karşımızdakini kırmak, diğerleri tarafından eleştirilmek bizler için her zaman son derece can sıkıcı bir olay olmuştur. Olumsuz geribildirimler gururumuzu kırar, bizi mutsuz eder. Çünkü duyduklarımızı kişiselleştirir, geribildirimin kişi hakkında değil, olay/davranış hakkında olduğunu bir türlü anlamak istemeyiz. Ama masanın karşı tarafına geçtiğimizde ise herşeyi en iyi kendimizin bildiğiniz düşünür, söyleyeceklerimizin sadece bizim algı mekanizmamız ile sınırlı olduğunu, başka perspektiflerden bakınca farklı sonuçlara ulaşılabileceğini unutur, geribildirimlerimizi somut birer gerçek olarak ortaya koyarız. “Bu yaptığın yanlış!” deriz, ama kime göre ya da neye göre yanlış olduğunu düşünmeyiz. Hatta bu yetmezmiş gibi bir de gelen açıklamaları dinlemeyiz… İşte Türkiye’de egolar, dinlememek, savunma ve saldırı üzerine kurulmuş bu kültür artık değişmeye başladı. Nasıl mı? İş hayatında size bağlı çalışanlar verdiğiniz geribildirimleri irdeliyorlar, gerekirse karşılığında tarzınızla ya da sözlerinizin içeriğiyle ilgili geribildirim veriyorlar. Evlerimizde çocuklarımız, biz ne dersek diyelim, düşüncelerini rahatlık ve büyük bir özgüvenle paylaşabiliyorlar… Türk iş dünyasında birşeyler değişiyor artık… Bizler de o değişime paralel olarak karşımızdakilere aynayı tutmadan önce kendimize o aynayı tutup, nasıl anlaşılabileceğimizi irdeleyelim.

Kariyer Dergi Eylül 2008

**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.