Hakkında çok konuşulan ve merakla beklenen üçlemenin son kitabı Dönüş’ü yaz aylarında okuyucularıyla buluşturan Usta Yazar Ayşe Kulin, ilham perisinin olmadığını söylüyor. Hayatın içinde yaşayadururken rastladığı kişiler, tanık olduğu veya merak ettiği tarihi olayların romanlarını ortaya çıkardığını anlatıyor.
Biyografik romanlarıyla her zaman dikkat çekici başarılar elde eden Ayşe Kulin, Gizli Anların Yolcusu Kitabı’yla başladığı üçlemesinin son kitabı olan Dönüş’ü Mayıs ayında yayınladı. En çok okunanlar listesinde uzun süre birinci sırada yer alan Dönüş’ün ortaya çıkış hikayesini şöyle anlatıyor Ayşe Kulin; “Gizli Anların Yolcusu Kitabı’nın konusuna gelen tepkilere meydan okumak için de, Bora’nın Kitabı’nı yazdım. Kitaplardan bana bir yarım kalmışlık duygusu yansıdı. Ayrıca her iki kitabı da erkeklerin ağzından yazdığım için, kadın sesini özlemiştim. Kadınca duygulara yer veren ve diğer iki kitabı tamamlayacak bir üçüncü kitap, şart olmuştu.” Kadınca duygulara yer verilen Dönüş, hesaplaşmaların, ödeşmelerin ama hepsinden çok bir pek çok anne – kız gibi didişen ama birbirine çok bağlı iki kadının hikayesi…
Kendisini, “Dört çocuklu, sekiz torunlu, gündelik alışverişini kendi yapan, yemeğini kendi pişiren ama söküğünü dikemeyen herhangi bir kadın. Kitap okumayı, sinemaya gitmeyi, klasik müzik dinlemeyi, arkadaşlarıyla buluşup gırgır geçmeyi seven. Bu son derece sıradan insana bir yazma yeteneği ekleyin, o benim işte!” diye tanımlayan Ayşe Kulin’den son kitabını ve projelerini dinledik.
Yeni kitabınız Dönüş’le ilgili nasıl geri bildirimler aldınız, hazırlık sürecinde yoğun ilgiyle karşılaşacağını düşünüyor muydunuz?
Hazırlık sürecinde bu kadar yoğun bir ilgi beklemiyordum. Ne de olsa bir üçlemenin son kitabıydı. Devam kitapları ilk kitap kadar etkili olmuyor genelde. Fakat Dönüş’ün hem benim hayatımda da bir dönüşle örtüşmesi hem de kapağın içeriğini yansıtması ve ferahlığı, beklenmedik bir sinerji yarattı.
Dönüş’ün hikayesi nasıl ortaya çıktı, bir kitabınızı yaklaşık ne kadar sürede hazırlıyorsunuz, ne gibi aşamalarınız oluyor?
Dönüş’ün hikayesini anlatabilmem için, önce Gizli Anların Yolcusu’ndan söz etmeliyim. Kendi gibi olmayan insanları öteleyen bir ortamda hayatları giderek zorlaşan eşcinsellerden söz eden bir roman yazmak istemiştim. Bir yazar olarak elimden gelen, ancak toplumsal sorunlara ilişkin farkındalık yaratmak olabilirdi. Bu çabamın ürünü Gizli Anların Yolcusu oldu. Kitabımın konusuna gelen tepkilere meydan okumak için de, Bora’nın Kitabı’nı yazdım. Kitaplardan bana bir yarım kalmışlık duygusu yansıdı. Ayrıca her iki kitabı da erkeklerin ağzından yazdığım için, kadın sesini özlemiştim. Kadınca duygulara yer veren ve diğer iki kitabı tamamlayacak bir üçüncü kitap, şart oldu. Dönüş, hesaplaşmaların, ödeşmelerin ama hepsinden çok bir anne / kızın kitabı. Pek çok anne – kız gibi didişen ama birbirine çok bağlı iki kadının. Bir kitabın yazılış süreci, araştırma zamanıyla bağlantılı. Dönüş gibi araştırma gerektirmeyen kitaplarımı çabuk yazıyorum çünkü başladıktan sonra, bir kanala bağlanmışım gibi, hikaye parmak uçlarımdan adeta kendiliğinden akıyor.
Yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
İlham perim yok. Hayatın içinde yaşayadururken rastladığım kişiler, tanık olduğum veya merak ettiğim tarihi olaylar beni romanların konusuna götürür.
Türkiye’de en çok okunan yazarlardan biri olarak kendinizi biraz anlatır mısınız?
Dört çocuklu, sekiz torunlu, gündelik alışverişini kendi yapan, yemeğini kendi pişiren ama söküğünü dikemeyen herhangi bir kadın. Kitap okumayı, sinemaya gitmeyi, klasik müzik dinlemeyi, arkadaşlarıyla buluşup gırgır geçmeyi seven. Bu son derece sıradan insana bir yazma yeteneği ekleyin, o benim işte!
Editör, muhabir, televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak birbiriyle ilişkili birçok işte çalışmışsınız. Yazarlık kariyeriniz nasıl şekillendi?
O saydıklarınız benim hayatımı kazanmak için yaptığım işlerdi. Diğerine, yani yazmağa gelince; inanıyorum ki, ben yazmak için doğdum. Yazıyı öğrendiğim andan itibaren de yaradılış amacıma hizmet etmek üzere yazmaya başladım.
Yazarlığı birkaç cümleyle anlatmanızı istesem nasıl tanımlarsınız?
Yazarlık belki sonradan öğrenilebilir, azim önemlidir çünkü. Ama üniversiteler bitirerek, workshoplara katılarak öğrenilen yazarlık, yetenekle gelen yazarlığın yanında, sönük kalır. Bu, sadece yazarlık için değil, ressamlık, müzisyenlik, doktorluk, marangozluk, terzilik, aşçılık için de geçerli bir ölçü. Yetenek yoksa, azimle, çalışmayla bir yere kadar.
Yazı yazma yeteneğinizin olduğunu ilk ne zaman fark ettiniz ve bu yeteneğinizi geliştirmek amacıyla neler yaptınız?
Ben masalcı, hayalci bir çocuktum. Kardeşim olmadığı için, kendi hayal dünyamı kurup, o dünyanın içinde tek başına oynardım. Yazı yazmayı öğrendikten sonra, hayallerimi yazmaya başladım. Şansım, büyüdüğüm evlerde çok şiir ve kitap okunması, edebiyatçı dostların çokluğu, gittiğim okulda ise edebiyat derslerinin çok kuvvetli olmasıydı. Edebiyatla harmanlanarak büyümenin dışında fazla bir gayretim olmadı. Üniversitede eğitim için seçtiğim konu edebiyat değildi mesela.
İlk kitabınızı hazırlarken neler yaptınız, eğitim veya farklı destekler aldınız mı?
İlk kitabım hazırlanırken neler yaptığımı şu anda yazmakta olduğum kitapta anlatıyorum. Bekleyin, yeni yılda okursunuz.
İlk kitabınızı raflarda gördüğünüzde, okurlarla buluşturduğunuzda neler hissetmiştiniz?
İlk kitabımı gördüğümde ağlamak, saçımı başımı yolmak, kitabı basanları dövmek, tekmelemek istedim. Kitap bir felaketti. Sonra kitap raflara kondu, içimin acısı geçmiyordu ama baktım kitap satılıyor, kaderime razı oldum.
Geçmişten bugüne baktığınızda olmak istediğiniz yerde misiniz?
Hayatımın hiçbir anında, yazar olabilmenin dışında, varmak istediğim bir ‘mevki’ veya ‘yer’ olmadı. Bu nedenle yanıtım çok güçlü bir evet olmalı. Evet, olmak istediğim yerdeyim.
Türkiye’de yazar olmanın avantaj ve dezavantajları neler?
Yazar olmanın bana getirdiği tek avantaj, hava yolları personelinin kitaplarımı severek okumalarından dolayı, mümkün olduğunca bana uçaklarda iyi yer vermeleri oldu. Dezavantajlarına gelince, ben şahsen henüz yaşamadım ama Türkiye’de yazar olmanın sakıncaları saymakla bitmez. Ülkemde yazdıklarından dolayı uzun yıllarını hapiste geçiren yazarlar vardı, hep var ve hep olacak gibi gözüküyor. Eskiden edebiyatçılar, yazdıklarıyla yeterince para kazanamaz, bir başka ek iş yapmak zorunda kalırlardı. Artık yazarak yaşayabilmek mümkün ama özgürlük iki dudağın arasında olduğu sürece, para kazanmanın lafı mı olur! Şöyle diyelim kısacası: Bir ülkenin yazarına bak, o ülkenin demokrasi sicilini gör!
Yazmaya hevesli birçok genç var. Onlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?
İyi bir yazar olmanın yolu çok okumaktan, çok iyi gözlemlemekten, disiplinli çalışmaktan geçer. Elbette yazma yeteneği de varsa!
Yazmak dışında nelerle ilgilenmekten hoşlanırsınız?
Ne derseniz deyin, hobilerini insanlara hayat dikte ediyor: Benimkiler torun peşinde ülke ülke gezmek, sevdikleri yemekleri yapmak, korkunç müzikleri dinlemeye alışmak, Harry Potter serisini ve binlerce dijital oyunu öğrenmekti. Büyüdüler. Madem ki insan hayal ettiği müddetçe yaşarmış, ben de kalan zamanımda sakin yolculuklara çıkmayı ve yeniden resim yapmayı hayal ediyorum.
Yorum yapmak ister misin?