İclal Aydın uzun yıllardır bir arada sürdürdüğü yazarlık, gazetecilik, oyunculuk, genel yayın yönetmenliği, sunuculuk mesleklerinin hepsini birbirini besleyen ve birbirini doğuran işler olarak nitelendiriyor. İclal Aydın, tüm işlerinin içinde kendisini en çok doyuran ve yeniden doğuranın ise yazarlık olduğunu söylüyor.
Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesi Tiyatro Bölümü’nde öğrenciyken Berlin’e yerleşir. Berlin’deki tiyatro çalışmalarının altıncı yılında Türkiye’ye dönerek televizyon projelerinde yapımcı-sunucu ve oyuncu olarak çalışmaya başlar. Tiyatro ve televizyon projeleri üretiminde metin yazarlığı da yapan Aydın, 2001’de Hayat Güzeldir kitabını yayınlar. Ardından Bitmiş Aşklar Emanetçisi, Yaz Bitmesin, Gördüğüme Sevindim, Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken, Senin Adın Bile Geçmedi, Kağıt Kesikleri, Zeynep Lal Büyürken, Resimler Rengarenkler adlı kitaplarını yayınlar. 2003-2005 yılı arasında haftalık bir kadın dergisinin yayın yönetmenliğini yapar. İlk romanı Bir Cihan Kafes ise 2013 Haziran ayında okurlarıyla buluşur. 2001-2013 yılları arasında önce Sabah, sonra Vatan Gazetesi’nde söyleşiler ve günlük köşe yazıları yazan İclal Aydın, televizyon ve sinema oyunculuğuna da devam ediyor. Kişisel gelişimle iletişim beceri konularında dersler veren, çok keyif aldığını aktaran İclal Aydın, kariyeri, hayatı ve yeni çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Tiyatroyla başlayan televizyonla devam eden bir kariyeriniz var. İlk televizyon işinizi nasıl bulmuştunuz?
O beni buldu diyebilirim. Sanırım “iş aramak” kavramının oyuncular için pek geçerli olduğunu söyleyemem. Belki “iş beklemek” denebilir. Siz bir başlangıç yaparsınız sonra kariyerinizi şekillendirmeye başlarsınız. Bunun içinde uzun zaman gelmesini beklediğiniz teklifler, telefonlar da vardır. Hani anlatılır ya, derken bir gün beklenen telefon geldi diye… Benimki de biraz böyle oldu. Ben aslında bir oyuncu olarak yaşamımı devam ettirme kararındaydım. Ancak o tarihlerde özel kanallar genç sunucu yüzler bulma peşindeydi. Okan Bayülgen, Beyazıt Öztürk, Defne Samyeli gibi isimler yeni yeni başlamışlardı şov yapmaya. Ben de bir arkadaşımın beni bir televizyon yöneticisine önermesi sonucu kendimi bir anda deneme çekimleri yaparken buldum. Çekimler beğenildi böylece çalışmaya başladım. Oyunculuktan gelmem duruma çabuk adapte olmamı sağladı. Gençtim, çalışkandım ve umut doluydum, zor koşullar o dönem bizleri daha üretken kılıyordu. Şimdi iyi ki beni o arkadaşım, yayın yönetmenine önermiş diye düşünüyorum.
Gazeteciliğe nasıl merak saldınız?
Merak salmadım, tamamen kendiliğinden gelişti. Şöyle açayım yanıtı; gazetecilik çocuk yaşta tutkuyla “olmak” isteyeceğiniz, basamaklarını çıka çıka, öğrene öğrene icra edebileceğiniz, çok çetin ve önemli mesleklerden biri. Ve doğrusunu söylemek gerekirse bizim ailemizde gazeteci olmak isteyen kişi ben değil aslında babamdı. Ben çocuktum ve babamın sınava girip kazandığını anımsıyorum. Ama gidememişti. Genç yaşta baba olmanın sorumlulukları büyüktü. O yüzden Basın-Yayın okumamı çok istemişti. Ama ben tiyatro okumayı tercih ettim. Benim bir gazetede çalışmama gelirsek; televizyonda yaptığım işi çok seviyordum ve bir televizyon günlüğü tutuyordum. Aynı zamanda programımız için metinler yazıyordum. Yazmak, eğitimimin bir parçasıydı ama o da kariyer planımda, hayallerimde büyük yer kaplamıyordu. Televizyon günlüğüm o kadar müthiş bir satış rakamına ulaştı ki Sabah gazetesinden köşe yazma teklifi geldi. Sonra da röportajlar, özel yazı dizileri, özel haberler hazırladım. Yaklaşık 11 yıl ara vermeden yazdım. Gazeteci diyemem kendime. Ben bir dönem bir gazete için çalıştım ve kazandığım parayı hak etmek için elimden geleni yaptım.
Hep pozitif, enerjik bir duruş sergiliyorsunuz, tüyolarınız var mı?
Her zaman pozitif olmamak, olamamak sanırım bunun tüyosu. Göz önünde olduğum anlar işimi en iyi şekilde yapmaya çalışan biri oluyorum ve bütün yoğunluğumu iletişime veriyorum. Hiçbir şey zorlamayla olmaz. Nedenlerini bilmezseniz bir şeyin sonucunu değiştiremezsiniz. Şöyle ki birine mutlu ol, pozitif düşün demekle o insanı mutluluğa ikna edemezsiniz. Her şey zıddıyla vardır. Mutsuzluk ve negatif düşünme marifeti olmasa bir insanın mutluluktan ne anlar ki? Ayrıca sonsuz mutluluk arayışı pek akıllıca bir şey değil. Kıvam tutturmak yemek yaparken de yaşamı icra ederken de çok önemli. Bir şeyi aşırı sevmek, aşırı aramak, aşırı düşkün olmak, aşırı mutsuz olmak… Hepsi zararlıdır nihayetinde. Abartmadan hakkıyla üzülmek, sonrasında hakkıyla sevinç verir insana.
Kitaplarınız nasıl ortaya çıkıyor, ilham kaynaklarınız neler?
Süreleri konusunda biraz yayıncılarımın istekleri, biraz içimdeki sesin baskısı söz konusu oluyor. Yalnız kalmayı seviyorum yazarken. Şehir değiştirmek, tabiat olayları, müzikler ve kokular çok önemli bir de.
Hayatımı değiştirdi dediğiniz bir tecrübeniz, çalışmanız oldu mu?
Zafer Mutlu ve Tayfun Devecioğlu ile çalışmak bana gazete ve yazmak konusunda çok şey kattı. Neslihan Tezcan ve Muhittin Sirer dergicilik konusunda, HBB’deki ilk yönetmenlerim ve yapımcım televizyonculukta, Yılmaz Erdoğan sinemada… İlk yayıncım Ömer Yenici, editörüm Tolga Meriç. Hayatımı değiştiren tecrübelerimin o kadar çok önderi ya da eşlikçisi var ki…
Yazarlık, gazetecilik, oyunculuk, genel yayın yönetmenliği, sunuculuk birbirlerinden beslenen birçok mesleğiniz var aslında sizi en çok doyuran, tatmin eden hangisi?
Bunların hepsi dediğiniz gibi birbirini besleyen ve birbirini doğuran işler. Üniversitede tiyatro bölümü sınavlarına girerken bunların her birine bir yeteneğim ve bilgim olduğuna dair ispatlar sunmamız gerekiyordu. Bütün bunlar içinde beni en çok doyuran ve yeniden doğuransa elbette yazmak.
Kızınızla iletişiminiz nasıl, çalışan bir anne olarak en çok hangi konularda zorlandınız?
Annelik bitmeyen bir vicdan azabıdır. Ona vakit ayıramadığımı düşündüğüm yıllarım var. Ama kaybedilen zamanın telafisi yok. Sakınma marifetini geliştirebilirse bir insan neyi yapmaması gerektiğini anlıyor zamanla. Aşabiliyor muyuz pişmanlığı? Bilmem… Ama ne yapılmamasını öğreniyorsanız, yapılması gerekenler konusunda hala şanslısınız demektir.
Gündeminizde ne gibi projeleriniz var?
Bugüne dek biriktirdiğim her şeyi artık yeni öğrenciler yetiştirmek ve birikimimi başka tecrübelere aktarmaya yönelik bir yapılanma içindeyim. Kişisel gelişim ve iletişim becerileri konusunda dersler veriyor, yazıyor, şirket çalışanlarına motivasyon konuşmaları yapıyorum. Yeni kitabın ufak hazırlıklarının önüne bugünlerde eğitimler geçiyor. Ama bayılıyorum bu konuşmalara ve eğitimlere. Müthiş çarpıcı ve eğlenceli buluşmalar oluyor. Çok ama çok mutlu ediyor beni.
Yorum yapmak ister misin?