Dr. Yüksek Mühendis, Proje Yönetim Profesyoneli, tur lideri, fotoğrafçı ve aynı zamanda emekli asker Faruk Budak, 2002 Yılında Asya ve Afrika’da 22 ülkeyi kapsayan 18 bin km’lik bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuğunu “Uzun süren bir meditasyon” olarak özetleyen Budak, farklı etnik gruplarla kurduğu dostluklar, objektifine yansıyan vahşi yaşam ve değişen dünya algısıyla profesyonel olarak gezmeye devam ediyor.
Türk insanı kadercidir. En bilinen atasözlerimizden biri “Böyle gelmiş, böyle gider” olunca farklı düşünmek de zor haliyle. Friedrich Nietzsche bizi öyle bir çözümlemiş ki “Türk Yazgıcılığı” olarak literatüre geçen bir felsefi anlayış bile yaratmış. Ancak tabii ki hepimiz bu anlayışla hayatımızı sürdürmüyoruz, aramızda zincirlerini kıran ve birdenbire hayatını tümden değiştirme cesaretini gösterenler var… 25 yıl boyunca askerlik yapan Faruk Budak, Albay rütbesine ulaştığında mesleğini bırakıp 14 ay 22 gün süren bir Asya–Afrika gezisine çıktı. Sırt çantasıyla Hindistan, Nepal, Burma, Laos, Kamboçya, Tayland, Malezya, Singapur, Endonezya, Güney Afrika, Lesotho, Swaziland, Mozambik, Zimbabwe, Malawi, Tanzanya, Kenya, Etiyopya, Sudan, Mısır, Ürdün ve Suriye’yi gezen Budak, Afrika kıtasını en güneyindeki Cape Town’dan en kuzeyindeki Kahire’ye, devamında da İstanbul’a kadar kesintisiz ve tek başına geçen ilk Türk gezgin oldu. 2002 yılında çıktığı bu geziyi iki yıl öncesinden tasarlayan Budak, “Mutlaka görülmesi gereken yerleri tek tek planladım. Seyahatimin zamansal sapması yüzde üç, bütçesel sapması ise yüzde iki oldu” diyerek kullandığı proje yönetiminden bahsediyor. Başarısının arkasında kuşkusuz lisans ve yüksek lisansını yaptığı Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Bölümü ve aynı üniversitede tamamladığı Endüstri Mühendisliği doktorasının etkilerini görmek mümkün. Seyahatinden sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin gezi ekinde makaleleri yayınlanan Budak, bir gezi şirketinden teklif alarak tur liderliği kariyerine başladı. 10 yıl boyunca Afrika ve Asya’ya tur organize eden gezgin, bir yandan da Türk Hava Yolları, Arçelik, Yapı Kredi, Tübitak’ın da arasında olduğu köklü kurumlara proje yönetimi ve danışmanlık hizmeti verdi. Dünyanın farklı kültürlerine butik turlar düzenlediği 29 Travel isimli kendi şirketini kuran Budak ile Antartika ve Patagonya’ya yaptığı geziden sonra görüştük. 60 km uzunluğundaki bir buzulun üzerinde yürüdükten sonra ayağının “buzuyla” röportaj yaptığımız Budak, gerçek bir dünya vatandaşı olmak için dünyayı gezmek gerektiğini ısrarla vurguluyor.
Uzun Afrika-Asya seyahatinizin size kazandırdıkları neler oldu?
Modern zamanlarda hepimiz çok materyalistiz. Aslında bunun çok boş olduğunu fark ettim. O kadar fazla aç insan gördüm ki… Biz düzenli olarak en az üç öğün yemek yiyoruz ama Afrikalılar yiyecek bir şey buldukları zaman yiyorlar. Bakış açısı anlamında en çarpıcı değişiklik orada oldu, dünyayı daha iyi algıladım. Tüm arzularımdan, isteklerimden soyutlanmıştım. 15 ay boyunca bir sırt çantasının içinde üç beş tişörtle yaşamımı sürdürdüm. Hiç eksiklik de hissetmedim. İstanbul’a yerleşirken kötü şartlarda yaşamak zorunda kalsam bile 9-6 arasında çalışmamayı göze almıştım.
İstanbul’un kaosuna nasıl uyum sağladınız?
Tamamen izole bir şekilde yaşamaya çalışıyorum açıkçası. Ofis ve evimin arası iki km. Mesela Taksim’e hiç gitmem. Peki, neden bu rotayı tercih ettiniz? Aldığım eğitimler dolayısıyla ABD’de uzun süre kalmış ve sürekli dolaşmıştım. Gidip gördüğümde de diziler ve filmlerde sürekli karşıma çıkandan hiç farklı olmadığını anladım. Avrupa’ya da istediğim her zaman çok kolay gidebilirdim. Asıl merak ettiğim Asya ve Afrika’ydı.
Yalnız gezmek size neler düşündürdü?
Kendimi dinledim, hayatı sorguladım. Aslında uzun süren bir meditasyon gibiydi. Sürekli fotoğraf çektim ve insanlarla diyalog kurmaya özen gösterdim.
Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?
Lise dönemimden beri fotoğraf çekiyorum. Büyük ustaların çektiği fotoğrafları inceleyerek nasıl fotoğraf çekmem gerektiğini öğrenmiştim. Fotoğraf çekerken altın oranı tutturup bir de içine insanı yerleştirdiğinizde o fotoğraf iyi olur. Fotoğrafta duygu yoğunluğuna ve doğallığa önem veririm. Fotoğraflarımı gittiğim yerleri görme imkanı olmayan insanlarla paylaşabildiğim için mutluluk duyuyorum. Orduda yıllık izin hakkımı genelde yurt dışına çıkarak kullanırdım. Çektiğim fotoğraflarla da meslektaşlarıma slayt gösterileri yapar ve gördüğüm yerleri anlatırdım.
Hâlâ asker olarak hayatınıza devam etseydiniz şimdiki kişi olur muydunuz?
Birçok insan benim detaycılığımı askerlikle bağdaştırır ama askerlikteki sert disiplin zaten benim kişiliğimde var olan bir şeydi aslında. 55 yaşındayım. Mesleğe devam etseydim yaş haddinden üç sene önce emekli olacaktım ve İzmir Çandarlı’da emekli maaşımla geçinerek bütün gün balık avlayacaktım. Bizi genç tutan hayata ilişkin projelerimizdir. Ve ben planlarımı gerçekleştiren biri olarak hayatımda başarıyı yakaladığımı düşünüyorum.
Afrika deyince aklınıza neler geliyor?
Tabii ki vahşi yaşam. Ancak artık bir takım milli parkların içerisinde kısıtlı. İnsan nüfusu artıyor ve hayvanların yaşam alanları daralıyor. Oradaki yaşamı izlemek inanılmaz keyif veriyor bana.
Sizi en çok etkileyen etnik grup neredeydi?
Etiyopya’da Hamer Kabilesi ve Namibya’da da onlara çok benzeyen Himbalarla dostluk kurdum, çok cana yakın insanları var. Vahşilikleri, agresiflikleri ve kendilerine yaptıkları eziyetle Etiyopya’daki Mursi Kabilesi entresandır. Mursilerin güzellik anlayışına göre kadınların alt dudağı kesilir. Alt dudaklarına koydukları kil tablet ne kadar büyükse o kadar güzel olduklarına inanıyorlar ve başlık parası da o kadar fazla oluyor. Yan kabileyle bile düşmanlardır, turistlere de kötü davranırlar. İlkel hayatlarına devam ediyorlar fakat hükümetler onları yerleşik düzene geçirmeye çalışıyor. Sanırım bu yüzden de gittikçe daha sinirli oluyorlar.
Kaç dil biliyorsunuz?
Ben sadece İngilizce biliyorum. Biraz da Kenya, Uganda ve Tanzanya civarlarında konuşulan Swahili dilinde yaklaşık 250 kelime biliyorum. Afrika’da yaşayan bir kişi genelde üç dil konuşur: sömürgesi olduğu bir Avrupa dili, kendi dili, bir de kendi kabilesinin dili. Bu yüzden İngilizce yetiyor.
Görülmesi gereken üç yer…
Budistlerin hacı olmak için gittikleri Golden Rock’ta o spritüal anı yaşamak, Myanmar İnle Gölü’nün kristal berraklığındaki dingin sularını ve Botswana Okavango Deltası’nda vahşi hayatı görmek lazım.
Çalışanlara önerileriniz neler olur?
Yeni enerji iyidir. İnsanlar kişisel ve kariyer gelişimleri için iki-üç yıl çalıştıktan sonra mutlaka en az üç aylık bir ara vermeli bence. Günlük 20 dolar gibi düşük bütçelerle gezme şansları var. Bu süreç vizyonlarını ve hayata bakış açılarını tamamen değiştirecektir. İş hayatına bir süreliğine ara vermek isteyen bir çalışana İK yetkilileri de anlayışla yaklaşmalı, bu tür fikirlere açık olmalılar. Çünkü işi hakkında geniş bilgiye sahip ancak kendini kişisel olarak geliştirmede yetersiz kalan biri, yarım bir çalışan gibidir. Birey, işi hakkında gerekli tüm bilgiye ve profesyonelliğe sahip olabilir fakat bireysel gelişiminde de kendini pozitif gelişim için eğitmiyorsa başarılı olma şansı zaman içinde azalır. Günümüz iş dünyası geniş vizyonlu çalışanlara ihtiyaç duyuyor. Bu vizyonu sağlayacak olan ise tek başına ofis değil. Mutlaka farklılıkları deneyimlemek lazım. O zaman gerçek anlamda kendinizi bir dünya vatandaşı olarak görmeye başlayabilir ve yaşadığınız koşulların değerini anlayabilirsiniz. Uluslararası bazı şirketlerin bu tür uygulamaları var.
Yani gerçek başarıya ulaşmak için dünyayı görmek şart mı?
İş hayatındaki birçok tıkanıklığın sebebi, bize ait düşüncelerden kaynaklanır. Sabit bir fikre sahip olduğumuzda bu fikir, o işe olan inancımızı pekiştirir ve böylece de diğer alternatifleri görmezden gelmiş oluruz. Alternatifler, her zaman vardır. İş yaşamında başarı için işin severek yapılması çok önemlidir. Böylelikle çalışan işine yüreğini katabilir. Yürek katılarak yapılan iş, her zaman başarı odaklıdır. Sevgisiz iş yoktur, bir işi sevilmez kılan işin kendisi değil, sizin ona yapıştırdığınız etikettir. Belki de işinizi sevmiyorsunuz. Oysaki önünüzdeki menüde onu sevme seçeneği de var. Seçimleri değiştirmek, yaşamı değiştirmektir. Onu sevmeyi seçtiğiniz an, onun sevilecek yönlerini de keşfetmeye başlarsınız. Böylelikle eskiden sevmediğiniz o işiniz, artık yüreğinizi katmış olduğunuz iş haline gelir.
Yorum yapmak ister misin?