Bugüne kadar yaklaşık 2 bin 200 kişi işe alan Goodyear Lastikleri İnsan Kaynakları Direktörü Tolga Görgülü, İnsan Kaynaklarının vicdani yanının ihmal edilmemesi gerektiğini söylüyor. Görgülü, “İK’da adalet ve hakkaniyet asla unutulmamalı” diyor.
Galatasaray Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nü 1992 yılında bitiren Goodyear Lastikleri İnsan Kaynakları Direktörü Tolga Görgülü, yıllar sonra eğitimin aslında sadece bir başlangıç olduğunu fark ettiğini söylüyor. Bu fark edişle birlikte Kurumsal İletişim, İleri Derece Eğitmen, Koçluk ve Şirketlerde Kriz Yönetimi gibi konularda sertifika programlarını tamamlayan Görgülü bugün kariyerini başarıyla yönetmiş bir isim. Goodyear’daki görevinden önce Yaşar Holding, Akkök, PepsiCo gibi grupların şirketlerinde çalışan Görgülü, dönemsel olarak kurumsal iletişim, dış ilişkiler gibi alanlarda da çalışsa hepsini İnsan Kaynakları alanını besleyen görevler olarak nitelendiriyor.
Görgülü, okul yıllarında kafasında oluşturduğu Personel Müdürü fikrinden bugünkü İnsan Kaynakları yaklaşımına kariyerindeki önemli dönemeçleri paylaştı.
İnsan Kaynakları’na geçiş süreciniz nasıl oldu?
Askerliğimi tamamladığım dönemde Türkiye’de sektörünün lider firmalarından birinde insan kaynakları departmanı yöneticisi olarak yedi yıl görev yaptım. Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler görevlerini insan kaynakları alanındaki çalışmalarım kapsamında Frito Lay’de iki yıl yürüttüm. Frito Lay’de yeni yatırımı yapılan Tarsus Fabrikası’nın insan kaynakları projesini tamamladım. Yatırımın bu bölgede çok yeni oluşu nedeniyle şirket dışı paydaşlarımızla oldukça irtibatım oldu. Proje esnasında gösterdiğim performans dolayısıyla şirketin tüm dış ilişkilerden sorumlu yetkilisi olarak atandım. Yurt içi ve dışında bir çok resmi kurum ve üst düzey bürokratla çalışma imkanım oldu. Samimi olarak söylüyorum ki insan kaynakları alanındaki deneyimlerimin inanılmaz derecede faydasını gördüm. Çalışmalarım esnasında, olayları değerlendirirken daha vizyoner ve çok yönlü bir bakış açısı kazandım.
Okul yıllarında bu alanda çalışmayı planlamış mıydınız?
İlk başta böyle bir planım yoktu. Hatta benim okul yılları dönemimde İnsan Kaynakları diye bir departmanın varlığından dahi habersizdik. O dönemde şirketlerin personel ilişkileri bölümleri vardı. Ben de okul yıllarımda bir akrabamızın ihracat yapan şirketinde, yabancı dil bildiğim için part-time çalışıyordum. Çalışmalarımın karşılığında şirketin aracını zaman zaman kullanabiliyordum. Aracın kullanımı için tahsis edilen süreyi aştığımda ise şirketin personel müdürü beni arayıp arabayı geri istiyordu. Aslına bakarsanız o dönemde personel müdürlerine karşı bende olumsuz bir önyargı oluşmuştu.
Ancak yıllar sonra çalışma hayatına atıldığımda, o eski personel ilişkileri çalışanlarından mesleğin inceliklerini büyük bir keyifle öğrendim. Hepsi bir bakıma öğretmenim oldu. Günümüzün hızlı ve değişken iş yaşantısı, kariyer beklentilerini de çok çabuk değiştirebiliyor. Bu nedenle ben de genç arkadaşlarıma her zaman, kendilerini günün şartlarına uyum sağlayacak şekilde eğiterek, olası fırsatlara açık olmalarını tavsiye ediyorum.
Eğitim hayatınızın İK kariyerinize ne gibi etkileri var? İş yapışınızı etkileyen eğitimler aldınız mı?
Galatasaray Lisesi ve oradaki 8 sene yatılı okul hayatı, bence zaten insanın sosyal olarak kendini geliştirmesi açısından inanılmaz bir deneyim. Orada geçirdiğim her dakikadan büyük bir keyif aldım ve sürekli öğrendim. Lise ve üniversite eğitimim sırasında, yurt dışı turlarda rehber olarak çalıştım. Henüz daha çok gençken, şanslı bir Türk genci olarak 80’li yıllarda görülmesi çok zor olan, Amerika’dan Uzakdoğu’ya, Avrupa’dan Afrika’ya tüm dünyayı gezme, insanları ve onların kültürlerini tanıma şansım oldu. Çalışma hayatımda da çok değişik eğitim deneyimlerim oldu. Hiç unutamadığım bir tanesi Londra’da aldığım ileri seviye eğitmenlik eğitimiydi. Beş gün süreli bu eğitimde çekingenliğimizi üzerimizden atmamız için çok kalabalık bir restoranda, akşam yemeği saatinde, hiçbir ön hazırlığımız olmadan, rastgele seçilmiş bir konuda ayakta beş dakika boyunca konuşmamız istendi. O konuşmadan sonra ekran korkumu yendim ve her ortamda konuşma yapabilme becerisi kazandım.
İK kurumsal yapılarda neden önemlidir?
Günümüzde artık teknoloji herkesin erişebileceği bir yerlerde. Ona bir şekilde artık ulaşıyorsunuz. Ama rekabet alanında farkı yaratan “insan” boyutu. Çok sevdiğim bir söz var: “İnsanlar isterlerse en kötü makinaları en iyi, en iyi makinaları da en kötü şekilde çalıştırabilirler” Doğru insanları şirketinizde doğru pozisyonlara atarsanız, rekabette her zaman bir adım önde olursunuz.
Mesleğinizin keyif aldığınız ve zor bulduğunuz taraflarını anlatır mısınız?
Yıllar önce bu işe ilk girdiğimde bir üstadıma İK nedir diye sormuştum. “Oğlum” demişti, “Kanun, kural, süreç bunlar kolay okursun, yaparsın bir şekilde öğrenirsin. Ama içinde kul hakkı korkusu varsa işin çok zor, çünkü verdiğin her kararda bir insana dokunacaksın.” Bir kişi işe alacaksanız ve başvuran on adayınız varsa, kimi seçerseniz seçin vereceğiniz karar diğer dokuz kişiyi etkiler. Bu söz Demokles’in Kılıcı gibi her dakika kulağımdadır. Tüm ekip arkadaşlarıma verdikleri kararlarda yasalara, şirket politikalarına ve kurallarına uygun hareket etmenin yanında işin bir de vicdani yönünü ihmal etmemelerini öğütlüyorum. Akşam eve gittiğimizde içimiz rahat olmalı. Adalet ve hakkaniyet asla unutulmaması gereken değerlerdir. Bununla birlikte yetenekleri bulup organizasyona kazandırmak, sonrasında onların gelişimine destek olmak ve bunun sonrasında hem şirketinizin hem de o kişinin başarılarına tanıklık etmek. Bundan daha büyük keyif olur mu…
En çok zevk aldığınız İK projeleri hangi alanlarda oluyor?
Benim bugüne kadar çalıştığım bütün şirketlerde İK süreçlerinde önemli değişim projeleri vardı, hiçbir zaman rutini yönetme veya devam ettirme lüksüm olmadı. Üç kere tüm İK departmanını yeniden kurdum, dört yeni fabrika yatırım projesinin İK ayağını yönettim. Geçen günlerde hesapladım ve genel müdür harici yaklaşık 2 bin 200 kişiyi işe aldığımı fark ettim. Sendikalarla kritik toplu sözleşme süreçlerinde bulundum veya tamamen yeni İK proseslerini devreye aldım. Sanırım mesleğimde en çok zevk aldığım yönler bunlar. Yani, bir değişimi başlatmak, yönetmek ve iş başarıyla bittiğinde bunun mesleki keyfini yaşamak. 11 yıl evvel işe aldığım genç bir mühendis geçen günlerde fabrika müdürü olduğunu paylaşmak için beni aradı. Bir başka açıdan, taş toprakken aldığınız bir arsada kurulan muhteşem fabrikanın giriş kapısında adınız yazılması ve size teşekkür edilmesini görmek. Bunların keyfini hiç bir performans notunda bulamazsınız. Mühim olan arkada bıraktığınız bu tür hoş sadalardır.
Bir İK’cı olarak adaylarda en çok dikkat ettiğiniz özellikler nelerdir?
İlk yıllarımda çok keskin mülakatlar yapıyordum. Ama 2 binin üzerinde mülakat yaptıktan ve işe aldığınız adayların sonrasındaki performansları gördükten sonra benim bugün dikkat ettiğim konuları iki başlıkta özetleyebilirim: Birincisi, adayın şirketin değerleri ve kurum kültürüne uyumu. İkincisi ise, başlamak istediği pozisyonun en az iki seviye üstüne çıkabilme potansiyeli.
Mesleğiniz dışında kendinize vakit ayırdığınız zamanlarda neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Yaklaşık 20 yıldır yelkenle uğraşıyorum. Bunun çok büyük bir bölümünde çeşitli büyüklükte teknelerle yarıştım. Ekibimizle çok önemli yarışları kazandık ve trofelerde derecelere girdik. Bunun haricinde 12 yıldır Rotaryenim. 2008 yılında Fenerbahçe Rotary Kulübü’nün başkanlığını yaptım, sonrasında 2420. bölgede Guvernör Yardımcılığı görevinde bulundum.
Yorum yapmak ister misin?