20 senedir mesleğini başarılı bir şekilde sürdüren Tuluhan Tekelioğlu, “Gazetecilik yaparken öleceğim. Bu işten emekli olmak gibi bir şey söz konusu değil. Gazetecilik bir yaşam biçimi” diyor.
Kendisini bağımsız gazeteci olarak tanımlayan Tuluhan Tekelioğlu, gazeteci olmak için herhangi bir kuruma dahil olmak gerekmediğini, sosyal medya gibi etkili bir araç sayesinde artık herkesin gazetecilik yaptığını ve yurttaş gazeteciliğinin çok kıymetli olduğunu dile getirdi. Tekelioğlu, dünyayı gözlemleyen, tanıyan ve araştıran, meraklı insanların medya sektöründe her zaman bir şekilde var olacaklarını belirtti. Tekelioğlu’ndan devam etmekte olduğu televizyon programını, belgesel projelerini ve gazeteciliği dinledik.
40’ında 40 Kadın belgesel projesi nasıl ortaya çıktı? Neden 40’ında 40 kadın?
40 yaşına yaklaşıyordum ve içimde fırtınalar kopuyordu. Uzak mahallelerdeki kadınların bu dönemi nasıl geçirdiğini merak ettim ve araştırmaya başladım.2010 yılında 40’ında 40 Kadın adlı bir belgesel çekerek bu konuyu ele aldım. Cesaretle hayatın dizginlerini eline almış kadınlarla tanıştım. 40’ında 40 Kadın’ı çok farklı ortamlarda çok farklı insanlarla izledim ve etkileri hep aynı oldu. Belgeseli izleyen kadınların birçoğu bana hayatlarını değiştirdiklerini söylediler. Bir belgeselin bu kadar etkili olabileceğini hiç sanmazdım. İlk çektiğim belgeseldi ve çok amatördü ama duygusu çok yüklü. İran Film Festivali, Bangladeş Dhaka Film Festivali’nde gösterildi, ödül aldı. Uçan Süpürge ve Altın Portakal’da da gösterimi yapıldı. Bu belgesel bir sosyolojik çalışmadır aynı zamanda.
Belgeselde yer verdiğiniz 40 kadını nasıl seçtiniz, kriterleriniz neler oldu?
Türkiye’nin çok zengin bir çeşitlilik ve bu çeşitliliğin içinde her sosyal sınıftan kadın var. Evli, boşanmış, birkaç kez evlenmiş, 40’ına gelip evliliği tercih etmemiş, 40’ına gelip çocuk sahibi olamamış, Ermeni, Alevi, Kürt, Yahudi… Belgeselde hepsine yer verdim ama vurguladığım şey onların etnik kökenleri olmadı. Vurgulamak istediğim 40’ındaki bir kadının hayattaki duruşu ve geçirdiği dönemler oldu. Bu belgeselle kadınların ne kadar cesur olduklarını fark ettim, her izlediğimde fark etmeye de devam ediyorum. Ve zannediyorum zaman geçtikçe etkisi daha da güçleniyor, demleniyor.
50’sinde 50 Erkek’i ilk projeden yola çıkarak mı ortaya koydunuz? Kadınları 40 yaşında değerlendirirken erkekleri 50 yaşında değerlendirmenizin nedeni nedir?
Aklımda 50 yaş erkek belgeseli çekmek yoktu. Kadınlar, eşlerinin birer kapalı kutu olduklarını ve onlarla konuşmam gerektiğini söylediler. Böyle olunca 40’ındaki erkeklerle konuşmaya başladım ama 40’ındaki erkekler iktidarlarını nasıl güçlendirdiklerini, başarılarını, hırslarını, planlarını anlatıyorlardı. 40 yaşındaki kadın hayatın gerçeklerinin farkına varıyor, erkekte o yaşın 40 olmadığını anladım. Bir gün Doktor Mehmet Öz ile tanıştım ve bana 50’sinde duvara tosladığını söyledi. İlk konuştuğum erkek Mehmet Öz oldu ve onunla bir yol açıldı. Sonrasında yavaş yavaş o erkekleri bulmaya başladım. 50’sinde 50 Erkek sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da ve sanırım dünyada erkeklerle ilgili yapılan tek çalışma.
Yeni projeleriniz var mı?
Üçüncü belgeselime hazırlanıyorum. Diğer belgesellerle aynı doğrultuda, duygudan duyguya geçen ergenlerle ilgili bir proje olacak. Adı “Eksi artı 17”. O çocukları yavaş yavaş belirledim. Çok özgüvenli, bir yandan da tahammülsüz bir kuşak. Biz, onların politik olmayan, sadece bilgisayar oyunları, sosyal medyayla vakit geçiren bir nesil olduğunu düşünürken bizi şaşırttılar ve ben bu durumdan çok memnunum. Onlardan ne çıkacak çok merak ediyorum. Bu yaz heyecanla başlayacağım bu projeye. Ekim gibi sonuçlanacağını umuyorum.
Artı 1 TV’deki ‘Tuluhan Telekioğlu ile Gece Masası’nı bize anlatır mısınız? Programa nasıl hazırlanıyorsunuz?
Gece Masası, herkesin fikrini serbestçe anlatabildiği, maskelerimizden arınıp kendimiz olabildiğimiz ve içtenlikle konuşabildiğimiz bir masa. Gözyaşlarına da aşina bu masa, kahkahalara da. Çok küçük bir ekibiz, şu an bu programı yapan iki kişiyiz. Program için her gün ayrı içerik yaratmak durumundayız. Cumartesi günleri haftalık program çıkarmak toplantılar yapıyoruz. Çok büyük fedakarlıklarla, insanüstü bir çabayla çıkıyor bu yayın. Bu dönemde elini taşın altına koyan insanlarız ve yaptığım fedakarlıktan asla gocunmuyorum. Aralık’ta başladı yayınımız, üçüncü ayımızı dolduruyoruz fakat üç yıldır yayın yapıyormuşuz gibi bir izleyici desteği var. Onlara her gün iyi konuklar, onları besleyecek konuklar çıkarmak açısından büyük sorumluluk hissediyorum. İnteraktif bir yayın yapıyoruz. Yaptığımız yayın izlenmekle kalmıyor, harekete de geçiriyor.
İnsanların programa ilgisi ne yönde?
Olumlu tepkiler daha fazla ama olumsuz tepkiler de oluyor. Herkesi mutlu etmek gibi bir durum söz konusu olamaz. Biz günün önemini yansıtan ve insanları etkileyen olayları ele aldığımız bir sohbet programı gerçekleştiriyoruz. Bu ülkenin önde gelen isimlerinin, kamuoyu üzerinde etkisi olan isimlerin içinde bulunduğumuz üzücü ve kırılgan dönem hakkında iki lafı olmalı diye düşünüyorum. Sözü olan ve bu sözü söylemekten kaçınan insanları da kınıyorum.
Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Kendime hafta sonu vakit ayırabiliyorum. Gece yayını yaptığım için sabah uyandığım andan itibaren kafam hep geceye çalışıyor. Ben bir baykuş değilim aslında ben bir tavuğum. Erken yatan erken kalkan cinsten. Sabah erken uyanıyorum ama öğleden sonra tekrar uyuyorum. Programdan dolayı günü iki kez yaşıyorum çünkü gece eve geldiğimde uyumam iki buçuğu buluyor. Sabah yine bir tavuk gibi saat 8’de uyanmış oluyorum. Kahvaltı yapıyorum, gazetelere bakıyorum. Öğleden sonra 3-4 gibi tekrar uyuyorum.
Meslekte 20. yılınız. Bu mesleği seçmeye nasıl karar vermiştiniz?
14 – 15 yaşlarındayken sokağa çıkar, benden farklı olan insanlarla tanışır, onları anlamaya çalışırdım. İnsani durumlara çok meraklıyım, öyle bir yapım var benim. Köşede kalmış dediğimiz insanların hayatını gözlemlemeyi, sosyolojik analiz yapmayı çok seviyorum. Aslında sosyoloji okumayı çok isterdim. Benim ruhum muhabir ve sahada olmak beni körüklüyor. Gittiğim yerde gördüklerimi televizyon programında insanlarla paylaşmak da güzel. Belgesel yaparak da gazeteci olunabiliyor, yaratıcılığımla bu mecrayı her şekilde kullanabiliyorum.
Mesleğe başladığınız günden bu güne kadar kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne gibi değişimler yaşadınız?
İlk günkü heyecanım devam ediyor. Eskiden daha duygusaldım, şimdi medyanın işleyişinden dolayı daha savaşçıyım. Bu sektörde herkes birbirinin iş yapmasına engel olmaya çalışır. Benim sadece kendi içimde bir rekabetim var. Bu bana huzur veriyor. Akşam başımı yastığa koyduğumda çok rahat uyuyorum. Gazeteciliğe olan sevgim coşkuyla içimden çıkıyor, bu hiç bitmiyor ve zannediyorum ben mesleği yaparken öleceğim. Bu işten emekli olmak gibi bir şey söz konusu değil. Gazetecilik bir yaşam biçimi.
Gazeteci olmasaydınız şu an ne yapıyor olurdunuz?
Çocukları çok seviyorum çocuk doktoru olmayı isterdim belki ama çok duygusal biriyim ben, zor olurdu herhalde. Memur da olamazdım çünkü hiper aktifim. Sabah 8 akşam 5 arası çalışmak yapabileceğim bir iş değil. Kapalı mekanlara sabrım yok, kapalı durmak bende klostrofobi yaratıyor. O yüzden yine kendi işimi yapardım. Patron – personel ilişkisi gibi ilişkiler bana göre değil. Ben eşit ilişkiden yanayım. Ekibimle de, çalıştığım insanlarla da hep eşit ilişki içindeyim. İnsanların emir beklediğini de biliyorum. Ama ben hiç kimseyi bir iş yapması için zorlamam, emretmem. İşe sevgiyle sarılsın isterim çünkü bir işi sevgiyle yaparsanız mutlu olursunuz. Gazetecilik bana içsel bir mutluluk veren bir meslek, başka bir şey yapamazdım herhalde.
Bir kişinin işinde başarılı olmasının sırrı sizce nedir?
Her meslek çok anlamlı. Ben işveren olsam karşımdakine ilk olarak seni ne mutlu eder diye sorarım. Hepimizin hayattaki başlıca amacı ‘mutluluk’ olmalı. İnsanın ne yaparak mutlu olduğunu öğrenmesi lazım önce. Sizi ne mutlu ediyorsa ona yönelin çünkü insan mutlu olmadığı işte verimli olamaz. Benim insanlara önerim bu olsun. Hobilerine yönelsinler çünkü hobilerden yaratıcılık çıkıyor ve insanların yaratıcı olması çok önemli. Yaratıcı insanlara son derece saygı duyuyorum. Bir insan hangi konuda yaratıcıysa, neyi çok seviyorsa onu para kazanma aracı haline getirebilir.
Gazeteciliği meslek olarak seçmek isteyenlere önerileriniz neler?
Birlikte çalıştığım, yetiştirdiğim insanlara her zaman aynı şeyi söyledim, bu işi mutlu oluyorsan yap. Sevmiyorsan hiç yapma çünkü gazetecilik son derece fedakarlık gerektiren bir iş. Bu işin saati yok. Sürekli kafanın çalışması, sürekli odaklanman, kendini geliştirmen, okuman, insanlarla ilişki kurman gerekiyor. Bazılarına zor geldi, onlar bırakıp gittiler. Gazetecilik erkek mesleği aslında, çok rekabetçi bir meslek. Kadınların kendilerini zor kabul ettirdikleri bir meslek. Medya sektöründe hala yönetici kadrolarında kadınları göremiyoruz. Buna rağmen bütün hantal, sabır gerektiren, emek gerektiren işlerde de alt kadrolarda da kadınların çalışıyor, çabalıyor. Çalışma hayatında erkekler kendi oyunlarını oynuyorlar, kadınlar olarak bizim bu oyuna girmemiz lazım. Kadınların olduğu yerde barış olur.
Yorum yapmak ister misin?