Radyocu ve Stand-up’çı Mesut Süre insanların hayatıyla ilgili konuştuğu zaman kendisine daha arkadaşça ve sempatık bakıldığını, böylece daha çok güldürdüğünü aktarıyor. Gülmek ile kahkaha atmak arasında fark olduğunu vurgulayan Süre, kendisinin tamamen kahkaha attırmanın peşinde olduğunu söylüyor.
Yıllardır hafta içi her gün Rabarba isimli yayınıyla Rock FM’de dinleyicisiyle, Cuma ve Cumartesi günleri ise stand-up gösterisiyle seyircisiyle buluşan Mesut Süre, bir süre önce de ekranların sevilen programlarından Güldür Güldür’e renk katarak takipçilerinin karşısına çıktı. Farklı bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu söyleyen Süre, onlarla arasında arkadaşça bir bağ olduğunu hatta programındaki birçok konuğun eskiden dinleyicisi olduğunu aktarıyor. Yoğunluğunun arasında kırmayıp bize de zaman ayıran Süre ile biraz sohbet edip samimi cevaplarını dinledikten sonra deyim yerindeyse kırk yıllık arkadaşmışsınız hissine kapılmamanız mümkün değil. Şimdilerde “Şirkette Stand-up” projesiyle çalışanların eğlenceli vakit geçirmelerini sağlayan Süre ile yaptığı işleri ele aldık.
Radyoculuğa nasıl başladınız?
Eskişehir’de üniversitede okurken “Bizimle çalışmak ister misiniz?” diye bir yazı gördüm. Gittim baktım fast food zinciri falan değil, bir tane mikrofon var. Merak edip başladım, üniversite ikinci sınıfta hem hayal gibi bir iş oldu hem de maaş veriyorlardı. Sonra devam ettim ve “Bu işi bırakma” dedim kendime.
Televizyon tecrübesi de elde ettiniz…
Evet, Güldür Güldür’de 9-10 bölüm stand-up yaptım ve bu sezon ekrana çıktım. Bir de üç-beş televizyon programına katıldım.
Ekran karşısı mı, radyo mu daha keyifli sizce?
Ekran daha kısa zamanda daha çok insana ulaşmayı sağlıyor ama ekranda da kendi işinizi yapmanız önemli. Güldür Güldür harikulade bir iş, çok da tatlı insanlar oradakiler ama onların işi o. Ben ekstra yanlarına girdim.
Peki, bu durum tanınırlığınızı artırdı mı?
Bayağı artırdı ama şöyle artırdı; bir insanın Rock FM dinleyicisi olduğunu dövmesinden, saçının uzunluğundan, etrafa bakışından anlarsın. Bu kitlenin dışındaki profiller merhaba demeye, fotoğraf çektirmeye başladı benimle. Çocuklu aileler, 50-60 yaşında ablalar, amcalar… Onlar belli ki Güldür Güldür seyircisi.
Radyoculuğun en sevdiğiniz tarafı ne?
Yedi yıllık Rabarba geçmişim var. Bu zaman zarfında ben hep aynı şeyi yaptım. Evlenmedim, boşanmadım, iş değiştirmedim, şehir değiştirmedim, iş kurmadım, iş batırmadım, hep aynı şeyi yaptım. Ama insanların hayatında çok değişik şeyler oldu. Örneğin, dinleyicimin bir tanesi seni ilk dinlemeye başladığım zaman hamileydim, bak şimdi kimi bağlıyorum telefona diyor, çocuğunu veriyor. Bu çok garip ama sevdiğim taraflarından biri.
Sıkıldığınız oldu mu hep aynı işi yapmaktan?
Aynı şeyi yapmıyorum çünkü yayında farklı konular, farklı konuklar var. Hep eğleniyorum. Bence insanın sevdiği işi yapması büyük ayrıcalık. Bunun kıymetini bilmek lazım. Hayat çok kolay değil… 1000 lira, 1500 lira maaşlar için hayatlarını riske atan insanların olduğunu düşününce gayet iyi bir iş yapıyorum.
Zor gelen tarafı var mı?
Şu an için yok, önceden sabah yayınım varken uyanmak çok zor geliyordu. Sabah karanlığından ve sürekli bitkin gezmekten bıkmıştım. En son ben bırakıyorum işi dedim, yayın yönetmenimiz Metehan Mert Çakır, “Yer değiştirelim” dedi ve yer değiştirdik. 1.5 yıldır da öyle gidiyor.
Bu durum dinleyici kitlesini değiştirdi mi sizce?
Sabah dinleyicisi daha sabit bir dinleyiciydi. İnsanlar uyanmaya çalışırken, patronuna ve aldığı maaşa lanet edip sizi dinliyor ve arkadaşınız oluyordu. Akşam saati öyle değil, akşam Dolar fırlar, Başbakan bir açıklama yapar ve insanlar haber kanalını açar ya da bir arkadaşını arar 20 dakika telefonda tutar. Yani akşam saatinde bir sürü rakibiniz olur. Sabah saatinde öyle bir durum yok, birçok insanın ilk duyduğu ses bendim. O anlamda çok kıymetli bir şey. Ben sabah yayıncılığını akşam yayıncılığından daha çok seviyorum, çok net. Ama artık uyuyacağım, o yüzden de bir süre daha akşam yayınına devam edeceğim.
Farklı bir alanda yol almak isteseydiniz ne olurdu?
Çizgi filmde başrol seslendirmek, Türkiye’nin Yekta Kopan’ı olmak isterdim.
Yaşadığınız en ilginç radyo anınız nedir?
Bizim yayına dinleyiciler direkt düşüyor. Bir sabah saat 7 buçukta üç liseli arayıp bana küfür etti. Ben de cevap verdim. Bizde geçmişe dönük 8 saniyeyi silen bir dump tuşu var. Böylece hiç kimse duymadı, onlar cevaplarını almış oldular.
Eleştiriler ne yönde?
Eleştiri iklimi çok sağlıklı değil Türkiye’de, o yüzden de yeni insanlar çıkmıyor. Son çıkan radyoculardan biri benim. Ben de 34 yaşındayım artık. 20 – 25 yaşında zehir gibi çocuklar nerede? Yoklar, çünkü birbirlerini aşağı çekmekle meşguller. Biri değişik bir şey yaptığı zaman hemen aşağı çekip taşlamaya çalışıyorlar. Bir işi eleştirmek başka bir şeydir, o işi yapmasın istemek başka bir şey.
Çünkü kendileri yapmıyorlar ve sen de yapma istiyorlar. Yapmayan insan başkası da yapmasın ister. Biri yaptığı zaman canı sıkılır, o da sana saygısız eleştiri olarak yansır. Ben bunları gerçekten hiç kafama takmıyorum çünkü sağlıklı bir eleştiri almadıktan sonra onun üzerine “Ben öyle miyim acaba?” diye kafa yormaya hiç gerek yok.
Dinleyici kitleniz nasıl bir kitle?
Çok akıllı, güzel, okumuş bir kitle. Geçen günlerde Türkiye radyolarında nadir sorulan ya da hiç sorulmayan bir soru sorduk: Annenizin babanızın tahsili nedir? Yüzde 70’inin annesi de babası da üniversite mezunu çıktı. Sonra lise, çok nadir ilkokul. 70’li 80’li yıllarda, karışık dönemlerde üniversiteyi bitirebilmiş insanların oğullarına kızlarına yayın yapıyorum. Bu insanlar sorgulayan insanlar, bu insanlara yalandan bir mizah yutturamazsınız. Biz gerçek olduğumuz, hakikaten Rock ‘n’ Roll bir mizah yaptığımız için bu kadar seviliyoruz.
Türkiye’de radyoculuk ne durumda?
Her meslek her sektör ekonomik tabanlıdır. Radyonun reklam pastasındaki payı git gide düşüyor. İnsanlar internete reklam vermeyi yeğliyorlar. Reklam payı düşünce ödenen maaşlar da düşüyor. Ödenen maaşlar düştükçe donanımlı insan sayısı azalıyor ve önüne gelenin yaptığı bir iş haline geliyor radyoculuk. Şimdi bir sürü radyo grubu internetten yayın yapmaya başladı. Artık insanlar Kayahan vefat ettiği zaman bir Kayahan radyosu kurup sonra onu kapatabiliyorlar. Oraya geldi iş. İnternet radyoları radyocularına 3-4000 lira maaş ödedikleri zaman iş internete dönecek. Radyoculuk bitmez, dinleme şekli değişecek.
Stand-up tarafı nasıl gidiyor?
Yedi yıl oldu stand-up’ta. Stand-up dinleyicilerimle buluşmamı sağlıyor, onlarla çok güzel saatler geçiriyorum ve iyi para kazanıyorum. Standup’ın kâr marjı yüksek. Her Cuma 22:00’de BKM Mutfak’ta, her Cumartesi 22:00’de Sahne Bahane’deyim.
Kendinizi komik buluyor musunuz?
Benim mizahım keskin mizah değil. Rabarba programında benden daha komik birçok adam var. Ama sonuçta Mesut Süre’nin programı Rabarba çok komik oluyor. Bunu çok dert etmemen lazım, o mu benden komik ben mi ondan komiğim diye. İşe bakmak gerekir, bizim sinerjimiz çok güzel.
Şirkette stand-up projesinden bahsedebilir misiniz?
Gece dışarı çıkamayan, ters lokasyonda oturan bir sürü çalışan insan var. İşte biz diyoruz ki, öğlen vakitlerinizde bize bir konferans salonu ya da toplantı salonu ayarlayın, biz gelelim size standup yapalım, geri dönelim. Şirketlere kendimiz gidiyoruz. Arabamız, benzinimiz var, her yere gidebiliyoruz. Sadece internetten duyurduk şu anda. İnsanların hayatıyla ilgili bir şeyler sormaya başladığınız zaman arkadaşı oluyorsunuz onların. O saatten sonra daha sempatik bakmaya ve daha çok gülmeye başlıyorlar. Bir gülmek vardır, bir de kahkaha atmak. Ben tamamen kahkahanın peşindeyim.
İşle alakalı kendinizi nerede görmek istiyorsunuz?
Çok plan yapılası işler değil bunlar. Olumsuz durumlardan ilk önce eğlence sektörü etkileniyor. İnsanlarda “Bunlar olurken siz nasıl eğlenebiliyorsunuz?” algısı var. Bunu kırmak gerekiyor. İkinci Dünya Savaşı’nda bütün tiyatro ve dans gösterileri devam etti. Çünkü insanların hayata bağlanmaya ihtiyacı var. Biz de saygısızlık etmiyoruz ama bu da bir meslek. Nasıl ki bir doktora sen ameliyata girme demiyorsan bir komedyene de sen işini yapma dememelisin.
Yorum yapmak ister misin?