Diş hekimi Hakan Öge’nin, “Mardek” adlı yelkenlisiyle üç yıl süren dünya turu 2007 Temmuz ayında sona erdi. Üstelik hayatının aşkı Sophie’yle yolda tanıştı ve seyahatlerini birlikte tamamladılar. Geçtiğimiz Nisan ayında da evlendiler. Patagonya kanallarına, Brezilya’ya, tropikal suların deniz altı yaşantısına hayran olan Öge, dünya turunun güzelliklerle zorlukları beraberinde getirdiğini vurguluyor.
Hakan Öge, Ordu’da doğup büyümüş, gezmeyi çok seven ailesinin sahip olduğu karavan sayesinde yurtiçinde ve yurtdışında birçok yeri gezmiş. Böylelikle 14-15 yaşında bir çocukken farklı yaşam tarzlarına sahip insanları tanıma fırsatı bulmuş. Aynı yaşlarda Türkiye’den tekneyle ilk dünya turu yapan Sadun Boro’dan etkilenerek dünya turu yapmaya karar vermiş. Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni bitirerek 1988’de diş hekimi olmuş. Bir yandan hekimlik yapan Öge diğer yandan da fotoğrafçılık, dağcılık, rüzgar sörfü, yamaç paraşütü gibi birçok sporla ilgilenmiş, Atlas Dergisi için haberler hazırlamış. Denize olan merakı da 1999 yılında aldığı Mardek adlı teknesiyle başlamış. Mardek, adını martı ve ördekten alıyor. 2004 yılında iş ve evliliğindeki mutsuzluklar Öge’ye çocukluk hayali olan dünyayı dolaşmak fikrini cazip hale getirmiş. Öge, dünya turunun kendisi için bir nevi kaçış olduğunu söylüyor.
Dünya turuna çıkmaya nasıl karar verdiniz?
Hayatımın karışık bir dönemindeydim, evliliğim pek iyi gitmiyordu. Diş hekimliğiyle ilgili aklımda soru işaretleri vardı. Gitmek ve uzaklaşmak istediğim bir dönemdi. Atlas Dergisi için fotoğraf çekiyordum ve ardından muayenehanede kapalı ortamda çalışmak zorunda kalıyordum. Fotoğrafçılığa ağırlık vermeye başlayarak, evden çok uzaklaşmıştım. Dünya turuna çıkmaya da böyle bir zamanda karar verdim ve yola çıktım.
Tura çıkmadan önce neler hissediyordunuz, hazır mıydınız?
Dünya turundan önce kendimi hem hazır hissediyordum hem de hissetmiyordum. Teorik olarak hazırdım çünkü dört yıl boyunca Mardek’le epey seyir yaparak tecrübe kazanmıştım, çok fazla kitap da okumuştum. Okuduğum kitaplarda Fransızlar’ın bu konuda çok cesur ve deli olduklarını öğrendim. Fransızlar, teknelerini alır almaz yolculuğa başlıyorlar, ne öğreniyorlarsa yolda öğreniyorlar. Onlar yapıyorlarsa ben niye yapamayayım dedim. Bunlar bana cesaret verdi diğer yandan da hiç okyanusta seyahat etmediğim için kendimi hazır hissetmiyordum. Zaten hiçbir şekilde kendimi hazır hissetmeseydim yola çıkmazdım.
Eşiniz Sophie’yle nasıl tanıştınız?Tek başına çıktığım dünya turunun yedinci ayında Yeşil Burun Adaları’nda, dünya turuna çıkmış Catherine ve Daniel adlı Belçikalı bir çiftle karşılaştım. Çifte Catherine’in kız kardeşi Sophie yardımcı olmak için, üçüncü bir eleman olarak katılmıştı. İlk akşam yemeğine Sophie de katıldı ve ona aşık oldum. Ancak yolculuğuma devam etmem gerekiyordu ve ayrılmak zorunda kaldık. Beş gün sonra uçsuz bucaksız okyanusta teknelerimiz karşılaştı. Ve yolculuğa beraber devam etmeye karar verdik. Yolculuğun en güzel anı da Sophie’yle karşılaşmamdı.
Tur sırasında en zorlandığınız ve en mutlu olduğunuz anları anlatabilir misiniz?
Panama’dan geçerek dünya turunu tamamlamaktansa rotayı zorlaştırdık. Bu da seyahatimizin yaklaşık bir sene uzamasına sebep oldu. Kötü havalar sırasında çok zorlandım. Güney Amerika’nın Kuzey kıyılarında rüzgara ve akıntıya karşı çok zor seyirler yaptık. Çok zorlandık, canımızdan bezdik, ara ara rotayı değiştirmeyi hatta seyahati bırakmayı düşündük. Büyük Okyanus’a açıldığında ise bir anda her şey çok kolaylaştı, ama yol uzadı. Büyük Okyanus’un büyüklüğünden zaman zaman çok sıkıldık ve yol çok uzun sürdü. Zamanımız olmadığı için karada fazla zaman geçiremedik ve seyahatimiz sürekli seyirle geçti; bu süreçte bıktık biraz. Avusturalya’ya kadar bu bıkkınlığı üstümüzden atamadık. Sonrasında yine keyif almaya başladık.En keyif aldığım an da Sophie’yle tanışma anım oldu. Seyahatten en büyük kazancım da Sophie oldu.
Çok beğendiğiniz ve yaşanılacak yer dediğiniz ülkeler oldu mu?
En çok Patagonya kanalları ve oradaki denize kadar inmiş buzulları beğendim. Dağda gördüğüm buzullara denizde rastlamak müthişti. Binlerce metrelik dağlar arasına demirliyorsunuz. Etrafınız buzullar ve muazzam şelalelerle kaplı.Her bir koy kocaman poster olabilecek güzellikteydi. Brezilya da yaşanılacak bir ülke. Brezilya biraz Türkiye’ye benziyor. Gerek doğal güzellikleri gerek sıcak insanları sayesinde yaşanılası bir ülke.
Teknedeyken nasıl zaman geçiriyordunuz?
Seyahate ilk başladığınızda günleri çok sayıyorsunuz, zaman geçmek bilmiyor. Sonrasında alışıyorsunuz, fizyolojiniz de koşullara uyum sağlıyor. Teknedeyken bol bol kitap okuduk, bazen ilginç manzaralar ortaya çıkıyordu onları seyrettik. Zaman geçtikçe günleri saymayı da unuttuk. Yıllardır rüzgar sörfü ve yamaç paraşütü yaptığım için, hava tahminde çok başarılıydım ve rüzgarları tanıyordum. Bu bilgilerim bana yol boyunca kolaylık sağladı. Bir iki kere çok kötü havalara yakalandık onda da okyanusun ortasındaydık, zaten yapacak bir şey yoktu. Kısa seyirlerde başımız hiç derde girmedi.
Seyahatten dönüşünüzde en çok neleri özlemiştiniz?
Tatlı ve sıcak suyla duş yapabilmeyi çok özlemiştim. Eğilmeden ayakta durabilmeyi, iç rahatlığıyla uyumayı özlemiştim. Teknedeyken ne olacak diye sürekli bir endişe hali vardı. Geldikten sonra evde otururken fırtına falan çıktığında “ es rüzgar es, bana bir şey olmaz” diyorum.
Eşiniz Türkiye’ye alıştı mı?
Seyahatimiz geçtiğimiz Temmuz ayında bitti ancak daha yeni yeni yerleşiyoruz. İstanbul gezmeye gelenler için çok güzel ancak yaşamak çok zor. Şehrin gürültüsünden uzak Heybeliada’da ev tuttuk, orada yaşayacağız. Eşim şu anda Türkçe öğreniyor ardından çalışmaya başlamayı düşünüyor. Aslında fotoğrafçı ama fotoğrafçılık mı yapacak yoksa bilgisayar başında bir iş mi yapacak henüz belli değil. Bunun dışında Türk yemeklerinin şişmanlatıcı etkisinden şikayetçi. Arkadaş edindikçe, dili öğrendikçe İstanbul’a alışmaya başlıyor.
Tekneniz Mardek ne durumda, kullanıyor musunuz?
Mardek, benim için çok önemli. Hayatımı değiştirdi, yeni bir yol çizmeme neden oldu. Her şeyden önemlisi benim tek parça halinde geri dönmemi sağladı. Artık hayata bakış açım değişti. Tekne sahibi olmak sürekli kullanmıyorsanız bir yük. Bana kısa süreli seyirler pek keyif vermiyor.Benim çıktım mı aylarca karaya dönmemem gerekiyor. Mardek’i yeni maceralara yelken açacak birine devretmeyi düşünüyorum. Çünkü yakın vadede bir seyahat planım yok, biraz karasal hayatın tadını çıkarmak istiyorum. Ekonomik anlamda da hazır olunca eşimle beraber Kuzey ve Güney Kutbu’na doğru bir seyahat yapmayı planlıyoruz. Ancak dünya seyahatinden farklı olarak istediğimiz yerde istediğimiz kadar kalmak hatta yaşamak istiyoruz.
Seyahatlerinize çıkarken yanınızdan almadan yapamayacağınız şeyler nelerdir?
Dünya turuna çıkarken bisikletimi, fotoğraf makinemi ve yamaç paraşütümü aldım. Şimdi ise olmazsa olmazlarımın için de fotoğraf makinem ve eşim var. Artık daha sade bir insan oldum, elimden geldiğince sade yaşıyorum. Eşim ve fotoğraf makinem bana yeter.
Son zamanlarda neler yapıyorsunuz?
Dünya turundan önce çok fazla şeyle bir arada meşgul oldum. Diş hekimliği yaparken fotoğraf çekiyordum, dağa tırmanıyordum, bisiklete biniyordum, rüzgar sörfü yapıyordum, yamaç paraşütü ile uçuyordum, yaşamdan keyif almaya zaman bulamıyordum. Son zamanlarda eskisi kadar yoğun olmasa da fotoğraf çekmeye devam ediyorum. Diş hekimliğine döndüm. Ve ilginçtir, işimi çok severek yaptığımı fark ettim. Bu işi düzgün yaparsanız çok keyif alıyorsunuz ve zamanınızı ayarlayabiliyorsunuz. Dinleniyorum, uzun yürüyüşlere çıkıyorum, dünya turumuzla ilgili kitap yazıyoruz ve bitmesine çok az kaldı. Denizbank’ın desteğiyle basılacak kitabımız bol fotoğraflı olacak. Farklı olarak kitabı ikimiz birden yazıyoruz. Bir bölüm benim, bir bölüm Sophie’ nin. Kitapta genel olarak yolculuğun ayrıntıları değil, yaşadıklarımızın bizi nasıl etkilediğini, kendi duygularımızı aktarmaya çalışıyoruz. Bunlar bütün zamanımı alıyor.
Mardek’le dünya turuna çıkmak isteyen biri olsa ne dersiniz?
Neden dünya turu yapmak istediğini sorarım öncelikle. Yelkenliyle yola çıkmak demek illa dünya turu yapmak değil. İki senede dünyayı dolaşmak yerine bazı yerlere giderek uzun süre kalmak daha doyurucu. Ben mesela bir daha dünya turu yapmam. Eskiden hayallerinizin peşinden gidin diye beylik laflar kullanırdım. Oysa şimdi, hayallerinizin gerçekten ne olduğunu iyi anlayın ve iyi değerlendirin; gerçekten emin olduğunuzda hayallerinizi korkmadan gerçekleştirin derim. Özenmeyle bir takım şeylere kalkışmadan gerçekten ne istenildiğinin iyi anlaşılması çok önemli. Gerçek hayaller bulunduktan sonra tek yapılması gereken yılmadan peşinden gitmek.
Yorum yapmak ister misin?