İK’da kariyer için gelişim şart

Üniversite yıllarında iş hayatına adım atan ve 24 yıldır İnsan Kaynakları alanında başarılı çalışmalara imza atan PwC İnsan Kaynakları Danışmanlığı Direktörü Murat Demiroğlu, İnsan Kaynakları’ndaki gelişimi anlatıyor. Demiroğlu’na göre gelecekte İK şu an yetenek dediğimiz kişilere destek ve yönlendirme yapacak şekilde farklılaşacak
1998’den beri de PwC’de farklı görevlerde bulunan PwC İnsan Kaynakları Danışmanlığı Direktörü Murat Demiroğlu danışman olarak hemen her sektörde, gerek kamu ve özelde, gerek yerli ve yabancı kurumlarla, hatta sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmalar yapıyor. İzmir Bergama’da doğan ortaokuldan mezun olduktan sonra devlet parasız yatılı sınavlarını kazanarak İzmir Atatürk Lisesi’ne devam etti. Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Demiroğlu, bir yandan okuluna devam ederken, bir yandan da yazları ve dönem içinde zaman buldukça farklı işlerde çalışmış. 1988’de üniversite üçüncü sınıfta iken tam zamanlı çalışmaya başlamış. Mezun olana kadar Vakıf Bank Kredi Kartları Merkezi’nde otorizasyon bölümünde, akşamları ve hafta sonları vardiyalı düzende çalışmış. Mezun olur olmaz aynı yerde gündüz çalışmaya başlamış.
İş dünyasına bankacılık sektöründe farklı bir alanda adım attı
“O zamanlar bankalar en gözde işverenlerdi, özellikle yönetici yetiştirme – MT programları çok revaçtaydı. Hem sağladığı eğitim, hızlı yükselme ve kariyer hem de maddi olanaklar açısından cazipti. Zaten bankada çalışıyordum, her yeni mezun gibi her şeyi yapabileceğimi her alanda çalışabileceğimi, bankacılığın kısıtlı olabileceğini düşünüyordum” diyen Demiroğlu, Pamukbank’tan gelen MT teklifini bu nedenle kabul etmemiş. Bir süre sonra Pamukbank’tan Kanadalı bir danışman aramış ve banka içinde yürümekte olan re-organizasyon ve İK Yapılanma projelerinde üst düzey yönetim ile çalışmakta olduğunu, proje ekibine dil bilen nitelikli yeni kişilerin katılacağını ve kendisiyle tanışmak istediğini söylemiş. Demiroğlu, İK alanındaki kariyerinin başlangıcını şöyle anlatıyor: “Bankacılığı düşünmediğimi söyleyince yüz yüze görüşmek için bir öğle yemeğine davet etti. Konuştuk, yaptıklarını, beklentilerini anlattı, ekipten bahsetti. Ben de seçim ve değerlendirme sürecinde yer almaya karar verdim.” Demiroğlu ile restorasyonunu yeni tamamladığı Cihangir’deki tarihi binada 24 yıllık İK yolculuğunu konuştuk.
İK alanında çalışmaya başladığınızda ilk izlenimleriniz nasıldı?
İşe ilk başladığım Pamukbank’taki deneyimim o zamana kadar geçirdiğim en zorlayıcı, yapılandırılmış ve kapsamlı süreç oldu. Ekibin diğer üyeleriyle tanışma ve en sonunda insan kaynaklarından sorumlu genel müdür yardımcısı ile tanışınca farklı bir başlangıç olacağını düşündüm. İşe kabul edilen iki kişiden biri oldum. Proje takımı, kısaca ‘Fırsat Eşitliği’ ki ABD ve Kanada’da Equal Opportunity Employment diye bilinir prensibinin insan kaynakları uygulamaları ile bankacılık sektörüne uyarlanması üzerinde çalışıyordu. Şube ve merkez yapılanması, temel İnsan Kaynakları süreçlerinden performans ve kariyer yönetimi özelinde çalışmalara katıldım. Sonrasında büyüme odaklı projelerin yürütülmesinden sorumlu takımda yer aldım. Proje bazlı çalışmalarda, gelişip, öğrenebileceğim, üst düzey yönetim başta olmak üzere nitelikli bir grupla yabancı bir danışmanla çalışabilme olanağı buldum. Bunu bana sağlayan da İnsan Kaynakları oldu.
Daha sonra kariyeriniz nasıl devam etti?
Bankacılık İnsan Kaynakları proje takımı sonrası proje yöneticisi ve personel müdürlüğü görevlerinde bulundum. Hürriyet Doğan Holding İnsan Kaynakları bölümünün kuruluşunda görev aldım. Şimdiki adı Adecco olan o dönemde Ecco olarak bilinen seçme ve yerleştirme faaliyetlerinde çalışan danışmanlık şirketinin Türkiye’de kuruluşunda yer aldım. 1995’te C&L’a danışman olarak katıldım, global birleşme ile de 1998’den beri de PwC’de Bölüm Yöneticisi olarak çalışıyorum.

 “İnsan Hakları Bölümü”nden İnsan Kaynakları’na
Mesleğinizin ilk yıllarından bugüne Türkiye İK alanında ne gibi gelişmelere sahne oldu?
İnsan Kaynakları alanında çalışmaya 1990’da başladım, bankacılıkta bile personel bölümleri vardı, biz İnsan Kaynakları proje takımıydık. Çalıştığım bir firmada bizi “İnsan Hakları Bölümü” diye adlandırıyorlardı, hatta gelip “Hakkımı aramak istiyorum” diye başvuranlar oluyordu. İsimlerin ve tabelaların değiştiği, yapılanların ise pek farklı olmadığı bir zamandı kısaca. Çok hızlı bir değişim ile özellikle Avrupa Gümrük Birliği üyeliğiyle artan rekabet, tüketici haklarının gelişi, Türkiye’nin global ekonomi ile entegrasyonu, teknolojik altyapının yenilenmesi ile de birdenbire farklılaşan bir yaşama sahip olduk. Enflasyonist ekonomi, büyüme, genişleme derken 1994, 2001 takiben 2008 krizleri, yeni işler, yeni işler için gereken yeni nitelikler, eğitimler, motivasyon, çalışan bağlılığı konuları derken birden yaşanan toplu işten çıkarmalar bambaşka konuları gündeme getirdi. Yenilenen İş Kanunu, farklı sosyal güvenlik kurumlarının birleşmesi, SGK’nın kuruluşu, en son kanunlaşan İş Güvenliği  ile kanun ve düzenlemelerin etkisi arttı Türkiye’de. Buna Türk şirketlerinin geç de olsa bölgesel oyunculuğa soyunmaları, hatta global ölçekte şirket evlilikleri gerçekleştirmesi eklenince hem oyun ve kuralları hem de oyuncular değişti diyebiliriz.
Global açıdan iş dünyasında İK alanında ne gibi gelişmeler oldu?
Dünyada tabii ki globalleşmenin sonucu ile çalışma hayatında çeşitlenen farklı kuşaklar ve Yeni neslin etkisini de eklemek gerekir. İnternetin yarattığı hızlı bilgi, veri paylaşımı, ifade özgürlüğü ve çift taraflı iletişimin de insan yönetiminde etkileri var. Artan belirsizlik ve neredeyse hayatın vazgeçilmezi haline gelen krizler, risk odaklı bir yaklaşımı, kısa vadeli kazançtan ziyade sürdürülebilir başarıyı iş dünyasına getirdi. Tüm bunlar giderek daha fazla işin içerisinde olan, hatta doğrudan işten gelen kişilerin yer aldığı ne sadece yönetimin ne sadece çalışanın yanında olan, işe ve topluma değer katan İnsan Kaynakları uygulamalarını ortaya koyuyor. Türkiye bu anlamda iyi uygulamaların çıktığı bir pazar haline geliyor. Özellikle farklı yeteneklerin yetiştiği ve geliştiği, rekabetçi bir pazar Türkiye.
Sizce bu gelişme ve değişiklikler içinde en önemli gelişme neydi?
Artan kanun ve düzenlemeleri ile çalışan ve işveren ilişkilerinin düzenlenmesi. Teknolojinin sağladığı ifade özgürlüğü, iş ve karar süreçlerinde yer almayı isteyen çalışanlar.
Gelecekte İK’yı ne bekliyor olacak?
İki farklı açıdan ele alabiliriz: Kurumsal hizmet olarak, merkezi yapılansa da, bu iş yönetimin ve çalışanların içerisinde daha fazla yer alacağı bir hale geliyor. Bu da katılıma ve paylaşıma açık uygulamaların ve yönetim ve çalışanları bilinçlendirici, destekleyici faaliyetlerin artması anlamına geliyor. Bireysel olarak ise kendilerinin gelişimi başta olmak üzere daha etkin bir çalışma hayatı için kendi yönetimlerini yapacak, şu an yetenek dediğimiz kişilere destek ve yönlendirme yapacak şekilde farklılaşacak. Her iki açıdan da bu konu artık daha  “insan yönetimi” ağırlıklı olacak; çalışan ya da kaynak olarak değil, bir bütün olarak beklenti, yapabilirlik, potansiyel olarak insanı ön plana alacak bir yaklaşım ağırlık kazanacak. Teknolojinin etkin kullanımı, süreç odağından sonuç ve katkı odağına, piyasa koşullarına uyum, yetenek ve yetkinlik konularına, çalışan bağlılığı, kültür ve sosyal sorumluluk gibi süreçlerin sonuçlarına odaklanan uygulamalar göreceğiz.
Sizce mesleğiniz en zor ve en kolay yanı nedir?
İki şapkam var, müşterilerimin ihtiyaçlarına deneyimli danışman olarak yanıt verirken, aynı zamanda direktör olarak da hizmetlerimizin gelişimi, çeşitliliği, kalitesinden, çalışanlarımızın ve bölümün performansından da sorumluyum. Danışmanlığın zorluğu talep üzerine hizmet üretilmesi, belirli sürede ve bedelde çalışılması. Bu da her zaman yenilenme, piyasada yer edinme, trendler ve gelecek üzerine öngörü sahibi olma, belirli değerler ve prensiplerde sağlam durabilme gibi nitelikler gerektiriyor. Sürekli bir gelişim ve öğrenme gerektiriyor, durumlara uyum, farklı kurum ve kişilerle çalışabilme, bilgi, deneyim ve beceri çeşitliliği de çok önemli. Zorluk ya da kolaylıktan ziyade işimin olmazsa olmazları bunlar. Zorlayıcı, bir o kadar da geliştiricidir. Yönetici olarak da sürekli değişen piyasa koşullarında, değişen takımlarda, ortak hedef ve başarının tanımlanması, gerçekleştirilmesi ve bunun da sürdürülebilir hale gelmesi diyebilirim.
Bir İK’cı olarak mesleğinizi sürdürürken sizi en çok ne eğlendiriyor ve en çok ne canınızı sıkıyor?
Eğlenceli kısmının çeşitlilik ve sürekli gelişimin yarattığı hareketlilik diyebilirim. Hemen herkesin bir fikrinin olduğu, herkesin de yapabileceğine inandığı bir alan olarak görülmesi biraz can sıkıntısı. Bizim işimiz kısa vadeden öte, orta ve uzun vadedeki sonuçlara etkiyi de öngörebilmek. Alınan bir kararın olumlu ya da olumsuz etkisi uygulamalarla 3-5 yılda görülebiliyor, insan yönetiminde. Bu açıdan tedbirli olmakta fayda var. Oysa özellikle üst yönetim daha kısa vadeli kazançlar uğruna, farkında olmadan zarar verebilecek kararlara imza atabiliyor, sonuçlar hüsran olunca da insan kaynakları çalışanları günah keçisi oluyor çoğu zaman.
İK alanında başarılı bir yönetici olmanın ipuçları nedir?
İK kurumsal bir rol, sermayedar, yönetim, çalışanlar hatta devlete karşı sorumlulukları var. Ne birine ne diğerine yakın, yerine ve duruma göre konumlanabilmeli, gerekenleri yaparak kurumsal başarıyı sağlayabilmeli. Bu açıdan İK alanında başarı tanımı da değişken. Daha süreç odaklı yaklaşım yerini insan odağına, operasyonel odak da yerini gelecek odağına bırakıyor. Teknik uzmanlık kadar iş, sektör, piyasa bilgisi de gerekiyor. Kanun ve düzenlemelerin artan önemi, hızla değişen piyasa koşulları, krizler farklı paydaşların yönetimini farklı yetkinlikleri gerektiriyor. Giderek daha fazla iş kolundan gelenleri görüyoruz İK tepe yönetiminde.
“Kendinizi çeşitlendirin”
Genç İK’cılara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Gelişim odaklı bir yaklaşım ile kendilerini, işlerini çeşitlendirsinler. Bir alanda uzmanlıklarının olması tabii ki de faydalı ve gerekli. Yine de işin ortağı olabilmek için finans, satış-pazarlama, teknoloji başta olmak üzere, farklı disiplinleri, mutlaka öğrensinler, denesinler. Yapabiliyorlarsa şirketin ana faaliyet alanında çalışsınlar. Kariyerlerinin ilerleyen aşamalarında büyük avantaj sağlar.
Bu alanda kariyer yapmak isteyen üniversite öğrencilerine mesajınız var mı?
İnsan Kaynakları sadece “insan ilişkileri ve sosyal yetkinliklerim yüksek, daha çok hoşlanıyorum” diye seçilecek bir alan değil. Giderek daha fazla veri, hesap ve raporlamanın yapıldığı, süreç etkinliğinin ve hukuk bilgisinin gerektiği bir yönetim alanı. Finans, pazarlama, hatta teknoloji fonksiyonları kadar da tanınan bilinen ve itibara sahip bir disiplin de değil. Bu açıdan öncelikle yapılanların bilinmesi ve beklentilerin netliği şart. Stajların yararı da burada. Hem farklı alanlarda hem de İnsan Kaynaklarında mezuniyet öncesi yapılacak stajlar bunu sağlayabilir. Ne istenmediğinin bulunması ve gerçekçi beklentilerin oluşması İnsan Kaynakları alanında kariyer yapmayı düşünenler için şart. Bir de bu alanda çalışanlarla görüşsünler bolca, başkalarının yaşanmışlıklarından da ders çıkarabilirler.
Bizi konuk ettiğiniz mekanın hikayesini nedir?
İşim pek boş zaman bırakmasa da beni besleyen farklı uğraşlarım da var. Bunlardan en önemlisi tarihi bina yenilemesi. Biri Balat’ta diğeri Cihangir’de olmak üzere son 5 yılda iki eser yenilemesi gerçekleştirdim. Her ikisi de neredeyse yıkılmakta olan Rum evleriydi ve izinli, planlı, programlı yapılması gereken, her istediğinizi yapamayacağınız tarzda yenileme çalışmalarıydı. Yıllık izinlerim, mesai öncesi ve sonrası zamanlarım, hafta sonlarımı tamamen alan projeler oldu her ikisi de. Farklı nitelikteki kişilerle, bambaşka bir çalışma biçimi ile gerçekleşen, zamana yayıldığı için de pek çok konunun farklılaşabildiği çok öğretici uygulamalar oldu. Tıpkı bizim mesleğimiz gibi.
Mesleğinize nasıl bir etkisi oldu?
Verdiğim kararlarının sonuçlarını görebildiğim, uygulamanın da içinde yer aldığım bu iki bina yenilemesinin bana katkısı çok. Kaynak yönetimi, karar alma ve uygulama, farklı paydaş yönetimi, kişilerarası duyarlılık, motivasyon yetkinliklerimin daha da fazla geliştiğini söyleyebilirim.
Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşim nedeniyle ve kişisel ilgim nedeniyle de çok seyahat ediyorum. Eskiye merakım nedeniyle İstanbul’da olduğumda pazarları ve seyahat ettiğimde de o şehrin bitpazarlarını dolaşmayı seviyorum. Topladıklarımı günümüz koşullarında değerlendirerek kullanıma hazır hale getirmek hoşuma gidiyor. Bu da danışmanlık tarafımı zenginleştiriyor.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından diplomat olma hayaliyle girdiği Marmara Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde eğitimine devam ederken gazetecilik mesleğine gönlünü kaptırdı. “Türkiye’de ve Fransa’da Gazeteci Kimliği Sorunu” konulu tezini yazarken çalışmaya başladığı ajansta gazeteciliğe adım attı.
**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.