Ne takımlar var ki yıldızları bünyesinde barındırır ama başarı kazanamaz. Çünkü takım oyunlarında başarı, önce bunun tek kişilik bir oyun olmadığını anladığımız zaman gelir.
Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında Türk Milli Takımı’nın maçlarını seyretmeyen yoktur sanırım. Hele Çek Cumhuriyeti’ne karşı maçın uzatma dakikalarının son saniyelerinde Nihat’ın attığı golü görmeseniz de mutlaka duymuşsunuzdur. İşte o golü seyrederken takım olmanın anlamını en iyi şekilde anlıyoruz. Takımımızla gurur duyduğumuz o maçların sonunda hangi oyuncumuz konuşursa konuşsun sözlerinin bir yerinde hep şu cümle oluyordu:”Biz bir takımız.“ Takımın geri kalanı olmadan mümkün mü futbol oynamak ya da bir maçı kazanmak? Bazen takım kötü gününde olur ve onu sırtlayan bir oyuncu bulunabilir ama bu tek kişilik bir şov değildir. Birileri kaleyi korur, bir diğeri orta sahada oynar, bir başkası golü hazırlar ve birisi de golü atar. Birbirlerine destek olur, zaferi de yenilgiyi de paylaşırlar.
Takım olmak bazen işin bir gereğidir, bazen de başarı için bir zorunluluktur. Elimizin ulaşamadığı yerde, bilgimizin yetmediği alanda ya da yaratıcılığımızın iflas ettiği noktada tamamlanmaktır takım olmak… Herkesin işini yaptığı, sorumluluğunu yerine getirdiği takdirde o kişilerin yaptığı işlerden fazlasını ortaya çıkamaktır. Sinerji yaratmaktır… Peki gerçekten nedir takım? Takım olmak ne demektir? Günümüzde bu konunun bir anda önem kazanmasını nasıl açıklayabiliriz? Her mülakatta karşımıza çıkan iyi bir takım oyuncu olup olmadığımızla ilgili soru nereden çıktı? Takım oyunu spordan iş hayatına nasıl geçti acaba? Ya da daha basit bir soru; her topluluk takım mıdır?
Takım olma kavramı hakkında…
Morris ve Summer (1995) “takım”ı sözcüğünü, ortak bir kimlik geliştirmiş ve aynı amaç ya da amaçlara ulaşmak için çalışan oyuncular grubu olarak tanımlıyor. Cartwright ve Zander (1968) “grup” için bir tanımlama yaparken şu sözleri kullanıyorlar: Birbirleriyle ilişkili ancak bir dereceye kadar birbirlerine bağımlılıkları olan insanlar topluluğu. Her grup takım değildir. Peki takımı takım yapan nedir o zaman? Bir şirkette satış grubu ama yönetim takımı vardır… İkisi arasındaki fark nedir? Neden birini grup diğerini takım olarak isimlendiriyoruz?
Bir futbol takımını düşünün ki herkes kaleci ya da herkes santrafor. Mümkün mü? O kalecilere futbol takımı değil, kaleciler grubu ya da topluluğu deriz. Bir takım ancak birbirinden farklı özelliklere, bilgi ve deneyimlere sahip kişilerden oluşabilir. Tabii ki bu kişilerin ortak bir amaç, ortak bir anlayış etrafında birleşmiş olması gerekiyor ve bu amaç için birbirlerine bağımlı olmaları bekleniyor. Eğer bu kadar insanı bir araya topluyor ve haydi bu hedefe doğru çalışın diyorsak tabii ki başarılarında ki en önemli etmen iyi ve etkili iletişim haline dönüşüyor.
İş hayatında takım olmak…
Önce sporda gördüğümüz takımlar zamanla iş hayatında oluşmaya ve tek başına harikalar yaratan çalışanların yerini almaya başlamıştır. Peki ama yöneticileri, iş sahiplerini bu düşünceye yönelten temel nedir? Sadece ‘trendy’ bir kavram olması mı? Aslında iş dünyasının takım kavramı ile tanışması çok daha eskilere dayanıyor. 1920’lerin sonunda artık bir klasik haline gelmiş Hawtorn Çalışmaları ile başlıyor takım fikrinin doğuşu. Hawtorn Çalışmaları, bir grup çalışanın farklı şartların değişiminden nasıl etkilendiğini detaylı bir şekilde inceleyen bir seri araştırma faaliyetidir. Araştırmacılar, uzun zaman alan bir süreç sonucunda, en etkili faktörün bir takım kimliği oluşturmak ve artan iletişim ve ilişkiler dolayısıyla hissedilen destek ve aidiyet duygusu olduğu konusunda fikir birliğine vardılar. Daha sonra araştırmacılardan biri olan Elton Mayo (1933), etkili bir takım çalışması için gereken faktörler üzerinde ciddi çalışmalar yapmıştır. İşte tüm bu araştırmalar şirketleri çalışanlarını gruplayarak etkili takımlar yaratma fikrine yöneltti.
Takım içi iletişim…
Eğer iletişimi kişiler arasında anlamaları ortak kılmak olarak tanımlarsak bir takım için ne kadar önemli olduğunu da vurgulamış oluruz. Düşünün bir işi çabuk bitirmekten bahsediyorsunuz ama çabuk kavramının anlamı her bir takım oyuncusu için farklı. Birisi için bu süre bir kaç saat, bir diğeri için bir kaç hafta ya da bir başkası için birkaç ay olabilir. Kavramların altlarını doldurmak önemli. Takım oyuncuları kabul ettikleri ya da reddettiklerinin hepsi için aynı anlama geldiğinden emin olmalı. İyi bir iletişim dediğimizde bile pek çok insan için “iyi” kelimesi farklı anlamlar ifade edecektir. O yüzden burada önerim mümkün olduğunca net ve belirgin olmaktır. Bir işi çabuk bitirmek yerine bir işi 15 gün içinde sonuçlandırmak herkes için aynı anlama gelecek ve ileride yaşanacak çatışmaları önleyecektir. Diğer taraftan iletişimin sağlıklı olabilmesi için ise empati kurmak mutlak bir zorunluluktur. Aksi takdirde takımdaki diğer oyuncuları anlayamayız. Belki en kolay çözülebilecek sorunları çözümsüz kılarız.
Empati olmadan asla!
Farklı disiplinlerden gelen çalışanların/yöneticilerin birlikte şirkette kullanılan bilgisayar programını değiştirmek için bir proje ekibi kurduğunu düşünün. Farklı bakış açılarına sahip, farklı terminolojilere aşina ve birbirlerinin işinden pek anlamayan ama kendi konularında uzman kişiler… İlk toplantılarını yapıyorlar, toplantı masasında kendilerine bir yol haritası çıkarmaya çalışıyorlar. Ama ne yazık ki mali işler departmanının vergi mevzuatı ve yurt dışı raporlamaları aynı anda elde edebilmek için istediği değişiklikler karşısında, bilgi işlem departmanında çalışanlar kendilerine ekstra iş çıkaraca bu talebe neden ihtiyaç duyulduğunu anlamıyorlar. Satış departmanı ise yeni sistemle birlikte satışları daha erken kapatmaları gerektiği söylendiği için yaptıkları işin zorluğunu kimsenin anlamadığını düşünüyorlar. Amerikalıların dediği gibi:”Bir adamın ayakkabılarıyla bir mil yürümeden onu eleştirmeyin.” O yüzden birbirlerini anlamaya çalışsalar, ki bunun için aynı zamanda dinleyebilmek gerekir, ortak bir nokta bulmaları mümkün olacaktır. Empati kurmanın püf noktası karşımızdaki kişinin düşüncelerini ama ondan daha önemlisi duygularını doğru olarak anlayıp bunu ifade edebilmesidir.
Peki ya siz iyi bir takım oyuncusu musunuz?
Günümüzde bir takım dahilinde meslektaşlarımızla etkileşimli çalışmamızı gerektirmeyecek pek fazla iş/meslek yok. Kurumsal hedeflere ulaşabilmek için iş yerimizde diğerleriyle birlikte çalışmamız gerekiyor…yani takım olmamız bir zorunluluk. İşe alımlar esnasında aranan özelliklerden birisi de takım olarak çalışabilme yetisi. Neredeyse hepimiz işimizin tamamı ya da bir kısmında takım çalışması yapmak zorundayız? Çoğumuz bu konuda iyi olduğumuzu düşünürüz. Takım çalışmasının sonuçları yeterince iyi olmadığı zaman bu kesinlikle karşımızdakinden kaynaklanıyordur. Aslında biz onu yeterince dinlemiş, empati kurmuş, optimum çözümler bulmaya gayret etmiş ve maksimum düzeyde paylaşımı sağlayacak etkili ve etkin bir iletişim kurmuşsunuzdur… Gerçekte öyle mi? Şimdi kendinize şu soruyu sormanızı istiyorum ve sonra da dürüstçe cevaplamanızı: Gerçekten siz iyi bir takım oyuncusu musunuz?
Yorum yapmak ister misin?