Çalışma hayatı herkes için türlü zorluklarla dolu. Bu zorlukların üstesinden gelebilmek için çözüm arayanlara önerilerimiz bu yazımızda…
İş hayatında önem derecesi değişse de türlü zorluklar olduğu bir gerçek. Bu zorlukları aşmak için bazen çözümü uzaklarda aramamalı içimize dönmeliyiz. Duygusal zeka eğitmeni Ayça Mumkule Erşipal, zorlukların üstesinden gelebilmek için iki şeye dikkat çekiyor: Duygusal çeviklik ve duygusal yılmazlık!
Duygusal zeka öyle geniş bir konu ki her bir bileşeni zaman içerisinde apayrı bir akım olarak tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Bizim yıllardır duygusal zeka eğitimleri içerisinde yer verdiğimiz duygusal çeviklik ve yılmazlık konusu, bugün başlı başına koskoca başlıklar halinde anılır olunca, bize de bu konulara ayrıca değinmek düştü. Öncelikle duygusal çevikliğin anlamına bakmakta fayda var.
Duygusal çeviklik; düşüncelerin ehil hâle getirilmesiyle kazanılan bir beceridir; çünkü duygularımızın doğup beslendiği yer büyük ölçüde düşüncelerimiz ve yorumlarımızdır.
Değerlerin farkındalığı ve bu farkındalıkla nasıl yol alacağımıza ilişkin seçimlerimiz de bizim duygusal çevikliğimizin göstergeleridir. Eğitim ve koçluk çalışmaları için tasarladığımız “Duygu Günlüğü” isimli alıştırmamız; kişinin duygusal çeviklik düzeyini tespit etmesi için kullandığımız etkili bir yöntem.
Bu çalışma ile basitçe;
- Ne oldu?
- Bu olanlar karşısında ne hissettim?
- Ne düşündüm?
- Bu düşüncelerimin duygu dünyama etkileri neler oldu?
- Bu duygu hâli davranışlarıma nasıl yansıdı?
- Düşüncelerimi değiştirebilseydim, sonuçlara hükmedebilir miydim? gibi sorulara yanıt ararız.
Bu basit pratiği yaşamına aktarabilenler, büyük ölçüde daha konforlu bir iş yaşamına da geçiş yapıyor.
Duygusal çeviklik; günlük rutin ve hatta VUCA ortamında başımıza gelenlerle mücadele etmek ve öz-motivasyonu korumak gerektiğinde ortaya çıkar. Bizi aniden yakalayan yıkıcı duyguları dinamik duygulara çevirmemiz konusunda bize destek verir. Böylece anlamlı sonuçlar yaratmayı ve hatta o amaçlara koşmayı başarabiliriz.
Duygusal yılmazlık yani Resilience ise; önceden kendimizi kolaylıkla test edebileceğimiz bir alan değildir. “Yılmazlık düzeyimiz” yaşayarak öğrendiğimiz bir şeydir. Çok travmatik ve zorlu durumlarda sergilediğimiz seçimlerimizle fark ederiz onu. Yılmazlık düzeyi sadece her koşulda ayakta kalmakla veya vazgeçmeden deli gibi çabalamakla da ölçülmez, ölçülmemelidir. Bu çabalarımızın ürettiği sonuçlar da dikkate alınmalıdır. Arada bir durup tazelenmek, sürekli çırpınmaktan daha anlamlı sonuçlar üretir. Bunu yapabilmenin en basit yolu da arada bir kendimize insan olduğumuzu hatırlatmamızdır. Yılmazlık için hacıyatmaz metaforu çokça kullanılıyor ve büyük ölçüde doğru da.
Bununla birlikte şunu da eklemeliyim; her hacıyatmaz yılmaz demek değildir. Hacıyatmazın ayağa kalkması için fizik kuralları işliyorsa, bu kişinin değil fizik kurallarının zaferidir. Burada önemli olan kendi gücünü yaratan bir hacıyatmaz olmaktır. Bu gücü kazanabilmek için yere doğru düştüğümüzde orada bir süre kalmamız, deneyimlememiz, bilişsel çarpıtmalardan kurtulmamız ve en sonunda tamamen “kendi kararımızla” kalkmamız gerekir.
Kısacası; bu iki kavram birbirlerine oldukça benzeyen, hatta birbirlerini besleyen ve fakat dinamikleri açısından birbirinden farklı süreçleri ifade etmektedir. Çeviklik, yıkıcı duygulardan dinamik duygulara atlayabilmeyi, yılmazlık ise bize hayatı sorgulatan durumlarda bile tekrar ayağa kalkabilmek için değişmeyi, kendimizi yönetmeyi ve yola devam etmeyi sağlayan kapasitedir. Yani çeviklik; biz zaten yoldayken bize destek olan bir kapasiteyken, yılmazlık tekrar yola çıkacak gücü bulmamızı sağlar.
Bu iki kapasite, iş yaşamının dikenlik haline geldiği durumlarda, tüm dikenleri yok edecek kabiliyet ve gücümüz olmadığında ayağımıza giydiğimiz sağlam bir çizme gibidir. Böylece yolda olmaya devam ederiz. Ayaklarımız rahat olduğu için dikkatimizi acıya ve kaybetmeye değil, gelişmeye ve başarmaya verebiliriz.
Konuk yazar: Ayça Mumkule Erşipal / Duygusal zeka eğitmeni
Yorum yapmak ister misin?