İlk Türk çizgi film karakteri Pepee’nin yaratılış öyküsü aslında bir hayalden yola çıkarak günümüze kadar ulaşan ve büyümeye devam eden bir girişimcinin kariyer hikayesi. Oyunculuktan yapımcılığa; yazarlıktan reklamcılığa kariyerindeki tüm başarıları bir kenara bırakan Ayşe Şule Bilgiç, “Artık çizgi filmciyim ve çizgi filmci olarak yaşlanmak istiyorum” diyor.
Türk çizgi film karakteri Pepee’nin yaratıcısı, Düşyeri Çizgi Film Stüdyosu Kurucusu Ayşe Şule Bilgiç; yapımcılık, oyunculuk ve reklamcılık geçmişinin ardından yarattığı markayla dikkat çekiyor. Bir dünya düşleyip sonra onu gerçekleştirmenin çok büyük bir mutluluk olduğunu söylüyor Pepee’nin yaratıcısı Bilgiç. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni ikincilik derecesiyle bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde sektörel bir eğitim alan Bilgiç, ardından Pen Ajans D’Arcy’de reklam yazarlığı yapmaya başlamış. Bilgiç, yapımcılık ve oyunculuk alanlarında da birçok çalışma ve projeye imza atmış. CNN Türk’te “Rüzgarın Kızı” isimli motosikletli gezi programını hazırlamış ve sunmuş. Kamera arkasında yönetmen yardımcılığına kadar uzanan kariyerini, 2003’te kamera önüne taşımış. “Gönülçelen”, “Hacı”, “Kurşun Yarası”, “Bir İstanbul Masalı” gibi dizilerde oyunculuk yapmış. 2Teker adlı Türkiye’nin yerli içerikli ilk motosiklet dergisinin yapımcılığını ve yayın yönetmenliğini üstlenmiş. “Hayal Dünyası”yla ilk TV yapımcılık tecrübesini yaşamış. TRT1 için senaryosunu yazdığı “Gönül Salıncağı” adlı dizi filmde, aynı zamanda oyuncu olarak da görev almış. 2007 yılında Star TV’de yayınlanan, Türkiye’de ilk kez bir köpeğin başrolde oynadığı “Pulsar” adlı dizi filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenmiş. Aynı yıl Düşyeri Çizgi Film Stüdyosu’nu kurmuş ve yıllarca Türkiye’de oluşturmayı düşlediği çizgi film sektörüne, Düşyeri olarak, Pepee ile giriş yapmış. Bilgiç’in kariyerine yeniden yön veren Pepee’nin hikayesini dinlemek için bir araya geldiğimiz Ayşe Şule Bilgiç, kariyerindeki tüm başarıları bir kenara bırakarak “Artık çizgi filmciyim ve çizgi filmci olarak yaşlanmak istiyorum” diyor.
İşinizle ilgili sizi en çok ne mutlu ediyor?
Her türlü zorluğa rağmen Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları olarak, Türkiye’de çizgi filmin sektörleşmesi için taşın altına elimizi koymuş olmamız, bizden sonra geleceklere bu işin Türkiye’de de yapılabileceğini gösteriyor olma heyecanımız ve çocuklarımızın gelişimine katkı sağladığımıza dair düşüncemiz, mutluluğumuza mutluluk katıyor. Çizgi film konusunda Türkiye’nin tarihini değiştiriyor ve bunu ilk kez yapıyor olmak müthiş bir haz. Bu hazzın yanında dezavantajlarını da yaşamıyor değiliz. Yetişmiş iş gücü yok. Kendimiz yetiştiriyoruz. Yaptığınız işi satın alan TRT Çocuk dışında bir kanal yok. Bu nedenle biz de alternatif mecralarda şansımızı denemeye çalışıyoruz.
Hayallerinizle şu an bulunduğunuz yer örtüşüyor mu?
Çocukluk hayalim Pepee sayesinde ete kemiğe büründü. Düşüm gerçek oldu ve aslında Türkiye’de Türk çizgi filmi olmayışına hayıflanan milyonlarca insanın da düşü gerçek oldu. Şu an olduğum yer düşlerimle örtüşüyor. Her gün iş yerine değil Düşyeri’ne gidiyorum. Bu yüzden adımız düşyeri…
TÜRKİYE ÇİZGİ FİLM SEKTÖRÜNE ÇOK UZAK
Türkiye’deki çizgi film sektöründe istihdam ve iş olanaklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de altyapı, yeterli iş gücü, devlet teşviki olmaması ve nasıl yapılır eksikliği gibi durumlardan dolayı sektör bile diyemeyeceğimiz bir noktada. Yani bir Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları, bir Pepee ile yerli sektör olunmaz. Ama Düşyeri, ülkemizde çizgi filmin sektörleşmesi için taşın altına elini koymuş, canla başla çalışan önemli bir kurum durumunda. Ve Pepee de önemli bir adım. Bir gün çizgi film tarihimiz yazıldığında Düşyeri bu tarihte yerini alacak. Biz, bizden sonra geleceklere bu işin Türkiye’de yapılabileceğini gösteriyor olacağız.
Oyunculuk, yazarlık gibi birçok alanda çalışmalarınız var. Hangisi ilk sırada geliyor?
İlk sırada çizgi film var. Çizgi film yapmak. Bir dünyayı, ekip arkadaşlarım ile beraber düşleyip sonra onu gerçekleştirmek çok büyük bir mutluluk. Sizin saydıklarınız arasından ise yazmayı tek geçerim. Yazmak, asla bırakamayacağım bir şey. İhtiyaçtan yazanlardanım. Çok şükür ki aynı zamanda profesyonel olarak da yazma gibi bir lüks yaşıyorum. Ama bir gün otobüs şoförlüğü yapmak zorunda kalsam da yazmayı asla bırakamam. Reklamcılık biraz eğlence benim için. Kıvrak zekanızı kullanabileceğiniz, toplumu, karşınızdaki hedef kitlenizi nerden yakalayabileceğinizi bilmeyi, içinde sosyoloji, psikoloji, ekonomi, edebiyat barındıran eğlenceli bir sektör. Bir yönü ile de karanlık çünkü kapitalizmin doruğuna hizmet ediyor.
BENİM ÇOCUĞUM BÜYÜDÜĞÜNDE NE İZLEYECEK?
Pepee karakteri nasıl doğdu?
Eşim Kıraç’ın da benim de gençlik düşümüz çizgi film yapmaktı. Türkiye’de Türk çizgi filmleri olmayışı içimizde yaraydı. Çocuk sektörünü tanımaya başlayınca ve dünyada ne kadar büyük bir sektör olduğunu görünce ülkemizden kimsenin neden bu işe girmediğine şaşırdık. Araştırınca satış piyasası olmayan çok çok pahalı bir üretim olduğunu gördük. Gördüğümüzle yetinmedik ve macera başladı. Ayrıca çocuk psikolojisi özel ilgi alanlarımdan biridir oldum olası. Çocuk gelişimi, beynin yaşlara göre fiziksel ve psikolojik değişimi hep inanılmaz ilgimi çekmiştir. Her fırsatta tezler okur, pedagojik dünyayı takip ederdim. Bu çocuk odaklı bir çizgi film yapımına karar verdiğimde kolumdaki altın bilezik oldu.
Pepee’nin hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz?
Yola çıkış sürecinde çok temel bir soru vardı aklımda; “Benim çocuğum büyüdüğünde ne izleyecek?” Pepee’nin yapım aşamasında ilk çocuğum Iraz Elif’e hamileydim. Pedagojik olarak doğru, kültürel olarak ona dair olan yani bir anne olarak içime sinen bir yapım yoktu. Bir anne olarak kendi ihtiyaçlarımdan yola çıktım. Yaş grubu olarak en çok hakim olduğum, algısı ve ilgisini en iyi bildiğim yaş grubu ile başlamak istedim. Bu yüzden okul öncesi çocuklara hitap eden bir karakter ve konsept yaratmak için kolları sıvadım.
Pepee’nin tasarımını yaparken bu yaş grubu çocukların hangi özelliklerini dikkate aldınız?
Bu yaş grubunun en önemli özelliği detay algısının olmamasıdır. 3 – 4 yaşlarındaki bir çocuğa istediğiniz kadar detaylı mekanlar, karakterler yapın, bir büyükte yaratılan etkiyi alamazsınız hatta bu detaylar çocuk için karmaşıklık ve bilinmezlik yaratacağı için işe karşı olumsuz bir tavır takınmasına sebep olur. Bu yüzden mümkün olduğu kadar az obje ile mekanları ve basit yuvarlak bir kafa, bir çocuğun çizebileceği zeytin gözler, ağız ile karakteri mümkün olan en basit hali ile tasarladık. Senaryolar da tamamen yaş grubumuzun özelliklerine hitap edecek şekilde ve yerel öğelerden beslenerek oluşturuldu.
PEPEE HALAY ÇEKEN, KURU FASULYE SEVEN, AYRANA BAYILAN BİR ÇOCUK
Çocuklar tarafından bu kadar ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?
Pepee tam bizim çocuklarımız gibi; dayatılan, ezberlenmiş doğrular değil geçek bir vicdanı temsil ediyor. Çocuklara doğruları ezberletmek değil, vicdan ve aklı geliştirmek temel hedefimiz. Ayrıca Pepee bizden, bizim çocuklar gibi. Avrupalı, Amerikalı çizgi film yaptığında kendi insanını çocuğunu örnekliyor, biz de kendi çocuklarımızı örnekledik. Bu da seyircide çok tanıdık bir etki yarattı. Pepee halay çeken, kuru fasulye seven, ayrana bayılan bir çocuk.
Yakın gelecekte ne gibi projeler var?
Yeni projeler, çizgi filmler diyelim hatta… Çok yakında ilkokul 6 – 10 yaş aralığındaki yavrularımız için özel hazırladığımız ve yapımı 2.5 yıldır süren yeni karakterimiz seyirci ile buluşacak. Bizim için çok büyük bir heyecan bu. Çizgi filmlerimiz kadar yayıncılık alanında da büyümek istiyoruz. Türk Çocuk Edebiyatı’na güçlü eserler kazandırmanın; yine kendi özlerini keşfeden, bundan zevk alan eserler ortaya koymanın peşindeyiz. İlkokul öğrencileri ve velileri için hazırladığımız Düşyeri Dergisi ise yeni göz bebeğimiz.
Yorum yapmak ister misin?