Onun için aslanlarla bir arada olmak, akrepli ya da yılanlı yerlerde uyumak çok doğal. Türkiye’deki başarılı finans kariyerini sekiz yıl önce bırakıp Uganda’ya yerleşen Meltem Yaşar, birçok kişinin cesaret edemeyeceği bu kararı için hâlâ “Bu rüyadan uyanmaktan korkuyorum” diyor.
Uganda’da yaşamak… Kaçımızın aklından Uganda’da yaşamak geçer ki? Üstelik Türkiye’de hiç de azımsanmayacak bir kariyere sahipken… Meltem Yaşar, tüm bu sıradan düşüncelerin ötesine geçen, çoğumuzun yaptığı “ben bu hayatı değiştireceğim” söylencelerinin arasında bunu hayata geçiren kişi.
Şöyle kısaca özgeçmişine baktığınızda önce 11 yaşında anne-babasından ayrılarak yatılı okulda büyüyen bir çocuk çıkıyor karşımıza. Ardından ODTÜ’te Kamu Yönetimi ve sonrasında ise British Council bursuyla Galler Üniversitesi’nde bankacılık, muhasebe ve ekonomi masterı. Sonrasında başladığı iş hayatında Pamukbank’ta altı yıl Mali Kontrol Bölümünde, Advantage Card-HSBC’de dört yıl Bütçe ve MIS Bölümünde, Turkcell’de üç yıl yıl Stratejik Planlama Bölümünde çalışan Yaşar, bu dönemde Ticari Bankalarda Likidite Yönetimi ve Ticari Bankalarda Fon Maliyeti Hesaplaması adında kendi deyimiyle “sıkıcı” iki kitap yazan işkolik biri. Fakat en çok 20 yaşındayken Bodrum’da bir teknede miço olarak çalıştığı işini seven Yaşar, bir gün tüm bunları bırakıp goril trekking ve safari için gittiği Uganda’da hayatını sürdürmeye karar verir. Şimdi orada hem part-time danışmanlık yapıyor, hem fotoğraf çekiyor, hem yetim çocuklara yardım ediyor. Ayrıca safarilere gitmeye devam ediyor. Yani hikayenin güzel kısmı işte tam burada başlıyor.
Birçok kişinin kıskanacağı bu hikayenin ayrıntılarını merak ediyorum ve ulaşıyorum Meltem Yaşar’a, o da tüm sıcakkanlılığıyla dünyanın bir başka ucundan sorularımızı memnuniyetle cevaplıyor.
Rüyadan uyanacağım diye korkuyorum
Yıllarca bir gün bile işten saat 17.00’de çıkamadığını anlatarak başlıyor Yaşar, çok yoğun ve tempolu bir iş hayatı ve bazen ofiste sabahlanan geceleri paylaşıyor. O dönemde özel hayatı adına hiç deneyiminin kalmadığını, kendisine bile vakit ayıramadığını aktaran Yaşar, çalıştığı dönemde her zaman bir sonraki tatilin hayalini kurduğunu söylüyor. Hatta bir resmi tatile denk gelen çarşamba günü operasyon geçirip perşembe günü hiç bir şey olmamış gibi yönetim kuruluna sunum yaptığını…
2005 yılında goril-trekking için gittiği Uganda’da bir safari firmasından ortaklık teklif edilen Yaşar, ardından gelen yerleşme kararını ise şöyle özetliyor:
“Karar almamı hızlandıran geceler olmuştur ama tabii ki bir gecede verilen bir karar değil. Amerika, Almanya değil ki yerleşmeye karar verdiğim yer… Bir tane daha Türk var mı diye bilmiyordum bile! Tek bildiğim çocukluktan bu yana hayallerimi Afrika’da yaşamanın süslediği. Tabii ki taşı toprağı altın diye değil (ki aslında öyle), doğasının, insanının, havasının güzelliğiydi beni çeken. Bir de safari işi macerası vardı bana teklif edilen. Bu kadar güzel bir ülkede safari işine girmeyi kim istemez? Gelmeseydim çok pişman olurdum. Geldim. Türkiye’de kalmadığım için ise hiç pişman değilim. Çünkü bazen öyle anlarla karşılaşıyorum ki burada, korkuyorum ya rüyaysa, ya birisi beni gelip uyandırıverirse diye…”
Haftanın yarısı en sevdiğim yanı
Meltem Yaşar Uganda’ya ilk gittiğinde yeni kurulan bir safari firmasına ortak olduğunu, Ugandalı ve İtalyan ortaklarıyla Sürdürülebilir Turizm üzerine çalışmaya başladıklarını ifade ediyor. Sadece Uganda’nın cennet gibi doğasını ve hayvanlarını değil, insanlarını da göstermek istediklerini söylüyor. Bunun için örneğin bir antropolog eşliğinde pigmelerin köylerine geziler düzenlediklerini, başka bir köyde turistlerle Ugandalılar’ın beraber yerel yemekleri yapıp yedikleri, evlerinde kaldıkları turları organize ettiklerini aktarıyor. Şu anda ise Hollanda-İngiliz ortaklığıyla bir danışmanlık firmasında part time Finans ve Operasyon yöneticisi olan Yaşar’ın haftanın diğer yarısı ise en sevdiği kısmı. Çünkü diğer yarısında fotoğraf kitabını hazırlıyor, romanı ve gezi kitabı üzerinde çalışıyor.
Meltem Yaşar yorulma kavramını sevdiği işle uzaklaştırmış hayatından, “Biliyorum ki canım aslan görmek isterse 5-6 saat sonra görebilirim. Şelalelerin arasında gezmek istersem 3-4 saat sonra yapabilirim. Sonra en büyük zevkim, insanlarla beraber olmak ve fotoğraf çekmek. O kadar keyifli ki Uganda’da gezip insanlarla tanışıp fotoğraf çekmek… Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız demiş ya bilen bir kisi, cok doğru. Merdiveni yanlış duvara yaslarsanız, basamakları çıksanız da ulaştığınız yer olmak istediğiniz yer değil” diyor.
Afrika korkulacak bir yer değil
Peki, orada vaktiniz nasıl geçiyor, diye soruyorum Meltem Hanım’a başlıyor anlatmaya: “Akşamları istersem spor yapıyorum, istersem evime gelip bahçemde köpeklerimle, kedilerimle vakit geçiriyorum. Uganda’nın başkenti Kampala çok küçük bir yer. Arkadaşlarımla görüşmek istesem en fazla 15 dakika sonra beraber olabilirim. Sanatsal faaliyetler adına çok fazla bir seçenek yok. Şehir yaşamını pek sevmediğim için zamanımı genelde Kampala dışında geçiriyorum. Yazmadığım zamanlar fotoğraf çekiyorum. Afrika’nın korkulacak bir yer olmadığını, Afrika insanının ne kadar sıcakkanlı olduğunu kendi insanımıza anlatamazsan bu güzelliği kendime saklamış gibi hissederim. Bu nedenle devamlı yazma, fotoğraf çekme gereksinimi duyuyorum. Yani aklım hep bu konu etrafında donup duruyor.”
Yaşar bunun yanı sıra yedi yıldır 30 çocuklu bir yetimhaneye de yardım ediyor. Yetimhanenin ebeveynlerini daha çok AIDS/HIV nedeniyle kaybetmiş çocuklardan oluştuğunu anlatan Yaşar, okula gitmekten başka hiçbir derdi olmayan bu çocuklara okul, kitap parası bulmaya, yasam şartlarını düzeltmeye, kıyafet almaya ve her şeyden önce de karınları aç kalmasın diye yardım bulmaya çalıştığını söylüyor.
Burada insanlar zamanın efendisi
Türkiye’den hem bu kadar uzakta hem bu kadar farklı bir coğrafyaya taşınmak herkes için zorlu bir süreç olsa gerek. Meltem Yaşar da elbette bu zorlukları yaşamış. İlk zamanlarının çok heyecanlı ve çok adrenalin dolu olduğunu anlatan Yaşar, o zamanları trafik kazası sonrası yaşanan şoka benzetiyor. Yaşar’ın en büyük problemi elektrik olmuş o dönemde. İki günde bir gelen elektriğin sonrasında düşük voltaj nedeniyle dumanlar çıkan bilgisayarı, şarja taktığı telefonunun patlaması ise cabası. Afrika’da en çok hayatın yavaşlığı karşısında zorlandığını belirten Yaşar, “Biz zamanın kölesiymişiz, onu anladım. Burada insanlar zamanın efendisi. Ben her şeyi vakitlice yapmaya alışmış bir insan olarak hiç bir şeyin söz verilen zamanda yapılmamasına alıştım” diye konuşuyor.
Sabırla öğretmeyi öğrendim
Kariyer kavramına gerçekten sıra dışı yaklaşan bir isim olarak Meltem Yaşar’a kariyeri değiştirmenin insanda yarattığı değişimleri soruyorum. Çocukluğundan itibaren hedeflerini her zaman bilinçli olarak gerçekleştirdiğini söyleyen Yaşar, gerçek amacını ise 1999 Tanzanya ve 2005’teki Uganda safarilerinde anımsadığını ifade ediyor. Yaşar, “1999’da henüz bu kadar keskin bir kariyer U dönüşü kararı verme olgunluğuna erişmemişim ki Afrika hayallerimi anımsamam için bir 6 yıl daha geçmesi gerekti. Keskin bıçak olmak için çok çekiç yemek lazımmış. Ve tabi ki tüm bunların sonunda bende çok değişiklik oldu. Nasıl olmasın? Ülke, kültür, ortam, doğa, hava her şey çok farklı. Sakinleştim her şeyden önce. Bazen ne kadar zorlasanız da insanların bazı şeyleri başarmasının imkansız olduğunu gördüm burada. Yoktan var etmek ise her gün sınanan kabiliyetiniz. O yoksa, iş de yok burada. Saygılı ve kibar olmanın her kapıyı açtığını öğrendim. Sabırla öğretmeyi öğrendim” diyor.
Güneşli kıtadan aydınlık çehreleri anlatacak
Meltem Yaşar, fotoğraf çekerken genelde insanları ve onların ruh hallerini kadrajlıyor. Türkiye’de geçen yıl bir sergi açan, blogu ve fotoğraf sayfası sıkça ziyaret edilen, şimdi ise kitaplarını hazırlayan Yaşar’ın ilk fotoğraf kitabının ismini ise “Güneşli kıtadan Aydınlık Çehreler” olacak. Bunun yanı sıra ki roman ve bir de ilginç Afrika safari anılarından bahsedeceği gezi kitabı projesi var. Renkli bir baskıyla hazırlayacağı kitabı için oldukça uğraşan Yaşar, “Fotoğraf kitabına gezi kitabımdan alıntılar yapacağım, hem İngilizce hem Türkçe hazırlanacak. Türkiye’de hiç kimse bu coğrafyayı içinden anlatan bir fotoğraf kitabı yapmadı. Günlerce çatal kaşık kullanmadan, akan suyun altında duş almadan, asfalt yüzü görmeden, akrepli yılanlı yerlerde kalarak yaptığım gezilerim oldu. O kadar ilginç ve güzel anlar yaşadım ki bir anının bile Avrupa’da Amerika’da geçirebileceğim başka bir tatile değişmem. Çok kaliteli bir ilk sunmaya hazırlanıyorum bu nedenle sponsor bulursam benim için her şey çok daha kolay olacak” diyor.
Bundan sonra Afrika’nın zor yerlerinde fotoğrafçı olacağım
Bir sonraki hedefi Afrika’nın zor yerlerinde fotoğrafçı olmak olan Meltem Yaşar, bu konuda iş teklifleri almaya başlamış bile. Çünkü pek çok erkek fotoğrafçının silahlı koruma altında bile gitmeye çekindiği yerlerde çok rahat iletişime geçip fotoğraf çekebildiğini belirten Yaşar, bu nedenle de kitaplarına ayrıca güveniyor. Yaşar son olarak şunları anlatıyor:
“Pek çok fotoğrafçı Afrika’ya gelince klişe, karnı şiş, gözüne sinekler konmuş çocukları çekip gidiyor. Afrika o kadar değil ki! Kimse buranın insanını keyifli, mutlu, sıcakkanlı olarak bilmiyor. Bu kıtayı iç savaştan dolayı göç eden veya açlıktan ölen insanların kıtası olarak biliyor. Oysa o kadar güzel bir doğası var ki. Buranın insanı hepimizden daha güçlü, sağlam, hayat savaşçısı, eğlenmeyi, dans etmeyi hepimizden daha iyi biliyor. Ben de bunu göstermek istiyorum.”
Kısa Kısa…
Uganda’da en çok neyi seviyor?
Çocukları, her gün güneşi görmeyi ve yemyeşil doğasını.
Türkiye’de en çok neyi özlüyor?
Simit, tulum peyniri, ceviz, incir.
Yediği en değişik yemek nedir?
İstemeden çok karınca yedim ama yemeğin içinden ayıklayamadığım için.
Safari ve kamplarda en çok neden korkuyor?
Hiç bir şeyden! Sadece bir kez ben pencereden belime kadar sarkarken arabamın önüne bataklıktan bir timsah atladı. O zaman çok çığlık atmıştım. Bir gece de bir arkadaşımla çadır yerine sadece cibinlik kurup uyurken aslanlar çok yaklaştı, kükremelerini dinlemekten uyumakta zorlandim. O kadar…
Yorum yapmak ister misin?