“Sanatçı ezber bozandır”

51 yıllık bir sanat öyküsünün kahramanı Saim Süleyman Tekcan, “Sanat gıdası kültürel bir ihtiyaç” diyor. Birçok özgün baskı atölyesi kuran, yurtiçi ve yurtdışında müze, kurum ve özel koleksiyonlarda eserleri yer alan usta sanatçı Tekcan, Türkiye’deki müzecilik anlayışına İMOGA ile farklı bir boyut kazandırdı.Türkiye’de müze olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş ilk ve tek bina olan İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi (İMOGA), usta sanatçı ve akademisyen Süleyman Saim Tekcan’ın emekleriyle kuruldu. Türkiye’ye özgü baskı sanatına dair ilkleri getirmiş biri Tekcan. Hayatını sanata ve sanat eğitimine adamış biri. Uzun yıllar Türkiye’deki birçok okulda eğitim verdi, yöneticilik yaptı. Şu anda Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kurucu Dekanlığı görevini yürütüyor. Sergi galerileri, öğrenci aktiviteleri ve İMOGA’da sunduğu imkanlarıyla sanatla iç içe bir gelecek hazırlamaya çalışıyor.
2004’te kurulan müzenin yılda yaklaşık 40 bine yakın ziyaretçisi oluyor. Özellikle çocuklar ve öğrenciler tarafından sıkça ziyaret ediliyor. İMOGA’daki atölyelerde eğitim faaliyetleri de yürütülüyor. Öğrenciler 9 aylık bir eğitim sürecinden geçiyor. Resimlerini baskı teknikleriyle ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Müze dışına da taşınan eğitim imkanı, okul ziyaretleriyle de destekleniyor. Sanat koleksiyonerleri ve yabancı sanatçılar da ziyaretçileri arasında.
“Müzeler insanların hem kültürel hem de sanatsal gelişimlerini geliştiren, çağdaş ve medeni insan olma yolunu açan kurumlar” diyen Prof. Dr. Saim Süleyman Tekcan ile Türkiye’deki sanat eğitimini ve sanata bakış açısını konuştuk.

Toplumların gelişiminde sanatın yeri nedir?Dünyada hangi ülke olursa olsun eğer sanatla iç içe yaşamıyorsa sanat eseri üretmiyorsa o ülke yaşamaya hak kazanmıyor demektir. Dünya üzerinde kendinden hala söz ettiren Roma, Mısır, Yunan ve Osmanlı gibi uygarlıklar var oldukları çağlara eser bırakan devletler.

Okullarda yeterli sanat eğitimi alıyor muyuz?
Anadolu güzel sanatlar liseleri projesini hayata geçirerek Türkiye’nin farklı bölgelerine dağılmış toplam 60 okulda temel güzel sanat eğitimlerinin verilmesine öncülük ettim. Müze aynı zamanda bir eğitim yuvası. Bütün dünyada müzeler sanatsal algılama ve zevklere hitap eden bir yer olmaktan çok, okullardaki eğitimlere destek olan ve sanat eğitiminin topluma yayılmasına destek olan kurumlardır. Türkiye’de uluslararası boyutta yapılan çalışmalar parmakla sayılacak kadar az.

Sizce, Türkiye’nin sanattaki en büyük eksikliği ne?

En önemli eksikliği halkın müze alışkanlığı edinmeli. Ortaçağ Avrupa’sından halkı kurtaran yine sanatçılardı. O ülkelerin dar düşünce sistemlerinden geniş ufuklar açan, yol göstericiler olmuşlardı. Türkiye’nin Batı ölçeklerine ulaşabilmesi için sanatçılar olmazsa olmazları… Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Burhan Doğançay, Mustafa Horasan, Mustafa Pilevneli gibi saymakla bitmeyecek kadar çok değerli sanatçımız var. Türkiye’de uluslararası boyutta yapılan çalışmalar parmakla sayılacak kadar az. Ancak eğer bir ülke kendini uluslararası boyutta layıkıyla temsil etmezse sanatçıların da kendini göstermeleri zorlaşıyor. Bugün birçok Avrupalı veya Amerikalı sanatçının arkasında ülke desteği var.

PR faaliyetlerinin etkisi var mı?
Olmaz mı! Çünkü sanat sadece üretilen ve güzel yapılan eserlerle bir yere gelemiyor. Uluslararası tanıtım payı çok büyük. Çok değerli sanatçılarımız uluslararası boyuta ulaşamıyor, onlara hak ettikleri değer verilmiyor. Çoğu zaman Türk sanatçıların uluslararası başarılarına Türk basınında bile yer verilmiyor. Yurtdışında çok saygı duyulan bir sanatçıyken kendi ülkesinde bu itibarın onda birini bile görmüyor.

Bu anlamda beklentileriniz neler?
Bir ülkenin kariyeri sanatıyla bağlantılıdır. Sanatın olmadığı ve yaşanmadığı bir ülkede kamu ve özel kuruluşların bu konuya biraz daha hassas davranmalarını bekliyoruz. Londra’da açılan Türklerin Bin Yıllık Yolculuğu 600 – 1600 sergisine çok büyük bir ilgi oldu. Bunun arkasında tanıtım ekibi vardı. Biz aynı tanıtımı kendi ülkemizde yapsak binlerce insanı Türkiye’ye çekmiş oluruz diye düşünüyorum. Ancak bizim şu anda arkeoloji müzelerimiz iyi birer depo bile değil.

Bir sanatçı olarak Türkiye’de “kariyer yapmak” zor mu?Türkiye’de her şeye rağmen insanlar yaşamlarını sürdürmek için meslek seçiyor. Hangi meslekte olursanız olun belli bilgilerle bir işe giriyorsunuz. Çalışmaya başladığınız işte ya köle oluyorsunuz ya da yönetici… Bu dar kalıplar içinde insanlar kodlanıyor ve programlanıyor. Bunu sadece sanatçılar bozuyor. Sanatçı şablon bilgilerle bir sanat eseri üretemez. Yaratmaya çalıştığı eserini geniş bir perspektifle aktarmaya çalışır. Ama sanatçının kariyerini sadece kendisi oluşturmuyor. Bizim halka ulaşmamız için yeterli katkı sağlanmıyor, önümüz açılmıyor.

Sanatçı gündem konularından etkilenir mi?
Elbette günlük olaylardan etkilenir. Ama eser yaratmak söz konusu olduğu zaman birçok sanatçı toplumsal etkilerin altında sanat üretebilir. Eser yaratma evresi sanatçının kendini ifade etme, anlatma duygusundan ve dürtüsünden yola çıkarak oluşur. Beni ilgilendiren şey ise yaşadığım toprakların kültürüdür. O kültürler benim ürettiğim eserlere yansır. Eserin meydana getirilme evreleri içinde sanatçı ona bazı değerler katar. Ama son noktayı koyduğunda, eserin bittiğine ikna olduğunda altına imzasını atar.

Özgün baskı tekniği hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Özgün baskı tekniği çok eskilere dayanan bir gelenek. Matbaa bulunmadan önce kitap resimleri ve yazı dizmeleri gravür ve ahşap baskı ile yapılıyordu. Her sanatseverin eseri kolaylıkla satın almasına imkan sağlayan bir sanat dalı. Sanatçının baskını gerçekleştirdiği ve altına imzasını attığı gerçek bir eser. Bazen sanatçının matbaaya gidip eserlerini bastırdığı zannediliyor. Tıpkı diğer tekniklerdeki gibi tamamen sanatçıya ait bir eser. Bu eserler hazırlanan bir kalıpla belirli bir sayıda çoğaltılıyor. 100 adet çoğaltılmış bir eser, üretilmiş tek bir resimden çok daha uygun fiyatta satılabiliyor.

Yurtdışında ve Türkiye’de bu sanata ilgi nasıl?
Kalıp yoluyla sanatçının eserlerini çoğaltabildiği teknik, Türkiye’de yeni yeni gelişiyor. Son 50 yılın Avrupa’sında ilgi görmeye başladı.

İMOGA’nın ne gibi katkıları oldu?
İMOGA’daki birçok eser özgün baskı tekniği ile çoğaltılıyor. Özgün baskı tabloları, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde hayata geçirdiğim ve 1973’te kurduğum atölye ile tanınmaya başlamış bir sanat dalı.

Bir kalıpta kaç adet baskı elde edebiliyorsunuz?
100’ü geçmeyecek rakamlarda orijinal resmin aynısını elde edebiliyorsunuz.  40 ya da 50 tane baskı aldığınızda orijinal bir resmin kırkta bir fiyatına eserleri satın alabiliyorsunuz. Bu da orijinalinin aynısı bir resme sahip olmanızı sağlıyor. Örneğin bir yağlı boya tablonun değeri 25 bin dolarsa 40 adet basıldığında bu baskının değeri 250-300 dolar civarında olabiliyor. Bu sanatseverler için çok büyük bir fırsat.

Özgün baskı sanatı ile ilgili akademik eğitimler veriliyor mu?
Bu çalışmalar ilk olarak Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki gravür atölyesinde başladı. Ardından bütün güzel sanatlar fakültelerinde hatta özgün baskı resimlerin ağırlıkta olduğu baskı sanat dalları bile çoğalmaya başladı. Tabii ki dünyadaki kadar yaygın değil ama Türkiye’de de gün geçtikçe özgün baskı teknikleri alanını genişletiyor.

Özgün baskı tekniği ile oluşturulan eserlere olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yurtiçinden olduğu kadar yurtdışından da müzemizi gezmeye gelen ziyaretçilerimiz oluyor.  Türk özgün baskı sanatçılarının baskı resimlerine meraklı yabancı koleksiyoner sayısı çok fazla. Özgün Baskı dünyada bir tutku halini almaya başladı. Orijinal yağlı boya resimlere kıyasla özgün baskı resimleri saklamak çok daha kolay. Çekmecelerde aralarına kağıt koyarak birçok baskı resmi uzun süre koruyabiliyorsunuz.

**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.