Sanal iletişim gerçeğin önüne geçmesin

Yüz yüze iletişim ve paylaşım gelişim için gereklidir. Eğer sanal iletişim, canlı iletişimin önüne geçtiyse yanlış yoldasınız demektir. Prof. Dr. Bengi Semerci, “Yaşamı kaçırmak bir yana, gerçekle olan bağlantınız kopabilir. Varlığımız sadece sanal ortamda ise varlığımızı sorgulamamız zorunlu hale gelir” diyor

 

Sosyal medya yaygınlaşan internetle birlikte artık yaşamın bir parçası haline geldi. Artık mobil olarak da internetteyiz. Sadece istediğimizi aramak, oyun oynamak, film seyretmek, haber okumak için kullanmıyoruz. Mobil online olabilme sayesinde nerede olursak olalım kendimizden bahsedebiliyor, olduğumuz yeri paylaşabiliyor, kavga bile edebiliyoruz. Sosyalleşme, genellikle başka insanlarla bir arada olmak olarak düşünülür. Oysa sosyalleşme sadece insanlarla bir arada olma anlamı taşımaz. İnsanların başka insanların hayatlarını merak etmeleri ve kendi hayatlarının ayrıntılarını anlatmak istemeleri çok eski bir kavramdır. Komşuyu izlemek, gideni-geleni merak etmek, magazin haberleri, kendini görünür kılmak, otobüs yolculuğunda yanında oturan, tanımadığın kişiye kendinle ilgili çok özel bilgileri aktarmak ve onların yaşamlarını öğrenmeye çalışmak uzak olmadığımız davranışlardır. Bazı insanlar her zaman kendi hayatlarını anlatmaya ya da başka insanların hayatlarını merak etmeye eğilimli olmuştur. Son yıllarda internetle birlikte bunu daha geniş kitleyle yapma imkanı ortaya çıktı. Böylece başka insanlara evlerinin kapılarını açma ve onların açtıkları kapılardan evlerinin içine girme olanağını buldular. Artık komşuyu pencere arasından gözlemek, kapıyı dinlemek, birini bulup dedikodu etmek ya da dinlemek yerine sosyal paylaşım ağlarını kullanabiliyorlar. Böylece oluşan dikizleme ve dedikodu kültürü yaygınlaşmış ve kabul görür hale geldi.

 

Kim bunlar?

İstatistikler Türkiye’de Facebook’a giren sayısının birçok ülkeden yüksek olduğunu gösteriyor. Ama sayıdan daha önemlisi bu kitlenin sosyal – demografik özellikleri ve kişisel yapılarıdır.  İstatistik bilgileri bunları içermiyor. Sosyalleşme olanağı daha az olan kitleler mi giriyor, bire bir ilişki kurma şansı az olanlar mı giriyor? Hangi yaş grupları ve hangi cinsiyettekiler daha çok kullanıyor? Kullananların kullanım amaçları, sıklıkları ve şekilleri nasıl? Bu soruların yanıtlarının bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmeleri yaparken o ülkenin, bölgenin kültürü de göz önüne alınmalıdır. Bazı kültürlerde insanlar diğerlerinin özelini öğrenmeye, onları dinlemeye ve kendilerininkini aktarmaya daha eğilimlidirler. Bizim kültürümüz bu özelliklere sahiptir. Bu nedenle de sanal ortamın getirdiği, görünmeden, yüzüne bakmadan tüm bunları yapabilme yetisine kavuşmak daha çok önemsenmiştir. Sosyal medya kullananların hepsini aynı grupta toplamak mümkün değildir. Bazıları çok yoğun hissettikleri kendini anlatma ihtiyacı için oradalar. Şikayet olmadan, zaman kısıtlaması olmadan, sözünüz kesilmeden ve umduğunuzdan daha çok kişiye kendinizi anlatmak sanal ortamda mümkündür. Bir başka grup olan, olduğundan farklı tanıtmak isteyenler, kendilerini olduğu gibi tanıttıklarında kabul görmeyeceğini düşünenler için sosyal medya bir fırsat olmuştur. Tüm bunların dışında sosyal medyanın kurumsal tanıtım, sosyal projeler ve reklam için çok iyi bir platform olduğu da açıktır.

 

Sorunlar, sorunlar…

Eğer insanlarla çok ilişki kuramayacağınız bir ortamda yaşıyorsanız ya da ruhsal yapınız nedeniyle insanlarla ilişki kuramıyorsanız sosyal medya sizin için bir imkandır. Hayata bağlayan bir araç olabilir. Diğer yandan sosyal medyanın çoğalmasının yarattığı sorunlar da vardır. Birincisi yüzsüzlüğü artırıyor olması. Orada başka birisi olabiliyorsunuz. Diğer taraftan başkasıyla konuşurken söyleyemeyeceğiniz her şeyi orada rahatlıkla söyleyebiliyorsunuz. Tehlikeleri artırıyor. Orada kimliksizleşmeye başlıyorsunuz. Tedbiri elden bırakıyorsunuz. Toplumun hareketlerimize yaptığı sınırlamalar vardır. Sosyal medya bütün bu sınırları kaldırıyor. Doğru – yanlış, günah – sevap, ahlaklı – ahlaksız… Bu kavramların dışına çıkma olanağı veriyor. Sosyal medya ile birlikte 2008 yılında over share yani “aşırı paylaşım” sözlüklere girmiştir. Çok paylaşmak ise bireyselliği ve narsisizmi destekleyen ve artıran bir süreçtir. Orada paylaşmanın tatmin vermesi için izleyicileriniz olmalıdır. Sizi izleyenler çoğaldıkça, takip etmeleri için daha fazlasını vermeye başlarsınız. Sonuç olarak egonuz okşanır. “Ne kadar çok kişi takip ediyorsa o kadar iyiyim” duygusunu beslenir ve narsisizme yol açar.

 

Sağlıklı kullanım

Gerekli durumlarda sosyal medyayı kullanıp, gerçek iletişimden kopmamak gerekir. Çünkü yüz yüze iletişim ve paylaşım gelişim için gereklidir. Eğer sanal iletişim canlı iletişimin çok üstüne çıktıysa yanlış yoldasınız demektir. Yaşamı kaçırmak bir yana, gerçekle olan bağlantınız kopabilir. Varlığımız sadece sanal ortamda ise varlığımızı sorgulamamız gerekiyor. Normal koşullarda paylaşmayacağımız şeyleri sanal ortamlarda paylaşmamalıyız. Tehlikeleri, riskleri bilip doğru kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Orası evimizin içindeki açık bir tehlikedir. Sınırları ortadan kaldırır, oysa her zaman bazı sınırlar olmalıdır. Hayatımızın her alanında sınırsızlık, kuralsızlık her zaman sorundur. Gazetelerin üçüncü sayfalarında internetten tanıştı diye başlayan cinayet, tecavüz, şantaj haberlerini okuyoruz. Yeni suçlar türedi. İnternet suçlarından korunmak için yasalar kadar, kendimizi korumayı öğrenmek de gerekiyor.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından diplomat olma hayaliyle girdiği Marmara Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde eğitimine devam ederken gazetecilik mesleğine gönlünü kaptırdı. “Türkiye’de ve Fransa’da Gazeteci Kimliği Sorunu” konulu tezini yazarken çalışmaya başladığı ajansta gazeteciliğe adım attı.
**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.