Başlangıçtan beri oyuncu olmak istemiş Şenay Gürler. 9 Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde okumuş. Sinema Televizyon okurken de oyunculuktan vazgeçmemiş, özel tiyatrolarda tiyatroya devam etmiş. Daha sonra tez filminde oynamış ve oyunculuğunu beğenen hocası kendisini oyuncu olmaya yönlendirmiş. İzmir TRT’de sunuculuk yaptıktan sonra kariyerine İstanbul’da yön vermeye karar vermiş. Başarılı televizyon dizileri, filmler ve tiyatrolarda oynayan Şenay Gürler’le kariyeri ve yeni dönemdeki projeleri hakkında konuştuk.
Dublaj yaparak ayakta kaldım
İstanbul’a ilk geldiğim zaman ayakta kalabilmek sabahlara kadar dublaj yaptığım oluyordu. Dublaj yapmaya eskisi kadar çok zaman ayıramıyorum. Bana göre dublajın eski tadı da kalmadı. Kalite düştü, çok ucuza eleman çalıştırılıyor, bu elemanlar da kalifiye olmuyor. Daha sıradan dublajlar oluyor, ana karakterler dışındaki sesler iyi olmuyor. O yüzden dublajlı film izlemeyi sevmiyorum. Son zamanlarda reklam dublajı yapıyorum. Reklam dublajında her şey aynıymış gibi görünüyor ancak ürünün özelliğine yönelik sözcüklere ayrı vurgular veriliyor. Seslendirme yapmayı seviyorum ve arada bir keyif için yapıyorum. Karakter olarak Thelma ve Louis’de Geena Davis’i konuşmuştum, çok güzel bir filmdi konuşurken çok keyif almıştım. Kim Korkar Hain Kurt’tan filminde Elizabeth Taylor’u seslendirmiştim. Elizabeth Taylor, mükemmel oynuyordu ve yıllar önce bence yaşça büyük bir kadın olduğu için çok zorlanmıştım. Ancak bir o kadar da keyifliydi. Bunun dışında Julia Roberts’ı seslendirmeyi seviyorum.
Takdir edilmek çok önemli
İstanbul’a geldiğim dönemde hayat kendiliğinden beni götürdü ve oyuncu oldum. Oyunculuk yaptığım için; bu kadar sevdiğim bir işten hem para kazanıp hem de ruhumu tatmin ettiğim için çok mutluyum. Bambaşka bir karakteri yakalayıp oynadığımda gerçekten çok mutlu oluyorum. Hele başkaları da sizi takdir ettiğinde mutluluğunuz ikiye katlanıyor. Değişik karakterleri yakalamayı, içimdeki karakterleri ortaya çıkarmayı seviyorum.
Televizyon, sinema, tiyatro oyunculuğunda hepsinin hazzı farklı
Tiyatroda bire bir canlı bir performans var, her an her şey olabilir, değişebiliyor. Tiyatroda adrenalin tavan yapıyor, canlı tutuyor sizi. Sinema mezunu olduğum için sinemanın bence bambaşka bir büyüsü var. Televizyonla da geniş kitlelere ulaşıyorsunuz. Dizilerde aynı rollerde oynamaktan kaçınılırsa, diziler pratik yapmak açısından çok faydalı.
Kara komedilerde oynamak isterim
Bir karakteri uzun süre oynayınca benzer roller gelmeye başlıyor. Çünkü karakteri yazan kişinin aklında oynanmışı olduğu için ilk siz geliyorsunuz. Halbuki siz farklı şeyler denemek, yapmak istiyorsunuz. Komedi de oynayabilirim ama daha dramatik bir rolde, dramda oynamayı istiyorum açıkçası. Kara komedi tarzındaki şeyleri, gerilimi çok seviyorum. O tarzda da çalışabilirim. Çocuklara yönelik farklı tarzda çalışmalar yapmak isterim çünkü çocuklarla kolay iletişim kurabiliyorum. Karakter olarak da Arzu Tramvayı’nda Blanche’ı oynamayı isterdim.
Avrupa Yakası’nda çok başarılı bir ekibiz
Avrupa Yakası’ndan önce çok iyi dizilerde oynadım. Ancak Avrupa Yakası çok uzun soluklu ve geniş kitleler tarafından izlenen bir dizi oldu. Çok iyi bir sitcom ve aynı zamanda çok iyi oyuncular oynuyor. İlk aşamada bile Avrupa Yakası’nın çok tutacağını düşünüyordum ancak bu kadar uzun soluklu olacağını düşünmüyordum. Senaryoyu ilk elime aldığımda karakter çok açıktı, her şey çok düzenliydi. Fatoş karakterini oynamayı gerçekten istedim. Gülse Birsel, çok iyi bir senarist, her karaktere ne yazacağını çok iyi biliyor. Senaryo ya evimize geliyor ya da mail olarak geliyor. Bir kez okurum senaryoyu, sonra sette hazırlanıncaya kadar okurum. Zaten çekimden önce ekip veya tek provamız oluyor, orada senaryoyu çözmüş oluyoruz. Senaryo bence çok önemli, senaryoya saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü senaristler o sözcükler için zaman harcıyorlar, bizden daha detaylı düşünüyorlar.
Tanınmaktan şikayetçi değilim
Avrupa Yakası’yla beraber daha çok tanınmaya başladım. İlk başta insanlar dizideki ismimle “Fatoş” diye seslenirken artık adımla sesleniyorlar. İnsanların ilgisi, sevgisi çok hoş, şu ana kadar ilgiden rahatsız olduğum bir durumla karşılaşmadım. Günlük hayatımda geç yatsam da erken kalkanlardanım. Kalkarım köpeklerimi gezdiririm, mutlaka her sabah klasik Türk sitili kahvaltı ederim. Çalışmıyorsam gazete okur, dizilerimi izlerim, mail’lerimi kontrol ederim. Gün içinde genellikle dublajım olur; akşamüstleri de arkadaşlarımla buluşmayı çok severim. Akşamları ise arada arkadaşlarımla çıkarım bunun dışında evde oluyorum, evde yemekten keyif alıyorum.
Yönetmen olsaydım polisiye ve belgesel filmler çekerdim
Şanslıyım; çok iyi aktörlerle, çok iyi kadın oyuncularla oynama şansım oldu. Haluk Bilginer ve Bülent Eminyarar’la da tekrar çalışmak isterim. Tomris İncer’i çok beğenirim, onunla oynamak isterdim. Polisiye, gerilim tarzını ustaca yapıldığı zaman çok seviyorum. Yönetmen olsam polisiye veya belgesel çekerdim. Başarılı polisiye çekmek zeka ve çok fazla araştırma gerektiriyor.
Meğer çok disiplinliymişim!
Aslında her zaman kendimi disipline edemiyormuşum gibi gelirdi. Geçenlerde bir arkadaş toplantısında da bunu dile getirince, arkadaşlarım bana karşı çıktı. Her zaman dakik olduğumu, sözlerimi tuttuğumu, ertelemem gerektiği zaman da önceden haber verdiğimi vurguladılar. Ben de “ Disiplinli olmayı öğrenmişim, disiplinli olmak öğreniliyormuş” dedim. Arada bir her şeyi bırakıp hayatı olduğu gibi yaşamak hoşuma gidiyor ama demek ki kendi içimde o aşamada bile disiplinliyim. İnsanın kendini anlatması çok zor. Yalanı beceremediğim için söylemem de. Sezgilerim çok güçlüdür, iç sesimi dinlemeye çalışırım. Dürüst ve hümanist bir insanım.
Kızım…
Bir tane kızım var. Kızım çok yetenekli bir sanatçı. Çok yönlü çalışıyor, resim, mozaik, heykel sanatlarıyla birden ilgileniyor. Oyunculuğa yeteneği olmasına rağmen küçüklüğünden beri setlerde büyüdüğü için oyuncu olmayı istemedi. Kendi kızım olduğu için söylemiyorum. Çok kısa sürede öğreniyor, gerçekten çok yetenekli.
Ayrıntılara önem veririm
Çok ayrıntıcıyımdır, hayattaki çok küçük ayrıntılar dikkatimi çeker. Bazen dalar giderim aslında o sırada bir şey yakalamışımdır, izliyorumdur. Biriyle ilgili gözlerinden sözlerinden yola çıkarak bir hayat hikayesi kuruyorumdur. Hayata ilişkin ayrıntılar düşünürüm, yapmak istediklerimi iyi yapmak isterim. Galiba biraz mükemmeliyetçi olabilirim.
Oyuncu olmasaydım şarkıcı olmak isterdim
Oyuncu olmasaydım şarkı söyleyip dans etmek isterdim. Bunun dışında müzikalde oynamak da çok isterim. Bu konuda da çalışacağım. Senaryoyu ilk elime aldıktan sonra bir kere okuduktan bırakır biraz düşünürüm. O arada rolle ilgili kafamda bir şeyler dönmeye başlar, iki ve üçüncü kez okuduğumda daha fazla ayrıntı yakalarım. Günlük hayatta artık o karakteri düşünmeye, aramaya başlarım. Acaba nasıl yürür, konuşur, ses tonu nasıldır onu düşünürüm. Ezber yaparken, o karakter üzerine düşünürken nasıl davrandığını yakalamaya çalışırım.
Şan dersleri beni heyecanlandırıyor
Yazın; Patara’ya ve Bodrum’a, Kelebekler Vadisi’ne gitmeyi planlıyorum. Biraz da evde oturup kendimi geliştirmeye yönelik bir şeyler yapmak istiyorum. Şan dersi almayı düşünüyorum. Kulağın eğitilebilir bir şey olduğu söyleniyor. Bu fikir, bu yenilik beni çok diri tutacak. Henüz kesinleşmemiş iki film projem var, Eylül veya Ağustos ayında çekimleri olabilir. Tiyatroya da devam edeceğim. Aynı zamanda benim projem olan yeni bir oyun da var gündemimizde.
Hayatı zorlaştıran bizleriz
Eğer kariyer anlamında gerçekten bir şeyler yapılmak isteniyorsa vazgeçmeden inatla uğraşmak gerekiyor. Hayatımdaki olumsuzlukların beni güçlendirdiğini düşünüyorum. Olumsuzluklara rağmen vazgeçmeden uğraştım ve hala da uğraşıyorum. Hayal ederken hep en yukardan başlıyoruz. Oysa ki akılcı olmak, basitten başlamak gerekiyor. Hayat çok basit, hayatı zorlaştıran biziz. Sıradan demiyorum ama biraz basitlikten, sadelikten yana olmak lazım. Şartları iyi değerlendirmek gerekiyor. Önce birinci basamaktan başlamak lazım sonrasında da öğrenmeye açık olmak. Çok okumak ve görmek gerekiyor hayat boyunca.
.
Yorum yapmak ister misin?