İş ya da özel hayatta başarılar kadar başarısızlıklar, mutluluklar kadar mutsuzluklar da var. Tüm bu süreçte insanları en fazla zorlayan duygulardan biri olan “suçluluk” ile baş edebilmek için İletişim ve yaşam danışmanı Beral Fişekçi, bakın neler öneriyor?
Yaşamın dengesini yakalamak çoğu zaman zor. Sınırlı ve korkular içindeki zihinsel bedenin, hayatın genişliğini ve sınırsızlığını algılaması da kolay olmuyor. Hayatın sınırsız olasılıklarıyla insanın sınırlı dualitesi arasındaki çelişkinin azalması, insanın zihinsel negatif yanlarını yönetebilmesiyle doğru orantılı.
Örneğin;
-Yarın geçireceğin toplantı sürecinde kendini çok da güvende ve rahat hissetmeyebilirsin.
-Bir aşamaya geliyor, orada kalıyor ve bir türlü terfi edemiyor olabilirsin.
-Çaresizlik hissin yakanı uzun zamandır bırakmıyor ve kendini sıkışmış hissediyor olabilirsin.
-Mekanlar, şehirler, işler değiştiriyor olmana rağmen değersizlik hissin her deneyiminde, içinde kale gibi duruyor olabilir.
-Sürekli benzer olayların içinde kaldığını hissediyor da olabilirsin.
-Hayatından insanlar çıkıyor ve sen bu gidiş karşısında eli kolu bağlı kalmış hissediyor olabilirsin. Bu tip yorucu ve hayatın gidişatını engelleyen o kadar çok baskın duygu var ki bu duyguların belki de en büyüklerinden biri suçluluk duygusu.
Sıradan bir durum karşısında bile bilinçaltı düzleminde suçluluk duygusu; bazı kişilerde “Benim yüzümden mi acaba?” şeklinde sinik bir yapı ya da bazı kişilerde de “Senin yüzünden!” şeklinde asi bir yapıyla otomatik olarak dışarı çıkar. Her iki halde de bilinçaltı kendini suçlu zannetmektedir. Bana sorarsanız bu zan, zihnin en büyük karmaşası. Çünkü sen, onun “gerçek” olduğu fikrini edinirsin ve bir suçlu gibi yaşamını sürdürürsün. Suç varsa ceza olmalıdır. Bu durumda kendini suçlu zanneden kişi, farkında olmadan kendini cezalandırmak ister ve ızdıraplı hayat senaryoları yaratarak suçlu hissettiren insanları hayatına çeker ya da birilerini suçlayacağı olayları yaratır. Hastalıklar, büyük mücadelelerle bir şey elde etme, kendine zorba davranan kişilerle ilişkiler ve dahası. Hepsi bir acı alanı yaratır ve bu acıyla beslenme hali de sözde suça ceza verme amacıyla gelişmiştir.
Suçluluk duygusu baskın olan kişilerin, bu duygularını daha dengeli hale getirebilmeleri için ihtiyaç duydukları şey, başta kendileri olmak üzere ailesini ve arkadaş çevresini “bağışmaları”dır. Bağışlamak için de “kabul etme” bilinci zihne oturtulmalıdır. Her deneyimini, hayatındaki her insanın varlığını kabul ettiğinde, bağışlamaya daha yakın olursun. Bu da bilinçaltındaki suçluluğu eritmeye başlar. Kendini yüksek potansiyelde yaşamaya layık gören her insan, suçluluk duygusunu da nötrlemiş demektir.
Kendine ara ara “yaşamın içinde olmaya, sevilmeye, önemsenmeye, değer görmeye, kabul görmeye hakkım var ve ben buna layık olanım” demen, bilinçaltını olumlu yöne sevk etmene yardımcı olacaktır. Bu şekilde hem iş hem de sosyal hayatında başarıyı daha kolay yakalayabilirsin.
Konuk Yazar: İletişim ve yaşam danışmanı Beral Fişekçi
Yorum yapmak ister misin?