Turist rehberi ‘Ethem Özgür Öztürk’

Ekonometri öğrencisiyken turist rehberi olarak çalışmaya başlayan Ethem Özgür Öztürk, kısa bir süre sonra bu alanda kariyer yapmak istediğine karar vermiş. Mesleğinde de sıra dışı bir yol çizmeyi başaran Öztürk, şimdiye kadar aralarında Peter Gabriel, Woody Allen, Harvey Keitel ve Moby’nin de bulunduğu birçok ünlüye İstanbul’u anlatmış. 1976’da Adana’da doğan Ethem Özgür Öztürk, Tarsus Amerikan Lisesi mezunu. Lise eğitiminin bir yılını da değişim öğrencisi olarak ABD Texas’ta geçirmiş. İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü’nde okurken turist rehberi olarak çalışmaya başladığında hayallerindeki mesleği bulduğunu anlaması uzun sürmemiş. Bölüm değiştirerek İspanyolca Dili ve Edebiyatı’nı bitiren Öztürk, şu an Kadir Has Üniversitesi’nde Kültürel Mirası Koruma yüksek lisansı yapıyor. Çocukluğundan bu yana seyahat etmeyi ve tarih öğrenmeyi sevdiğini belirten Öztürk’e göre rehberlik mesleği en sevdiği şeyleri yapmasını, üstelik de bunları yaparak para kazanmasını sağlıyor. “Kendimi bildim bileli seyahat etmeyi çok severim.

Tarih, siyaset ve bilim kurgu okurum. Konuşmayı sevdiğim de arkadaşlarım tarafından bilinir. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde turist rehberliği benim için gerçekten biçilmiş kaftan.”

İstanbul beni büyüledi
Öğrenci olarak Adana’dan İstanbul’a geldiğimde bu şehir beni tam anlamıyla büyüledi diyebilirim. Tarih kitaplarında okuduğumuz her şeyin kanıtı gözlerimin önünde duruyordu. Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm tarihini sokak aralarında bulabiliyordum. Okul kampüsümüz Beyazıt’taydı. Sık sık çevrede yürüyüşler yapar, gördüğüm binaların tarihlerini araştırırdım. Bildiklerimi arkadaşlarıma anlatmak da ayrıca çok hoşuma gidiyordu.

Rehberliğe, annemin gazetede gördüğü ilanla başladım
Benim tarihe olan ilgimi bilen ve kendisi de öğretmen olan annem bir gün telefon ederek bana gazetede gördüğü bir ilandan bahsetti. Turizm Bakanlığı turist rehberi kursu açıyormuş. Tabii hemen kaydoldum. Tarih konusunda birçok şeyi önceden biliyor olmama rağmen kurs müfredatı son derece ayrıntılı ve zorluydu. Yine de her öğretileni büyük bir zevkle öğrenerek rehberlik kokartımı aldım ve böylece profesyonel olarak rehberlik yapmaya başladım.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’yla yeni bir sayfa
Mesleğimdeki ön önemli dönemeç, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’yla birlikte çalışmaya başlamamdır. Henüz öğrenciyken İstanbul Film Festivali’nde gönüllü çalışmak için başvurdum. Aslında tek amacım, her yıl çok severek takip ettiğim festival filmlerini ücretsiz görebilmekti. Rehber olduğumu söyleyince bana festival için gelen konuklara mihmandarlık yapmamı teklif ettiler. İstediğimden çok daha fazlasıydı; seve seve kabul ettim. Hala müzik ve caz festivalleri de dahil olmak üzere festival dönemlerinde vakıfla çalışmayı sürdürüyorum. Şu ana kadar festivallare konuk olmuş sanatçıların birçoğuna İstanbul’u ben gezdirdim. Bu özel insanlarla çalışmak tabii ki benim için büyük bir şans ve zenginlik. İçlerinde büyük hayranlık beslediklerim oluyor; onlarla uzun uzun sohbet etme şansını elde ediyorum. Ve anlara bir şeyler öğrettiğim kadar onlardan da öğreniyorum.

Yönetmen Istvan Zabo bakış açımı değiştirdi
İstanbul Kültür Sanat Vakfı adına ilk rehberlik yaptığım ünlü, Mefisto filmiyle bilinen büyük Macar Yönetmen İstvan Zabo oldu. Bunun benim için ne büyük bir şans olduğunu şimdi anlıyorum. Onunla birlikte yaptığım gezi bana çok şey öğretti. Zabo, gördüğümüz her yeri bir yönetmen gözüyle inceliyordu. Anlattıklarımı büyük bir ilgiyle dinliyor, üstüne kendi bilgileriyle yorum yapıyordu. Topkapı Sarayı’nda o ana kadar benim bile dikkatimi çekmeyen ayrıntıları fark ediyor, o zamanın yaşayışıyla ilgili tespitlerde buluyordu. Standart yürüme rotasının dışına çıkıyor, manzaraya farklı açılardan bakıyordu. Çevredeki insanların davranışları, esnafın hareketleri, el ve yüz mimikleri bile onun için büyük anlam taşıyordu ve Türk kültürünü bu ipuçlarından yola çıkarak tanımaya çalışıyordu. Zabo’yla geçirdiğim o gün bana gördüğüm her şeye daha farklı bir gözle bakmayı öğretti. Mesleğime o gün daha güçlü bir şekilde bağlandım.

İstanbul beş duyuya hitap ediyor
İstvan Zabo’nun Mısır Çarşısı’nda söylediği bir söz hala kulaklarımda: “İstanbul insanın tüm duyularına hitap ediyor”. Sanırım beni büyüleyen de buydu. İnanılmaz güzellikte bir manzara, İstanbul’un kendine has sesleri ve kokuları… İstanbul, otantik özelliklerini hala koruyan nadir şehirlerden biri. Tarihin başlangıcından bu yana bir ticaret merkezi; ki ticaret hala tüm hızıyla sürüyor. Doğuyla batının hem coğrafi hem de kültürel sınırında yer alıyor ve bu da kendi içinde sınırların bulanıklaşmasına yol açıyor. Tezatlarla her an şaşırtabilme gibi bir özelliğe sahip. İstanbul insanın tüm duyularını ayağa kaldırarak sarhoş ederken bir yandan da insanın zihnini uyarıyor ve düşünmeye sevk ediyor. Farkında olabilenler, özellikle de sanatçılar için muhteşem bir deneyim.

Yemek seçimi çok önemli
Şimdiye kadar müşterilerimden istinasız olarak duyduğum olumlu yorum, Türk yemeklerinin çok güzel olduğu. Yemek yenecek mekanları büyük bir özenle seçiyorum ve mönüyü onlara detaylı bir şekilde anlatıyor, pişirme yöntemlerini tarif ediyorum. Buna rağmen çoğunlukla seçimi bana bırakıyorlar. Artık insanların milliyetlerine göre Türk mutfağından neyi sevip sevmeyeceklerini tahmin edebiliyorum. Adanalı olmam nedeniyle zaten damak zevkime çok düşkünüm. Bu yüzden seçimlerimde neredeyse hiç yanılmadım. Vejetaryen, hatta vegan müşterim çok oldu ama bunlardan bazılarının mönüden etkilenip et yemeklerinden tattığını da gördüm. Bunu da Türk mutfağı adına gurur verici bulduğumu söyleyebilirim.

 

 


“İSTANBUL’DA DÜZENLENEN FESTİVALLERİN KONUKLARININ BİRÇOĞUNU BEN GEZDİRİYORUM. BU ÖZEL İNSANLARA ÇALIŞMAK, ONLARA TÜRKİYE’Yİ VE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ TANITABİLMEK BENİM İÇİN BÜYÜK BİR MUTLULUK. ÜRETTİKLERİYLE TÜM DÜNYAYI ETKİLİYORLAR VE ONLARIN TÜRKİYE’Yİ DOĞRU ANLAMALARI ÇOK ÖNEMLİ.

 

Ünlülere rehberlik etmenin zorlukları var
Çoğu insan mesleğimin en büyük zorluğunun “ünlülerin kaprislerini çekmek” olduğunu düşünüyor. Oysa ki bu insanlar genelde son derece mütevazı ve komplekslerinden arınmış kişilikler çiziyor. Üstelik de birçoğu normal tur gruplarındaki turistlerden çok daha meraklı ve öğrenmeye açık. Bizim yaşadığımız en önemli sorun, rahatça gezebilmelerini sağlamak yönünde. Bazen güvenlikle gezmemiz gerekebiliyor. Bu anlamda en fazla sorunu Woody Allen’la yaşadık. Yüzü çok biliniyor; üstelik hiç değiştirmediği çok belirgin bir giyim tarzı var. Eşi, çocukları ve kız kardeşiyle birlikte yaptığımız turda Woody Allen halkın ilgisi nedeniyle yemeğini arabada yemek zorunda kalmıştı örneğin. Mesleği gereği yüzü çok iyi bilindiği için Harvey Keitel’le de benzer şeyleri yaşadık. Ama örneğin Peter Gabriel ve Moby’yle yaptığımız turlarda güvenliksiz, rahatça sokaklarda gezebildik. Ben de bu konuda deneyim kazandım diyebilirim. Dikkat çekmemek, gezdirdiğim ünlü kişileri esnafla mümkün olduğunca az ilişkiye sokmak için elimden geleni yapıyorum.

Kişilerin ilgi alanlarına göre turları farklılaştırıyorum
Çoğu zaman rehberlik yapacağım kişilerin nasıl bir tur istediklerine dair önceden bilgi edinmeye ve turu buna göre planlamaya çalışıyorum. Örneğin Peter Gabriel fotoğraf çekmeyi, özellikle de insan manzaraları çekmeyi seviyormuş. Bu yüzden onu Eminönü’nün arka sokaklarına götürdüm. Elektronik müziğin en büyük isimlerinden Moby’ye de İstanbul’un gece yaşamını göstermemek olmazdı. Akşam saatlerinde tekneyle bir boğaz turundan sonra 2-3 gece kulübünü dolaştık. Ayrıca tarihle ilgili bilgi verirken onların ilgi alanlarına hitap edecek ayrıntıları da aktarıyorum. Turları bazen böyle özelleştirsem de İstanbul tarihiyle ilgili bazı bilgileri ve örneğin Sultanahmet gibi bazı mekanları mutlaka hepsine gösteriyorum. Çünkü Sultanahmet’te İstanbul’un her dönemine ait eşsiz eserler bulunuyor ve Sultanahmet’ görmeden bir insanın İstanbul’u anlamayacağını düşünüyorum.

MSF gönüllüsüyüm
1999 İzmit Depremi’nde birçok insan gibi ben de yardım etmek istedim. Aklıma ilk gelen, Türkiye’ye gelen yabancı yardım ekiplerine çevirmenlik yapmaktı. Arkadaşlarım vasıtasıyla MSF – Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nün bu tür bir yardıma ihtiyacı olduğunu öğrendim ve onlarla birlikte çalışmaya başladım. İzmit’te sağlık hizmetleri normalleşinceye kadar temel halk sağlığı hizmeti verdik yerel sağlık kuruluşlarına malzeme desteği sağladık. Ayrıca sağlık ocakları kurulması yönünde birçok çalışma yaptık. Deprem sonrası iki ay İzmit’te kaldım. MSF’le ilişkilerim daha sonra da devam etti ve şu an örgütün Türkiye’deki iki bağlantısından biriyim. Benzer çalışmaları Bingöl ve Afyon depremleri sırasında da gerçekleştirdik. Şu an MSF’in Türkiye’de resmi bir şubesi ya da temsilciliği bulunmuyor, bu yapılanmayı sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu an için MSF, Türkiye’de benim de yöneticilerinden biri olduğum Toplum Sağlığı Vakfı ile işbirliği yapıyor.

**İçeriklerimizle ilgili görüş ve önerilerinizi editor@kariyer.net adresinden bize iletebilirsiniz.