Ediz Hun, Türk sinemasının unutulmaz aktörlerinden biri. 20 yılı aşkın süredir üniversitelerde çevre bilimiyle ilgili dersler de veren Ediz Hun, bilim adamı kimliğinin bilinmemesinden şikayetçi değil.
1960’ların Türk filmlerinin jönlerinden Ediz Hun, aynı zamanda bir çevre bilimcisi. Norveç’te marin biyoloji ve çevre bilimleri eğitimi gören Hun, 19 yıl Marmara Üniversitesi’nin ardından son 2 yıldır da Bahçeşehir Üniversitesi’nde çevre bilimleri ve ekoloji üzerine ders veriyor. Bir dönem siyasetle de ilgilenen Ediz Hun, “Ben oy alabilecek halkın sevdiği bir insanım. Belirli bir yaşa gelmiş bir insan olarak ülkeye direkt hizmet edeceğim bir görevi üstlenmek isterim” diyor. Ediz Hun, sanatçı kimliğinin bilim adamı kimliğinin önüne geçmesini ise şöyle değerlendiriyor: “Ben halkın sevgisine mazhar olmuş bir insanım. Bu beni çok mutlu ediyor.”
Biyoloji ve çevre bilimleri eğitimi görmüşsünüz. Sinemaya başlamanız tesadüfen mi oldu?
Ben 1963’te Ses dergisinin yarışmasını kazanarak sinemaya atıldım. O zamanlar Almanya’da diş doktorluğu tahsilini yapıyordum, onu yarıda bıraktım. Birinci film çok iş yapınca diğer filmler birbirini takip etti. Daha sonra 75’lerde sinema bir kriz dönemine girince yeniden tahsilimi tamamlamak için üniversiteye müracaat ettim. Aradan 10 sene geçince bilgiler değişiyor ayrıca Almanya’da yer bulamadım. Norveç, İsveç ve Finlandiya’ya yazdım. Hepsinden müspet cevap geldi. Finlandiya’yı istemedim çünkü Fince çok zor bir lisan. İsveç, Norveç’in kabulünden 10 gün sonra gelince bu işte bir iş var dedim ve Oslo Üniversitesi’ne kayıt yaptırdım.
Bir de iguana yetiştirme projeniz olmuş… 1971’de Almanya’dan aldığım 2 iguananın çift olduğunu gördüm. Onları dünyada ilk kez tabii ortamının dışında ürettim.
Haberlere de çıktınız bu nedenle…
Evet, ilk röportajı 1973’te Uğur Dündar’la yaptım. O resimlerle birlikte Oslo Üniversitesi’ne müracaat ettim. Bilim adamı olmaya namzet bulmuş olacaklar ki kabul ettiler ve gittim. Orada 7 sene kaldım. Marin biyoloji ve çevre bilimleri tahsilimi tamamladım. 1981 yılında 40 yaşında mezun olarak Türkiye’ye döndüm.
Akademik kariyerinize Norveç’te devam etmek istemediniz mi?
Aslında orada kalacaktım. Beraber çalıştığım hocalarım gitmemi istemediler. Fakat annem babam yaşlanmıştı, onları yalnız bırakmamak için döndüm geldim. 1985’te TRT’ye Reşat Nuri Güntekin’in Acımak adlı romanından uyarlanan Acımak dizisini çektik.
Öğretim görevlisi olarak kaç yıldır çalışıyorsunuz?
19 sene Marmara Üniversitesi’nin ardından son 2 yıldır da Bahçeşehir Üniversitesi’nde çevre ve ekoloji dersi veriyorum.
Bilim adamı kimliğiniz sanatçı kimliğinizin gölgesinde kalmış. Bundan rahatsızlık duyuyor musunuz?
Beni çevreci olarak tanıyorlar ama detayları tam manasıyla bilmiyorlar. Sinema kariyeri çok daha ağır basıyor. 150’yi aşkın filmde başrol oynadığım ve bunların 50-60 tanesi hala kanallarda gösterildiği için sanatçı kişiliğim ön planda bulunuyor. Bir dönem siyaset de vardı ama şu an aktif siyasetle ilgim yok.
Tekrar siyasete dönecek misiniz?
Bu gelecek teklifleri değerlendirmeme bağlı. Ben oy alabilecek halkın sevdiği bir insanım. Belirli bir yaşa gelmiş bir insan olarak ülkeye direkt hizmet edeceğim bir görevi üstlenmek isterim.
“İnsanlar beni çevreci olarak tanıyorlar ama detayları tam manasıyla bilmiyorlar. Sinema kariyeri çok daha ağır basıyor. 150’yi aşkın filmde başrol oynadığım ve bunların 50-60 tanesi hala kanallarda gösterildiği için sanatçı kişiliğim ön planda bulunuyor. ”
Bir sanatçı ve bilim adamının mecliste yer almasının ne gibi bir etkisi oldu?
Sanat adamı duyguları gelişmiş bir insandır. Ben mecliste konuşma yaptığım zaman herkes beni dinlerdi. Kavgacı bir üslupla çalışmadım. Herhangi bir ayrım yapmaksızın konuşmalarımı bilim adamı hüviyetimde sürdürdüm, herkes de beni sevdi. Her partiden çok iyi arkadaşlarım var.
Ders anlatırken öğrencilerinizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?Anlatım güzel ama şimdiki gençlik bana alınmasın, kendilerini başarılı kılabilecek bir yaklaşımı söylemek istiyorum: not tutmuyorlar. Sadece dinliyorlar. Benim not tutmaktan Norveç’te parmağımda kemik oluştu. Çocuklar 6-7 yaşından beri dinlemekle ömür tüketiyor. Bizim sistemimizde hoca anlatır, talebe dinler veya dinler gözükür. Ben onları hoca olarak görmek istiyorum, dersi onların hazırlayıp anlatmasını, konuşmalarını istiyorum. Hep ben konuşmuyorum yani. Ama gerekirse bilen kişi olarak ilavelerde bulunuyorum. Onların konuşmasını istiyorum. Gençlerin çoğu üniversiteyi bitirince iyi bir iş imkanına sahip olabilecek miyim endişesi içinde. 0-33 yaş arası 28-29 milyon insan yaşıyor Türkiye’de. Gelecekleri konusunda endişeliler.
Kadın ve gençlik kolları başkanlığını yürütürken ne gibi çalışmalar yaptınız?
Milletvekili seçildikten sonra çevre komisyonu başkanlığını yürttüm. Sonra Mesut Bey gençlik ve kadından sorumlu koordinasyon başkanlığı yapmamı istedi. Bu görevi de 2 sene yürüttüm. Gençlerle ilgili bazı uygulamalarla konusunda çalışmalar yaptım. Bizde mesela seçme yaşı 18’dir ama seçilme yaşı 30’dur. Ama 30 yaşına gelmiş biri artık işini kurmuş biridir. 30 yaşından sonra siyasete teşebbüs etmez. Dünyada da 30 yaşında seçme yaşı olan tek ülke Türkiye. Bir diğer konu kadınların durumu. Meclisteki kadın sayısı hiçbir zaman yüzde 4’ü geçmedi. Atatürk’ün partisinde 18 kadın vardı. Bugün 550 kişilik mecliste 22-23 kadın var. Bu adaliyetsiz, hakkaniyetsiz bir davranış.
Türk sinemasında son yıllarda yeniden bir canlanma olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yeniden canlanma dönemini tam manasıyla göremiyorum. Eşkıya, Gönül Yarası gibi filmlerin dışında uçuk filmler görüyorum. Belki hasılat yapabilir ama pek bir değeri yok bana göre. Duvara Karşı onlardan daha üstün bir film.
Beğendiğiniz genç oyuncular var mı?
Oyunculuk kimsenin tekelinde değil. 70 yaşında da güzel bir oyun sergileyebilirsiniz 7 yaşında da. Bazıları havalara girer büyük oyuncuyum diye. Bunlar magoloman tiplerdir, onlardan bir şey olmaz. Gerçek sanatçı tevazu sahibi insandır. Tevazu kendine olan güvenin bir tezahürüdür. İsim verip de diğerlerini unutmuş olmak istemem. Ama her yaşın yetenekli oyuncuları var. İnsan harcama makinesi sinema. Çabuk eskitiyor, çabuk eskitmemesi için düzgün bir hayatınızın olması lazım. Sanatçının topluma, toplumun da sanatçıya saygılı olması gerekiyor. Benim affetmeyeceğim ilk şey saygısızlık, ikincisi de vefasızlıktır.
“Bazıları havalara girer büyük oyuncuyum diye. Bunlar magoloman tiplerdir, onlardan bir şey olmaz. Gerçek sanatçı tevazu sahibi insandır. Tevazu kendine olan güvenin bir tezahürüdür. “
Mesleğinizle ilgili en çok neyi seviyorsunuz?
Ben halkın sevgisine mazhar olmuş bir insanım. Bu beni çok mutlu ediyor. Bunun sebebi de benim mazbut bir yaşantı içinde olmam ve Türkiye’ye hizmet etmiş bulunmam. İnsanların zihinlerinde Ediz Hun kavramı müspet bir kavram olarak canlanıyor. Ama sinema acımasız. Türkiye’de de sanatçıya karşı yapımcının duyarlılığı yok. Amerikan sinemasında benim yaşımda olan Robert de Niro, Al Pacino gibi isimlerin onlarca benzerleri var ama benzerleri değil kendileri çalıştırılıyor. Bizde bunları oynatacağına benzerlerimizi oynatıyorlar. Acımasız tüccar mantığı var. Bunlar eski kendilerini bir şey zannederler diyorlar. Bir de kompleks var tabiatıyla. Halbuki biz çok deneyimli sanatçılarız, sette nasıl davranacağımızı bilen insanlarız ama onlar işin ucuz tarafına kaçıyorlar.
Yeni projeleriniz var mı?
Kaçak isimli bir dizi için senaryo geldi. Ben 40 seneyi aşkın bir süredir sanat camiasında olduğum için beni izleyenlerin yakışmış diyecekleri görüntüler sergilemek isterim. Onun dışında üniversitede eğitime devam ediyorum. Sanatla ilgili çalışmalar devam edecektir. Yeter ki sağlığımız yerinde olsun.
Yorum yapmak ister misin?