Toplantı set edenler, revize bekleyenler, happy hour’u iple çekenler, ben push edemedim sen et diyenler, takım ruhu önemli sinerji yaratalım diye tutturanlar, mail atıyor ve dönüş bekliyor olacaklar, haydi beyin fırtınasına diyenler, deadline bekçileri ve bir türlü focuslanamayanlar dünyası burada.
Plaza insanı desek yeterlidir sanırım. O plazaya girdikten sonra dil de değişiyor illa ki. Hepimiz dışarıdan eleştirsek de o dilin bizi ele geçirdiğini kabul edelim. Günlük rutinimiz, koşuşturmalarımız içinde ister istemez çoğunlukla yabancı kelimelerden oluşan ofis dili kullanıyor, kendimizi o şekilde ifade etmeye başlıyoruz.
Henüz o büyük ofislere adım atmadıysanız plaza diline giriş rehberi burada:
Beyin fırtınası
Her daim beyin fırtınası olmalıdır. O rüzgar esmelidir. Brainstorm sizi alıp götürmelidir.
“Bizim için must”
Must demek kork demek. İşin yapılmasının zorunlu olduğu anlamına geliyor.
Takım ruhu ve sinerji
Takım arkadaşını sevmeyebilirsin, patronunla aran iyi olmayabilir. Ama takım ruhuna sahip olmalısın. Sinerji, enerji bunlar hep gerekli.
Win win
Meali sen de kazan ben de kazanayım. Birlikte tadını çıkaralım.
Mail atıyor olacağım
Sadece “mail atacağım” demek varken ne zaman bu noktaya geldik bilemiyoruz. Kibarlık bu değil.
Deadline
İşin teslim tarihi. Son stresli anın şanına yakışır bir kelime.
Ayşe hanımı push ettin mi?
Ayşe Hanım’ı rahatsız et, hatırlat, zorla, yani ittir de işimize bakalım.
Teyitleşelim
Karşılıklı söz verelim, işi bitirelim. Kalp kalbe karşı durumu.
Toplantı set ettim
Toplantı ayarladım anlamında kullanılıyor. Havalı versiyonu.
Focuslanamıyorum…
Malum focus en önemlisi. Odaklanmak anlamına geliyor. Hepimizin
en büyük sorunu.
Dönüşünüzü bekliyorum.
Çok romantik bir cümle gibi gözükse de demek istenen sadece dön artık da işimi bitirebileyim.
Happy hour
Türkçe meali mutlu saat. Ofiste gıybetli, sohbetli, yemeli, içmeli saat anlamında kullanılıyor.
Yorum yapmak ister misin?