BAT Türkiye Genel Müdürü Fabio Lima, şirket yönetiminde şeffaflığa ve dostça yaklaşıma çok önem veriyor. Türkiye’yi doğa ve tarihin güzel bir kombinasyonu olarak tanımlayan Lima, futbolsever bir Brezilyalı olarak insanlarla iletişim kurmakta hiç zorlanmadığını da paylaşıyor.
Brezilya’da 23 yaşında bir inşaat mühendisi olarak iş hayatına başlayan BAT Türkiye Genel Müdürü Fabio Lima, çalışmaya başladığı dönemde aynı zamanda İşletme Fakültesini bitirdi ve ardından MBA’yi tamamladı. İşletme fakültesinde okuduğu sırada BAT tarafından açılan MT programına katılan Lima, bu programın ardından ilk müdürlük deneyimiyle kariyerine devam etti. 1987 yılında MT programıyla katıldığı BAT’de 25 yılını geçiren Fabio Lima, Arjantin, Meksika, Romanya, Kolombiya gibi ülkelerde satış ve pazarlama alanında önemli görevlerde yer aldı.
Türkiye’ye 2007 yılında gelen Lima, dünyanın birçok bölgesindeki tecrübelerinin kendisine farklı deneyimler kazandırdığını anlatıyor. Özellikle şirketin zor zamanlarında açıklık ve şeffaflığın çok önemli olduğunu vurgulayan Lima, liderlik anlayışı ve yaklaşımını da paylaşıyor. Bir genel müdürün görevinin ve önceliğinin yıllar içinde sürdürülebilir bir iş modeli geliştirmek olduğunu ifade eden Fabio Lima kariyerindeki önemli dönemeçleri ve Türkiye’yi anlattı.
Brezilya’da başladığınız meslek hayatınızda birçok ülke ve önemli görevler var. Kariyerinizde en önemli dönemeçleriniz ne oldu?
Brezilya’da MT programından sonra başladığım müdürlük pozisyonundaki iş benim için çok önemliydi. Çünkü kendi başına iş yapmanın dışında bir ekibi yönetiyorsunuz. Başkalarının vasıtasıyla iş yapmak çok daha zor ve önemli. Çünkü o ilk tecrübeyle insanları yönetim şeklinizi belirliyorsunuz. İkinci olarak ise, Kolombiya dönemi kariyerim için çok önemlidir. Orada daha önce BAT’nin yapılanması bulunmuyordu ve orada yeni bir yapı kurduk. Daha önce çok korumalı bir çevrede ve kurulmuş bir düzenin içinde çalışıyorken birden bire hiç yoktan var etmen gereken bir ortama gönderiliyorsun. Üç yıl boyunca Kolombiya’da kaldım ve bu da çok önemli bir tecrübeydi. Son olarak ise Meksika’yı sayabilirim. Oraya gittiğimde de düşüşe geçmiş bir işi devralmıştım. Rakibe karşı kaybediyorduk. Önce işi tanımlamak ve ondan sonra rakibe karşı pozisyonu değiştirip düşüşü geri çevirmek de çok zordu. Düşmekte olan bir şirketi geri çevirmekle birlikte aynı zamanda oradaki organizasyonun motivasyonunu sağlamak da büyük bir tecrübeydi.
İlk müdürlük tecrübenizden bu yana geçen 25 yılı değerlendirdiğinizde kendinizi nasıl bir yönetici olarak tanımlıyorsunuz?
Kendi yöneticilik anlayışımı tarif edecek olursak üç konuyu özetleyebiliriz. Bunlardan ilki pazarda olabilecek her türlü zorluğa karşı hazırlıklı olabilmek. İkincisi, büyütmek ve üçüncüsü de benim vizyonumu ve yeteneklerimi benimle birlikte çalışanlara aktarabilmek. Benim yönetici olarak bakışım budur.
Düşüşte olan bir şirkette çalışanların motivasyonunu korumaktan bahsettiniz. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Bu tür durumlarda en önemlisi içinde bulunduğunuz zorluğun büyüklüğüyle ve durumunuzla ilgili çok dürüst olmaktır. Daha sonra çalışanlarla zorlukları aşmak için kullanacağınız zamanı normalde geçirdiğiniz zamandan daha fazlasına çıkarmanız gerekir. Çifte zaman çalışmanız ve çalışanlarla şeffaf bir şekilde konuşabilmeniz için vakit geçirmeniz şart. Bunu yaparken de olabildiğince samimi ve arkadaşça bir iş ortamı yaratmanız gerekiyor. İnsanların çabalarını görmeli ve gerekirse alkışlamalısınız. Örneğin, işle ilgili bazı sır olarak tutulan konuları açığa çıkarmanız gerekir. Mesela güçsüz alanlarınızı, yapılan bazı yanlışları transparan bir şekilde açıkça ortaya koyabilmeniz gerekiyor. Zamanı ikiye katlayarak çalışıyorsanız, insanlarla yüz yüze görüşmeler yapmalı, sahada ve fabrikada geçirdiğiniz zamanı ikiye katlamalı, mesela kahvaltılarda bir araya gelmelisiniz. En düşük seviyeden en yüksek seviyedeki çalışanına kadar kazanımları mutlaka görmeli ve alkışlamalısınız.
Türkiye’ye geldiğinizde ilk izlenimleriniz neler oldu?
Türkiye’ye baktığımda ne kadar modern ve ne kadar hızlı gelişen bir ülke olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Genel olarak kültüre baktığım zaman, çalışanların arkadaş canlısı, samimi ve çalışkan olduklarını gördüm. Türkler de futbolu seviyorlar, bu nedenle Brezilyalı olmak benim için avantaj oldu. Konuşacak hemen bir konu bulabildik. Gelecek vaat eden bir ekonomi var, oldukça yetkin ve çalışkan bir toplum var. Bu da zaten gelecek başarısı için bir reçete oluşturuyor.
Türkiye’de sektörle ilgili ilk çalışmalarınız ne oldu?
Belki ilk aksiyon değil ama yapılması gereken ve yapmaya çalıştığımız en önemli konu işimizin sürdürülebilir hâle gelmesini sağlamak. Hem büyüme açısından hem kârlılık açısından hem de yetenekleri çekebilmek açısından sürdürülebilir bir organizasyon olmak bizim en önemli aksiyon planımız. Çünkü bir Genel Müdürün görevi ve önceliği yıllar içinde sürdürülebilir bir iş modeli geliştirmektir. Benim de önceliğim bu.
BAT Türkiye’nin çalışana sunduğu avantajlar neler?
Öncelikle BAT’nin global yapısına uygun, global perspektifi olan çalışanları şirketimize çekmemiz gerekiyor. Burada çalışan kişilerin hem Türkiye’de hem de yurt dışında kariyer yapma imkânı var. Üçüncüsü de buradaki yöneticinin yaklaşımı samimidir ve genelde kendi görüşünüzü rahatlıkla dile getirebilme olanağınız vardır. O zaman görüşünüz önem kazanıyor demektir ve bu önemli bir veri. Rahat ve esnek bir şirket ve böylece kendine güven inşa edebiliyorsun.
Yılın sonun geldik. 2012 yılını değerlendiğinizde nasıl bir yıldı?
2012 yılı çok öğrendiğimiz ve öğretileri olan bir yıldı. Genel olarak çok zorlu bir yıldı ve bu nedenle çok büyük bir kazanımdan bahsetmemiz zor olur. Fakat proje bazında baktığımızda 2013’te büyümemizi sürdürmemiz için hangi tohumları ekmemiz gerektiğini ve nasıl bir baz oluşturmamız gerektiğini öğrendiğimiz zorlu süreçleri yaşadığımız bir yıl oldu. 2012’de sürdürülebilir bir model geliştirdiğimiz düşünüyorum.
Nedir bu model?
Markalarımızda fiyat pozisyonlamalarıyla birlikte bir gelişim söz konusu oldu. İkinci olarak fabrika tarafında daha efektif ve yetkin bir çalışma şekline ulaştık. Aslında daha az kaynakla geçmişte yaptıklarımızın aynısını yapabiliyoruz. Bu da aslında bizim verimli çalıştığımızın bir işareti. Yani fabrika tarafına daha verimli bir operasyon modeli kurduk diyebiliriz.
İş dışında Türkiye’de neler yapıyorsunuz?
Türkiye’yi geziyorum, doğa ve tarihin güzel bir kombinasyonu ve güzel yemekler de var. Barbekü yapıyorum ve evde vakit geçiriyorum. Barbekü hobim. Bugüne kadar Türkiye’de en çok Antalya, Bodrum, Kapadokya ve İstanbul’dan etkilendim. Boğaz, hayatın keyfini çıkarmak için güzel bir yer. Brezilya Türkiye ve İngiltere futbolunu takip ediyorum. Dört çocuğum var. Çocuklarımın iki tanesi Şili de bir tanesi Brezilya’da yaşıyor. Bir tek 14 yaşındaki kızım bizimle birlikte. Onlar da bol bol alışveriş yapıyorlar, indirim zamanlarını takip ediyorlar. En son beş yıl önce hep birlikte bir araya gelebildik.
Yorum yapmak ister misin?