Lise türlerinin üniversite sınavlarındaki başarıya etkisi

Eğitim hayatının önemli dönemeçlerinden biri olan lise eğitimi, öğrencilerin üniversite sınavlarındaki başarılarında önemli rol oynar. Farklı lise türleri, sundukları eğitim programlaryla öğrencilere çeşitli avantajlar ve dezavantajlar sağlayabilir. Peki, hangi lise türü öğrencilerin sınav başarısını nasıl etkiler?

Üniversite sınavlarına girebilmen için ya bir lise son sınıf öğrencisi olman ya da daha önceden en az bir liseden mezun olman gerekiyor. Bu, sistemin zorunlu bir koşulu. Sadece sınavla giriş yapacağın akademik programlar için değil özel yetenek sınavlarıyla gireceğin bir yükseköğretim programı için de ortaöğretimden mezun ya da mezun olabilecek durumda olmak zorundasın.

Ülkemiz eğitim sistemi ana hatlarıyla 3 kademeye ayrılıyor.

  1. Temel Eğitim
  2. Ortaöğretim
  3. Yükseköğretim

Okul öncesi eğitim kurumları, ilkokullar ve ortaokullar temel eğitim kapsamında değerlendiriliyor. Akademik, mesleki ve teknik liseler ise ortaöğretim kapsamına giriyor. Okul öncesi hariç 12 yıllık bir eğitim sürecinden geçerek üniversitelerin yani yükseköğretimin kapısına geliyorsun.

Diğer kademelerde sınavla bir üst okula geçme zorunlu değilken yükseköğretime geçişte mutlaka Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS’ye) girme zorunluluğu var. Ortaöğretimin hemen ardından bu süreç başladığı için ortaöğretim okulları olan liselerin de bu sınavdaki performansları her dönem öğrenci başarıları üzerinden sorgulanıyor.

Ülkemiz ortaöğretimi, tek tip liselerle süreci yönetmiyor. Sistemde çok sayıda lise türünün olduğunu belirtmek isterim. Bunlardan bazılarına yine üniversite sınavlarında olduğu gibi merkezi sınavla girilirken, bazılarına da doğrudan adrese dayalı olarak girme şansı yakalayabiliyorsun.

Sınava başvuran öğrencilerin ağırlıklı olarak mesleki program uygulamayan Anadolu, Fen ve Sosyal bilimler liselerinden geldiğini belirtmemiz mümkün. Açık lisenin de ağırlıklı programları düz lise statüsünde olduğu için yaklaşık sınava başvuranların yüzde 66’sı genel program uygulayan liselerden yüzde 34’ü ise mesleki ve teknik program uygulayan liselerden oluşuyor.

Mesleki ve teknik lise ağırlığının düşük olması akademik eğitimin meslek edindirmedeki misyonunu da ön plana çıkartıyor. Özetle akademiye gelen öğrencilerin büyük bölümü bir meslek edinmek üzere yükseköğretime geçiş hakkını kullanmayı arzu ediyorlar.

Akademik liselerden sınava katılan ve tercih hakkı elde eden (puanı hesaplanan) her 100 öğrenciden 59’u tercih bildiriminde bulunurken, 41 öğrenci bu hakkı elde etmesine rağmen tercih bildiriminde bulunmuyor. Tercih bildiriminde bulunma oranı meslek liseli adaylarda yüzde 62 düzeyinde. Diğer bir ifade ile her 100 meslek liseliden 38’i de tercih hakkı elde etmesine rağmen tercih bildirmiyor.

Tercih hakkını kullanmamanın elbette çeşitli gerekçeleri var. Bunlardan en yaygın olanı elde edilen puanla hedeflediği bölüme yerleşemeyeceğini düşünmek ve mezuna kalarak sonraki yıl yapılacak sınavda daha iyi bir performans hedeflemek. Çok kez sınava girip de artık olmayacak diyerek bu yolculuğu bırakanların da oranı az değil elbette.

Sınava katılıp tercih hakkı elde eden her akademik liselinin toplam adaylara oranı yüzde 66 iken, tercih bildiriminde bulunma oranının genelde 1 puan düştüğünü görüyoruz ve bildirimde bulunulan her 100 tercihin 65’inin akademik liselerden mezun olanlara, 35’inin ise mesleki ve teknik liselerden mezun olanlara ait olduğunu görüyoruz.

Üniversite sınavlarında başarı elbette yüksek puan almanla doğrudan ilişkili değil. Bu puanın, seni bir akademik programa taşıma gücü olması gerekiyor. Çok yüksek puan alıp bir programa yerleşemediysen, doğal olarak kendini başarılı olarak kabul etmeyebiliyorsun.

Ülkemizde üniversiteye yerleşme olgusu öncelikle bir lisans programına yerleşmiş olmanla daha çok ilişkilendiriliyor.  Önlisans programlarına yerleştiğinde toplumsal kabulün biraz daha düşük olduğunu ne yazık ki belirtmeliyim. Elbette bu durum son derece yanlış toplumsal bir algı, ama yıllardır bu algının değişmediğini de üzüntü ile izliyoruz.

Tercih hakkı elde eden ve tercih bildiriminde bulunan her 100 öğrenciden 25’i bir lisans programına, 23’ü ise bir önlisans programına yerleşiyor. Lisans programlarına yerleşmede akademik liselerin performansı doğal olarak meslek liselerinden daha iyi durumda. Tercih bildirim hakkını kullanan her 100 akademik liseliden 33’ü bir lisans programına yerleşirken, meslek liselilerin sadece 11’i bu hedefine erişebiliyor.

Önlisans programlarına yerleşme performansı bakımından lise türleri arasında genel bir dengenin olduğunu söylememiz mümkün. Tercih bildirim hakkını kullanan her 100 akademik liseliden 22’si bir önlisans programına yerleşirken, meslek liseli adaylarda bu sayının 24 olduğunu görüyoruz. Meslek liseli adayların alanlarıyla ilişkili 2 yıllık programlara girişte ek puan almalarının 2 yıllık program tercihlerine olumlu yansıdığını söyleyebilirim.

Ülkemiz üniversitelerinin açık ve uzaktan eğitim programlarına da her yıl 190 binin üzerinde öğrenci alınıyor. Lise türlerinin açık ve uzaktan eğitim veren akademik programlara yerleşme başarısını da yine özetle inceledik. Tercih bildirim hakkını kullanan her 100 akademik liseliden 9’u açık öğretim programlarına yerleşirken, meslek liseli adayların ise 14’ü açık öğretim programlarına yerleşiyor.

Lise türlerini biraz daha özelleştirerek sonuçları inceleyelim.

Tercih hakkı elde eden her 100 öğrencisinden en çok tercih bildiriminde bulunan lise türünün 73 ile Sosyal Bilimler Liseleri olduğunu görüyoruz. Sınavla girilen ve öğrenci sayısı en az olan lise türlerinden biri olduğu için bu oranın yüksek olması sürpriz değil. Mezuna kalmayı gerektirecek program sayısının azlığı da Sosyal Bilimler liselerinin tercih eğilimini yükseltiyor.

Anadolu Liseleri ise en kalabalık grup olduğu için tercih hakkı elde eden her 100 öğrenciden sadece 54’ü tercih bildiriminde bulunuyor. Her 100 Anadolu Liseli’nin 46’sı bu hakkını kullanmıyor. Mezuna kalma eğiliminin en yüksek olduğu lise türleri Anadolu ve Fen Liseleri. Vakıf üniversitelerini tercih eğilimi özel liseli adaylarda daha yüksek olduğu için bu durum tercih bildirim sayılarına da olumlu yansıyor.

Lise türlerinin üniversiteye yerleşme oranlarını yine tercih bildiriminde bulunan toplam aday sayıları bakımından inceledik ve tercih bildiriminde bulunan her 100 öğrenciden kaçının lisans, önlisans ve açık öğretim programlarına yerleştiklerini grafik ve kısa yorumlarla bilginize sunuyoruz.

Lisans programlarına yerleşme bakımından en yüksek oran en başarılı öğrencileri bünyesinde barındıran Fen liselerine ait. Her 100 fen liselinin 79’u bir lisans programına yerleşme başarısı gösteriyor. Bu kategoride başarısı en düşük lise türü ise doğal olarak meslek liseleri. Meslek liselerinden lisansa yerleşen öğrenci sayısı yüzde 6. Anadolu liselerinin Fen ve Sosyal Bilimler liselerinden çok daha düşük olmasında ise tüm Anadolu liselerinin sınavla öğrenci almamasının ve yerel Anadolu liselerinden gelen öğrenci çokluğunun payı yüksek.

Önlisans yerleşme oranlarında ise Anadolu liseleri ve Meslek liseleri ön sırada yer alıyorlar. Tercih bildiriminde bulunan her 100 Anadolu liseliden 28’i ve her 100 meslek liseliden 26’sı bir önlisans programına yerleşiyor. Fen liseleri ise önlisans programlarına yerleşme performansı en düşük lise türü. Tercih bildiren her 100 fen liseli adayın sadece 5’i bir önlisans programına giriyor. Bu programların da popüler bilişim ve sağlık önlisans programları olduğunu söylememiz mümkün.

Açıköğretim programlarına yerleşme başarısı en yüksek lise türü Anadolu İmam Hatip liseleri. Tercih bildiriminde bulunan her 100 Anadolu imam hatip liseli öğrenciden 15’i açık öğretim lisans ya da önlisans programlarına yerleşiyor. Bunu meslek ve bu listede yer almayan diğer lise türlerinden mezun adaylar 14 ile takip ediyorlar. Özellikle eski yıllarda genel liselerden mezun olup yeniden sınava giren adaylar açısından açık öğretim programlarının motive edici bir tercih alternatifi olduğunu belirtebiliriz.

Son tahlilde her lise türünden her üniversiteye ve her programa yerleşen adayların olduğunu belirtmemiz mümkün. Üniversiteye yerleşme performansını salt lise türü ile ilişkilendirmek elbette doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Yerleşme başarısı bakımından değerlendirilmesi gereken onlarca farklı parametreden biri olduğunu bilmeni isteriz.

Salim Ünsal, 30 yıllık kariyer hayatı boyunca ülkemizdeki ve dünyadaki merkezi sınavların teknik ve istatistik analizlerini yaparak, adayların sınav psikolojisi ve başarısına etkisi üzerinde çalışmalar yapmıştır. Ülkemizdeki merkezi sınavlarla ilgili önemli bir bilgi kaynağı olan Ünsal, sunduğu güvenilir verilerle adaylara yön göstermektedir. Sınav ve tercih süreciyle ilgili yaptığı birçok radyo ve televizyon yayınıyla geniş kitlelere ulaşmaktadır. Kendini "Rehberlik ekipler amiri" olarak tanımlayan Ünsal, pek çok rehber öğretmenin ve kariyer danışmanının çalışmalarına da rehberlik etmektedir.