Neden okumalıyız?


Bilgi çağında yaşarken okuma alışkanlığı, bireyin kişisel gelişimi ve bilgi birikimi açısından kritik bir role sahip. Okuma, sadece kelimeleri anlamaktan öte, düşünsel zenginlik, bakış açısı genişlemesi ve toplumsal bilinç gelişimi sağlayan güçlü bir araç. Eğitim Uzmanı Sadık Gültekin, okumanın önemini ve yaşamımızdaki etkilerini bu yazıda ele alıyor.

Sevgili gençler, kitap okuma alışkanlığımız üzerine bugün sizlerle biraz dertleşeceğiz. Dünyada en fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere geliyor. Onları yüzde 14 ile Japonya takip ediyor. ABD’de bu oran yüzde 12, İspanya’da yüzde 9, Türkiye’de ise yüzde 0.1.

Gördüğünüz üzere, ülkemizdeki okuma oranı gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde. Olay sadece YKS’de yüksek puan alma olayı değil, 5-6 yıl sonra üniversiteden mezun olduğunuzda, sizler bu okuma oranı yüksek olan ülkelerin gençleri ile yarışacaksınız. Yerel düşünmeyin, artık global bir dünyada yaşıyoruz; senin rakibin yanındaki Ahmet, Ayşe, Mahmut olmayacak. Hem çok okumalısın hem de yabancı dil bilmek zorundasın, çünkü yabancı şirketler artık hemen yanı başımızda, büyük olasılıkla onlarla birlikte çalışacaksın. Okumayı sadece sınavda yüksek puan almak olarak değerlendirme, daha ötesini düşün; sadece günü kurtarmaya bakma!

Günde 6 dakika kitap okuyoruz

UNESCO verilerine göre okuma alışkanlığında dünyada 86’ncı sırada bulunuyoruz. Uluslar arası Yayıncılar Birliği verilerine göre dünyada kişi başına kitap harcaması 1.3 dolar, Türkiye’de ise 25 sent.

Çocuklara kitap hediye edilmesi sıralamasında Türkiye dünyada 140’ıncı sırada. Türkiye, 2 milyar doları aşan kitap endüstrisi hacmiyle dünya sıralamasında 11’inci sırada, fakat Türkiye kitap okuma oranında Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235’inci sırasında yer alıyor.

Dikkatli olmanızı gerektiren başka önemli bir konu daha var; televizyonun başında çok oturuyoruz. Dünyada günlük ortalama televizyon izleme süresi 2 saat 54 dakika iken Türkiye’de bu süre günde 5 saati geçiyor. Günde 4 saat internette zaman geçiriyoruz, 3 saati de sosyal medyada harcıyoruz. Kitap okumaya da günde sadece 6 dakika süre ayırıyoruz.

Bunların hepsi resmi veriler, kendi yorumum değil. Soru şu: Günde 5 saat televizyon seyredip, sadece 6 dakika kitap okuyarak, sizler diğer ülkelerin gençleriyle nasıl mücadele edeceksiniz? Şimdi, hepimizin oturup bu soru üzerinde düşünmesi gerekiyor!

İzlemek yetmez, kitap da okumalıyız

Dijital devrim, sanayi devrimi gibi çok önemli bir devrim. Hayatımızda kökten, derin değişimlere yol açtı. Şu anda dijital çağda yaşıyoruz. Eski kuşaklar ile sizler arasındaki makas her geçen gün biraz daha açılıyor. Evet, sizler teknolojiye uyum sağlamada ve kullanmada bizlere göre çok daha başarılısınız. Sizler teknolojinin içine doğdunuz, bu beceriyi göstermeniz gayet doğal. Ancak sizler sadece teknolojiyi kullanmakla sınırlı kalmamalı, teknolojiye katkı da sağlamalısınız. Peki, bu nasıl olacak? Sadece günde 5 saat televizyon seyretmekle veya 3-4 saat bilinçsizce sosyal medyada dolaşmakla olmayacak! Peki, bunun için ne yapmalıyız?

Bizim nesil okuyarak öğrenen kuşaktı. Bizim zamanımızda YouTube, Instagram, X falan yoktu. Sizler izleyerek öğrenen kuşaksınız. Şimdiki gençler okuyarak öğrenmek istemiyor, izleyerek öğrenmek istiyor. Sizlerin yeni bir şey öğrenmesi gerekiyorsa, o konuda video var mı, önce ona bakıyorsunuz. Ayrıca video kısa ve öz olmalı, bütün bilgiyi ‘hap’ şeklinde tek bir seferde vermeli. Tabii ki bakmalısınız, tabii ki görsel unsurlardan da yararlanmalısınız; ancak bu yetmez, dahası gerekli…

Soyutlama kabiliyeti zayıflıyor

Günümüz gençliğinde okuyarak öğrenme ihtiyacı giderek zayıflıyor, sizler görsel anlatıya çok daha fazla önem veriyorsunuz. İyi güzel de bunun eksi tarafları var: Tek taraflı beslenme, sizin dünyanızı sığlaştırıyor. Okumanın ya da okuyarak öğrenmenin azalması, soyutlama niteliğini ortadan kaldırıyor. Kelime ile görüntü aynı şey değildir; kelime gerçek anlamda bir soyutlamadır, canlandırmadır.

“Kalem” dediğimde, herkesin zihninde canlanan kalem imajı birbirinden farklıdır, yani insan sayısı kadar kalem imajı oluşur. Oysa kalemi gösterdiğimiz zaman, canlandırma ve soyutlama ortadan kalkıyor. Bu da zihinde körleşmeye neden oluyor. Günümüz gençliğinin soyutlama kabiliyeti azaldı, sadece gördüğüyle yetiniyor. Bu sığlaşma ne yazık ki hayatın her alanında; sosyal ilişkilerde, kendini ifade etme tarzında, davranışlarda kendini gösteriyor. Bu sığlaşma aslında sizleri mutsuz ediyor, bu durumdan siz de mutlu değilsiniz. Gelin, bu mutsuzluğun kısır döngüsünü kıralım, kendimize ve geleceğimize yatırım yapalım; bol bol kitap okuyalım, kendimizi besleyelim…