Google, sadece çalışanların değil, işverenlerin de merak ettiği şirketler arasında yer alıyor. Sıklıkla “En çok çalışmak istenen şirketler” araştırmalarında kendine yer edinen Google’ın hangi özelliği çalışanları kendine çekiyor? HR Cube Human Capital Consulting Kurucu Ortağı Aslı Özdemir Şimşek, Google’ın başarısının arkasında yatan kararları anlatıyor.
Günümüzde ekmek aslanın midesinde ve işletmeler karlılıklarını koruyabilmek için kıyasıya rekabette. Bu süreçte rekabet avantajını sağlayan en değerli kaynağın, yetkin çalışanlar olması sebebi ile tüm işletmeler gözünü bu çalışanlara dikmiş durumda. Bütün mesele işte bu yetkin ve üretken çalışan kitlesini işletmeye çekmekte. Yetenek savaşlarında kılıçları kuşanmanın yolu, sık sık duyduğumuz “İşveren markası”ndan geçiyor. İşveren markası deyince akla gelen ilk şirket elbette Google! Google’ın en çok çalışılmak istenen şirket olmasının sebebi, sanıldığı gibi sunduğu yüksek maaşlar ve çekici ofisler değil. Zaten Google’ın maaşları da piyasanın üzerinde uçuk rakamlar değil. Hatta bazı Google çalışanlarının, bir önceki işyerlerinde aldığı maaşın altında bir teklifle Google’a geçtiğini de belirtmekte fayda var!
İşveren markası düzleminde bakıldığında, Google olmak aslında o kadar da zor değil. Google’ı en çok çalışılmak istenen şirketlerin başına taşıyan yaklaşım, Google daha 20 kişilik bir start-up iken tohumları atılmış bir kültürden besleniyor. Çalışanların keyif aldığı, yüksek bağlılık ve verimle çalıştığı kültürü oluşturmak, yaratmak, dönüştürmek de biz İK profesyonellerine düşüyor. İşte Google’dan bazı ipuçları:
Çalışan mı? Patron mu?
Google’da herkes patron! Google her çalışanını şirketin sahibi/kurucusu olarak görüyor ve bu şekilde davranmalarını bekliyor. Patronların kurallara tabi olmadığını, kendi inisiyatifleri ile atacakları adımlara karar verdiklerini, özgür olduklarını ama her koşulda da şirketin çıkarını kolladıklarını düşünürsek, her Google çalışanının neden patron olduğunu anlayabiliriz.
İK’nın kralı: İşe Alım
İK departmanının altında kimi işletmelerde 7-8’e kadar çıkan ayrı fonksiyon ile karşılaşırız. İşe alımdan eğitime, çalışan ilişkilerinden bordroya, her fonksiyonun yarattığı değer ayrı kıymetli. Kimse kırılıp, darılmasın ama Google’da en kıymetlisi “İşe Alım”. Google, bu kadar özgürlük sunduğu, inisiyatif teslim ettiği bireylerin en nihayetinde çiğ süt emmiş insanoğlu olduğunun farkında. Doğru tutumda adayları bünyesine kazandırmadığı noktada, bu uçsuz bucaksız teslimiyetin hedeflenenin tam tersi sonuçlar da ortaya çıkarabileceği aşikar. İşte bu nedenle Google, HR bütçesinde en yüksek yatırımı işe alıma ayırıyor. Ortalama adayları işe alıp, yüksek bir eğitim bütçesi ayırmak yerine; yetkin adayları işe almak üzere yüksek bir işe alım bütçesi ayırmayı tercih ediyor. Ayrıca, bir pozisyonun hızlı kapanması yerine, en uygun adayla kapatmak üzere gerekirse aylarca/yıllarca açık kalmasını tercih ediyor.
Gölgelerin gücü adına, güç ekipte artık!
Google’da müdür olmak, bizim gibi kuvvet mesafesinin yüksek olduğu toplumlardan gelenler için pek de keyifli olmayabilir. Çünkü Google’da müdürler, müdürcülük oynayamıyor. Daha açık konuşmak gerekirse, müdürler, kendi ekibine kimin işe alınacağına bile karar veremiyor. Evet yanlış duymadınız! Kendisine bağlı çalışacak kişinin mülakatına bile katılamıyor. Peki, kim mi mülakata giriyor? İşe alınacak adayın çalışacağı departmandaki diğer ekip üyeleri! Üniversitede proje yaptığınız ekibin üyeleri elbette en yakın arkadaşlarınızdı değil mi? Güle oynaya, bazen söylene söylene, bazen sabahlayarak tamamladığınız projelerde çalıştığınız ekip üyeleri, dersin hocası tarafından belirlenseydi bu kadar keyifli geçer miydi sizce? O zaman iş yerinde kiminle çalışacağınıza neden müdürünüz karar versin? Konu sadece işe alımla da kısıtlı değil.
İşte Google’da müdürlerin söz sahibi olmadığı konular:
- Kimin terfi edeceği
- Kimin işten çıkarılacağı
- Maaş zamları, bonus oranları
- Performans notları
- Ürünlerin son halinin onayı
- Bir ürünün ne zaman piyasaya sürüleceği
Peki, tüm bunlara kim mi karar veriyor? Bazen ekibin kendisi, bazen bir komite, bazen de bağımsız değerlendiriciler. Google etik, adil, yetkinin çalışana eşit dağıtıldığı ortamı işte böyle sağlıyor. Peki, siz ne bekliyorsunuz statü sembolü uygulamalarınızı kaldırmak için? Elbette bu kadar keskin adımlar atmak kolay değil ama işe küçük adımlarla da başlayabilirsiniz. Yöneticilere ayrılan özel otoparklar, yemekhanelerde ayrı salonlar, özel yemekler, odaya içecek servisi, daha kapsamlı özel sağlık sigortaları gibi ayrımcı uygulamaları kaldırmak bile fark yaratabilir.
Özgür çalışanlar= Üretken patronlar
Eğer bir önceki adımları uygulamaya başladıysanız, artık çalışanınıza % 100 güvenmekten korkmanıza gerek yok. Zaten ince elediniz, sık dokudunuz. En doğru, en yetkin, en sorumluluk sahibi adayı işe aldınız. Artık bırakın direksiyonu ona. Kaçta geldiğini, kaçta gittiğini izlemekten yorulmadınız mı? İş saatlerinde ne zaman molaya çıktı, kaç kere sigara içti, günü nasıl geçirdi, ne giydi sorularının peşinde koşmaktansa, hedefleri belirlemek ve ayda bir ya da yılda birkaç kere bu hedefleri ne oranda gerçekleştirdiğini takip etmek size de zaman kazandıracak. Google da işte tam böyle yapıyor ve hatta çalışanlarına, çalışma saatlerinin %20’sinde, asıl iş alanlarının tamamen dışında bile olsa kendi istedikleri bir proje ile ilgilenmelerini teşvik ediyor. İşte Gmail, Google çalışanı tarafından bu %20’lik zamanda yaratılmış bir proje!
Baş tacı çalışanlar
Google’da çalışanlar şirketin baş tacı. Çalışanların gerek iş ortamında gerekse özel hayatlarında neye gereksinim duydukları özenle inceleniyor ve mümkün ölçüde sağlanıyor. İçinden çıkmak istemeyeceğiniz görsellikteki ofisler, içinde huzur bulduğunuz evinize dönüştürülmeye çalışılıyor. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse, çalışanlar ofise köpeklerini getirebiliyor, aile bireyleri geçerken öğle yemeği için ofisinize uğrayabiliyor, ücretsiz olarak yemek yiyebiliyor. Google, iş- özel yaşam dengesine de önem veriyor. Dublin ofisinin “Dublin Karartmada” diye tercüme edebileceğimiz “Dublin Goes Dark” uygulaması, çalışanları saat 18:00’da ofisi terk etmeye zorluyor ve bu saatten sonra laptop açmamayı/ telefonlarda dahi e-maillere bakmamayı şart koşuyor.
Google üzerine sayfalarca yazılıp, çizilip, konuşulacak, örnek alınacak uygulamaların mimarı. Eğer Google hakkında daha detaylı bilgi sahip olmak isterseniz, Google’ın eski İK Başkanı Laszlo Bock’un kaleme aldığı Work Rules isimli kitabını okuyabilirsiniz.
Yorum yapmak ister misin?