İş hayatında ve özel hayatta başarılı olabilmek için kişisel bazı yöntemler oldukça etkili oluyor. İletişim ve yaşam danışmanı Beral Fişekçi, bu yöntemlerden belki de en etkili olanını sizin için anlattı…
İş hayatında farklı rolleri benimsemiş şekilde çalışıyor olsak da hepimizi ortak bir noktada buluşturan bir kavram var ki o da “Başarılı olma” isteği. Başarılı olmak, hayatın içinde daha mutlu olmak için ihtiyaç duyduğumuz bir şey aslında. Karşılaşabileceğimiz zorlukların üstesinden kolayca gelmek ve daha iyi hissetmek için başarılı olmak istiyoruz.
Peki, başarılı olmak isterken her şey istediğimiz gibi mi gidiyor? Hedef belirleyebiliyor muyuz? ya da Hedeflerimize kolaylıkla ulaşabiliyor muyuz?
Aslına bakarsanız, bugünün şartlarını ve insan yapısını düşününce rekabetin, teknolojinin bu denli arttığı ve duygusal iletişimin bu denli azaldığı günümüzde her şeyin sistematik bir şekilde çalıştığını söylemek pek doğru olmayabilir. Bu durumda akla gelen en yapıcı soruyu soralım:
“Kendim ve çevrem için yüksek potansiyelimi açığa çıkarmak ve potansiyelimi değerlendirebilmek adına içinde bulunduğum şartları nasıl olduğu haliyle görebilir, değiştirebilir ve yönetebilirim?”
Bu soruya verilebilecek en iyi cevap: “Kendine odaklanmak!”
Hayatı kendine odaklanarak yaşayan insanlar, genellikle olayları veya durumları bilinçaltlarının yansımasıyla değerlendirir ve bunun da bilincindedirler. Suçlamak ve yargılamaktan ziyade anlamaya çalışır ve kendisinin olaylardaki rolü üzerine düşünür.
“Bu yaşadığım şeye sebep olan bendeki bilgi nedir?” yaklaşımıyla soru sormanın gücünü yaşar. Sorduğu soruya mutlaka ama mutlaka bir cevap verir. Kendine odaklanmaya hazır hisseden kişi cesaretlidir de. Yüzleşme eylemi, ego için tehlikeli sular olduğundan ve acı barındırdığından, kişiler kendi karanlık yanlarıyla yüzleşmekten olabildiğince uzak kalma eğilimindedirler. Cesaret gösteren ve kendi karanlığının içinden geçmeye gönüllü herkes için “kendine odaklanma” fikri kendi gelişiminde kullanılabilecek en verimli araçlardan biri haline gelir.
Carnegie Teknoloji Enstitüsü’nde 10.000 kişiye ait veriler analiz edilerek, başarının %15’inin yapılan işle ilgili bilgi ve becerileri geliştirme çalışmalarına, %85’inin de kişilik faktörlerine ve insanlarla başarılı ilişkiler kurmaya bağlı olduğu görülmüş. Bunun muazzam bir oran olduğunu düşünüyorum; çünkü biliyorum ki her insanın içinde keşfedilmeyi bekleyen büyük bir içsel teknoloji var. Bu teknolojiyi fark etmek ve kullanmayı öğrenmek hayatı kolaylaştıran, başarıyı arttıran olağanüstü bir anahtar.
Başkalarına, şartların getirdiği olumsuzluklara, rekabet hızının yarattığı korkulara odaklanmak yerine kendinize odaklanarak; artılarınızı, eksilerinizi, fırsatlarınızı ve tehditlerinizi görebilirsiniz. Bakış açılarınızı, karar verme mekanizmalarınızı, yorumlama yeteneklerinizi, iletişim gücünüzü, problem çözme, süreç ve sonuç odaklı yanlarınızı fark edebilir ve tüm bunları yeniden yorumlayarak söz edilen %85’lik alanı verimli hale dönüştürebilirsiniz.
Hemen her sektörde rekabet gittikçe kızışırken, fark yaratmaya kendinizden başlamanız kariyerinize ivme kazandıracaktır; çünkü siz değişirseniz içinde bulunduğunuz ortam ve hayatınız da pozitif anlamda değişecektir.
Mc Donald’s kurucusu Ray Kroc’un da dediği gibi: “Benim rakiplerle savaşma yöntemim pozitif bir yaklaşım içermektedir. Kendi güçlü yanlarınıza vurgu yapın, kaliteyi, hizmeti, temizliği ve değeri vurgulayın. Böylece rakipleriniz size yetişmek için kendini paralayacaktır.”
Bütün bunları değerlendirdiğimizde kendinize odaklanmanın yaratacağı gücü fark edebiliyor musunuz?
Konuk Yazar: Beral Fişekçi İletişim ve yaşam danışmanı / Eğitmen
Yorum yapmak ister misin?