Bu aydan itibaren aylık yazılarımın bazılarını hem bireyler hem de kurumlar için kaçınılmaz bir süreç haline gelen “Dijital Dönüşüm’’ başlığı altında toparlamak istiyorum.
Günümüzde dijitalleşme iş ve özel hayatımızın her noktasına nüfuz etmiş durumda ve yaygınlaşmaya da devam ediyor. Kabul edilmesi gereken şu ki bu trend hızla devam edecek. Tüm bireyler ve bununla birlikte küçük, orta ya da büyük fark etmeksizin tüm ölçekteki kurumlar bu dönüşüme ayak uydurmadıkları takdirde rekabete yenik düşecekler ve var olamayacaklar. Bu trendin hızla devam edeceğini kabullenmenizi kolaylaştırmak için teknolojide geçerli olduğunu düşündüğüm üç temel kanundan bahsedeceğim.
Ama öncesinde dijitalleşme veya Türkçe tercümesiyle sayısallaşmanın ne anlama geldiğini, en temel terminolojisiyle anlamakta fayda var. Dijitalleşen, bilgisayar teknolojisi kullanan cihazların içinde yaşadığımız dünyayı anlayabilmesi ve işlem yapabilmesi için tüm verileri sayısal olarak algılaması gerekiyor. Bilgisayarlar bu algılamayı en basit haliyle lise yıllarında öğretilen mantık derslerindeki “1” veya “0” ları kullanarak gerçekleştiriyor. Her bir “1” veya “0” ifadesine “Bit”, 8 bit bir araya geldiğinde “Byte” ve sonrasında hepimizin aşina olduğu bin byte’a “Kilobyte”, milyon byte’a “Megabyte” veya milyar byte’a “Gigabyte” denilen bir sistemle verileri anlıyor, işliyor ve depoluyorlar. Örneğin, depolama cihazlarının kapasiteleri bu şekilde ifade ediliyor; kullandığımız dijital kameraların çözünürlük tanımlamalarında kullanılan megapiksel’deki her piksel de farklı renklerin sayısal olarak ifade edilmesine yarayan üç byte’lık bir veri grubunu ifade ediyor.
Moore Kanunu ve verimlilik
Şimdi üç kanuna geçebiliriz. Kanunlardan ilki Intel’in kurucularından Gordon Moore’un 1965 yılında öne sürdüğü ve kendi adıyla anılan Moore Kanunu. Moore bilgisayarların beynini oluşturan, byte’ları işleyen ana işlemcilerin her iki yılda bir, iki kat daha hızlı ve daha fazla veri işler hale geleceğini ifade eder. Moore Kanunu hâlâ güncelliğini koruyor. Kullandığımız tüm dijital cihazların hızı ve performansı süratle artarken, boyutları ve ağırlıkları da hızla azalıyor ve fiyatları da geçmişle kıyaslandığında düşüyor. Bu kanunun hayatımıza temel vaadi dijital dönüşümde bitmek bilmeyen verim artışı fırsatlarıdır. Birkaç örnek vermek gerekirse; bugün tek bir cihazla, telefon konuşması, müzik dinleme, ses ve video kaydetme, kitap ve gazete okuma, video izleme, GPS kullanarak yolumuzu bulma ve daha birçok işlevi gerçekleştirebiliyorsak bunu Moore kanunun geçerliliğine borçluyuz. Aynı şekilde kullandığımız arabanın eskisine nazaran daha hızlı durabilmesini, yoldaki tehlikelere karşı bizi uyarabilmesini, park ederken sensörlerle hayatımızı kolaylaştırmasını; beyaz eşyaların elektriği, suyu, deterjanı çok daha verimli kullanmasını; birçok tıbbi müdahalenin açık ameliyatlar yerine robotlarla yapılarak tedavi sürelerinin kısalmasını; üretimde otomasyonun daha fazla ve etkin kullanılmasını hep Moore’un dile getirdiği ana işlemcilerin katlanarak hızlanmasına borçluyuz.
Devam edeceğim…
Yorum yapmak ister misin?