Değişim, konfor alanından çıkmamızı gerektirir. Bilinmeyen, riskli, çaba sarf etmemizi gerektirebilecek bir durum oluşturur. Değişim düşüncesiyle birlikte, zaman zaman farklı iç sesler duymaya başlarız. Biz bu sesleri koçlukta “sabotajcı“ ya da “parazit” diye adlandırırız, çünkü bizi durdurur, yapmak istediklerimizi baltalarlar.
Hayat değişimler ve dönüşümlerle doludur. Hepimiz Heraclitus’un “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” sözünü duymuşuzdur. Siz de hayatınız boyunca çeşitli değişim süreçlerinden geçmişsinizdir. İşinizi, yaşadığınız yeri, partnerinizi değiştirmiş, çevrenizde değişen durum ve kişilere göre de kendiniz değişmişsinizdir. Yine de, birçok kez deneyimlesek bile, değişim çoğumuz için hala zor bir süreç. Yeni ya da farklı bir şeyler yapmak istersiniz ya da yapmanız gerekir ancak bir türlü istediğiniz sonuçları elde edemezsiniz.
Değişim konfor alanımızdan çıkmamızı gerektirir. Bilinmeyen, riskli, çaba sarf etmemizi gerektirebilecek bir durum oluşturur. Değişim düşüncesi ile birlikte, zaman zaman farklı iç sesler duymaya başlarız. Biz bu sesleri koçlukta “sabotajcı“ ya da “parazit” diye adlandırırız çünkü bizi durdurur, yapmak istediklerimizi baltalarlar. Bazen yüksek sesle konuşur, bazen de fısıldarlar. Bu sabotajcılar küçük bir gerçeklik parçacığını alıp, onu evirip çevirip bizim dönüşüm yolculuğumuzun önüne güçlü bir delil olarak koyma konusunda ustadır.
Bir bilge yanındakine şöyle demiş: “İçimde iki kurt var. Biri sakin ve huzurlu, diğeri de vahşi ve saldırgan. Bunlar birbiriyle kavga edip duruyor.” Yanındaki “Peki hangisi kazanıyor?” diye sormuş. Bilge de şu cevabı vermiş: “Hangisini beslersem o.”
Bazı sabotajcılarımızın bize söyledikleri:
Ama …
Sabotajcılar bu kelimeyi çok sever ve çoğunlukla yüksek sesle kullanır. Ama, kendinden önce gelen cümlenin yarattığı tüm umutları yok eden, yıkıcı ve kısıtlayıcı bir kelimedir. Ama herhangi bir çözüm sunmak bir yana, adım atmanızı engellemek için önünüze korkudan oluşan bir duvar örer. Daha yapıcı ve açık olabilmek için “ama” kelimesini “ve” ile değiştirmeyi deneyin.
Param olsa … yapardım
Yapmak istediğimiz şeylerden bazılarını gerçekleştirmek için gerçekten tek engel para olabilir. Çoğunlukla para en kolay bahanemizdir, alışılmıştır ve herkes hayatında en az bir kez bu bahaneyi kullandığı için sizi anlayışla karşılar.
Farklı bir bakış açısından bakmaya çalışın. Kendinize, limitsiz paranız olsaydı bu hayalinizi nasıl gerçekleştireceğinizi sorun. İlk adımınız ne olurdu? Hangi kaynaklara ihtiyaç duyardınız? Bu adımı atmak size neler katardı? Limitsiz değil ama iyi bir miktar paranız olsa ne yapardınız? Neler değişirdi? Bu şekilde kendinize verdiğiniz para limitini adım adım düşürün. Hayalinizi gerçekleştirebilmek için planınızda neleri değiştirebiliyorsunuz? Ne gibi alternatifler doğuyor? Bir sponsor mu buluyorsunuz, dışarıdan yardım mı alıyorsunuz, para yerine bilginizi takas mı ediyorsunuz, daha uzun vadeli bir plana mı çeviriyorsunuz? Parası olmadığı için … yapamayan bir arkadaşınıza tavsiyede bulunacak olsanız neler önerirdiniz, bunları düşünün.
Gerçekten paranın tek kısıt olduğundan emin olun. (Sabotajcı bu konuda ısrarcı olacaktır) Eğer öyle ise kağıt/kalem alıp parayla satın alacağınız şeye ulaşmanın tüm yollarını listeleyin. Yaratıcı olun, gerçekler ve mümkün olanlar ya da olmayanlarla kendinizi sınırlamayın. Bu egzersiz size yepyeni bakış açıları getirebilir ve yeni yollar sunabilir.
… yapmak istiyorum ama zamanım yok
Hayatın hızlı akışı içerisinde bazı şeylere zaman bulmak konusunda çoğumuz zorlanıyoruz. Yine de zaman zaman bu cümleyi sabotajcıların ağzından çıkan bahanelerden biri olarak duyabilirsiniz. Eğer işiniz yemek yemeye, uyumaya, eve gitmeye zaman bulamayacağınız kadar yoğun olsaydı ne yapardınız? Belki bir gün dayanır, sonra isyan ederdiniz değil mi? Sonuçta yaşamak için yemek yememiz ve dinlenmemiz gerekiyor, bunlar bizim en temel haklarımız. Peki, bu hakları kim bizim için tanımlıyor? Bizi besleyen, tatmin eden, geliştiren şeylere zaman ayırmak da bizim en doğal hakkımız değil mi? Bunları düşünürken kendinize şu soruları sorun: Yoğun olmanın size üç faydası nedir? En çok zamanınızı alan üç iş nedir? Bunları kolaylaştırmak ve hızlandırmak için ne yapabilirsiniz? Zamanınızı daha iyi nasıl kullanabilirsiniz?
Bunun için geç kaldım
Bunu danışanlarımdan genellikle bir şey yapmak için çok yaşlanmış olmak anlamında duyuyorum. Hayaliniz uluslararası bir senfoni orkestrasında başkemancı olmaksa belki 10 yaşından itibaren keman çalmanız gerekebilirdi (bu duruma bile istisnalar mevcut), ama eğer hayaliniz küçük yaşta başlamanız ve sürdürmüş olmanız gereken bir şeyi içermiyorsa çoğu şey için geç kalmamış olduğunuza bahse girerim.
Geç kalmışlık hissi, anı yaşamanıza engel olur. Tedirginlik ve kaybolmuşluk hissiyle hiçbir şeye odaklanamamayı da beraberinde getirir. Öncelikle yavaşlamaya çalışın ve kendinizle tekrar temasa geçin. Derin nefes alıp vererek kendinizi geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin endişelerinden arındırarak ana dönün. Nerede olduğunuza, çevrenizdeki insanlara, eşyalara, seslere, kokulara dikkat edin. O anı hissedin. Kendinize “Olmam gereken yerde, olmam gereken zamandayım” diye yüksek sesle söyleyin. Bunu gerçekten hissetmeye çalışın.
Geç kalmışlık hissi, sabotajcılarınızın dışarıdan destekle size haykırdığı o cümlelerden biri. Yapmak istediğiniz şeyleri sizin yaşınızda, sizin durumunuzda yapmış olan kişileri araştırın. Sabotajcınızı verilerle ikna edemezseniz bile en azından biraz zorlayabilirsiniz.
Ya başarısız olursam?
Sabotajcıların en önemli özelliklerinden biri de harika birer hikaye anlatıcısı olmalarıdır. Olmayan şeyleri gerçekmiş gibi anlatır, seslendirir ve bizi kandırırlar. Henüz hiç denemediğimiz bir şeyde başarısız olma oranımızın yüzde 99.9 olduğuna bizi inandırırlar mesela. Risk almamızdan, konfor alanımızın dışına çıkıp yeni şeyler denememizden hiç hoşlanmazlar. Önce bizi aşağılar, o işe yaramazsa da korkuturlar. “Ya başarısız olursam?” cümlesi de bu korkutmaların temelindedir. Bu soruyu size soran sabotajcınızdır ve onu susturmak için onunla biraz sohbet etmeniz gerekebilir. Çünkü başarılı olup olamayacağınız sonucu kesin olarak öngörebileceğiniz bir şey değildir ve sabotajcılar belirsizlikleri sevmez ve en ufak bir olumsuzluğu abartarak gerçeklik gibi sunarlar size.
Öncelikle “Başarı tanımın nedir?” sorusuyla başlayabilirsiniz. Sonra “Bu tanıma göre başarısız olursam, en kötü ne olabilir?” diye kurcalamaya devam edebilirsiniz. “Eğer başarısız olursam, bu bana ne kazandırır?”, “Başarılı olursam neler mümkün olur?” Eğer konuşmaya devam ederse, size cesaret veren iç sesinizi araştırmaya başlayın. En zorlu anlarınızda size destek olan, adım atmaya sizi teşvik eden sesle temasa geçmeye çalışın. Onunla sabotajcınızı karşı karşıya getirin, bakalım neler oluyor.
Sonra yaparım
Yapmak istediklerinizi çoğunlukla gelecekte bir tarihe planlıyorsanız, bu her zaman düzenli ya da organize olduğunuz için olmayabilir. Bunun bir başka nedeni de, ötelemenin sabotajcılarımızın en sevdiği şeylerden biri olmasıdır. “Nasıl olsa yaparsın”, “Şimdilik rahatın yerinde, sonra bakarsın” “Bir gün mutlaka yapacaksın” vb. cümlelerle bizi kandırmaya çalışırlar. Bu kimi zaman uzun zamandır istediğimiz dans kursuna yazılmak, kimi zaman resim yapmak, kimi zaman kitap okumak, kimi zaman da işimizi değiştirmek olabilir.
Ötelemek çoğu zaman verimimizi düşüren, üretkenliğimizi azaltan bir davranıştır. Ötelememizi bize öneren sabotajcılarımızın farklı nedenleri olabilir. Onları kulak vermemek ve bu davranışla başa çıkmak için yapabileceğiniz birçok şey var. Öncelikle, ileri bir tarihe planladığınız/ötelediğiniz hayalleriniz için şu an, bugün ne gibi bir adım atabilirsiniz bunu düşünün. Yapmanız gerekenleri adımlara, küçük parçalara bölebilirsiniz.
Sonraya bırakmadığınız şeyler neler? Bunun nedeni ne? Yapmak istediğiniz bir şeyi sonraya bıraktığınızda bunun size artıları ve eksilerinin ne olacağını bilinçli olarak düşünüyor musunuz? Eğer beş dakika ayırıp bir kağıda artılarını ve eksilerini yazsaydınız, daha farklı bir seçim yapar mıydınız? Kendinizi bu konuda geliştirebilmek ve kontrolü elinize almak için adım atın.
Bu sesler her birimizde değişken ve çeşitlidir. Çoğunlukla birden fazla sabotajcımız vardır ve bize her konuda sürekli yorum yapıp kararlarımızı etkilerler. Örneğin bir tanesi bize sürekli risk almamamızı öğütlerken (aman boş ver o partiye gitme, otur evinde rahat rahat, iş değiştirmene ne gerek var, maaşın tıkır tıkır yatıyor, ofisin yeri de iyi) diğeri bize değersiz hissettiriyor olabilir. (Sen kimsin terfi almak kim? Güzel olduğunu mu sanıyorsun sen? Ya başaramazsan?)
Bu seslere aşina olsanız da onları iyi tanımlayamamış olabilir ya da onlara ne zaman kulak verdiğinizin farkında olmayabilirsiniz. Sabotajcılarınızı tanımak, seslerini ayırt etmeye başlamak, onların sizi kısıtlamasını engellemek ve bilinçli seçim yapabilmek adına ilk adımdır. En fazla hangisinin sesini duyuyorsunuz ve bu sesleri bastırmak için neye ihtiyacınız var, bunları düşünün.
Sabotajcılarımız aslında bizi hayalkırıklıkları, acılar, başarısızlıklar ve benzeri olumsuz duygulardan korumak için vardır. Çocukluktan itibaren yaşadığımız olumsuz tecrübeler ve yorumlarla varlık bulmuş ve bizi iyiliğimiz için orada olduklarına inandırmışlardır. Oysa hepsinin uzmanlık alanı korkudur. Bizi korkutan, hatta zaman zaman tehdit eden cümleler kurarken, seçtiğimiz yolları bizim için güvenli kılmayı vaat ederler. Tamamen bir direnç ve duvar örme aracıdırlar. Zaman zaman başarısızlıkların, hayalkırıklıklarının ve acıların, değişim, gelişim ve dönüşümümüz için gerekli olduğunu kabul etmek istemezler. Bu yüzden de kısıtlamaya devam ederler.
Sabotajcılarınızla vereceğiniz savaş, bugüne kadar verdiğiniz savaşların en zorlularından biri olacaktır. Onlarla savaşmaya çalıştıkça dirençleri artacak, seslerini yükseltecek ve haklılıklarını savunacaklardır. Ama bu savaş, içinizdeki tüm sesleri yönetmeye başlayıp kendinizi özgür kılmanız ve hayallerinizi gerçekleştirmeniz için vereceğiniz en anlamlı savaş olacaktır.
Unutmayın; “Yaşamda başarılması en güç şey, kendi düşüncelerinize tutsak olmamaktır.”
Yorum yapmak ister misin?