Shaya İnsan Kaynakları Direktörü Tankut Sur, İK alanında sahip olunması gereken en önemli özelliğin insan sevgisi olduğunu dile getiriyor. Sur, ünlülerden oluşan bir ekibi oluştursa eğitim departmanının başına İlber Ortaylı’yı getirmek isteyeceğini keyifle anlatıyor.
Starbucks, Topshop, Debenhams, PinkBerry, The Body Shop ve Victoria’s Secret gibi pek çok tanınmış markanın bulunduğu Shaya’nın İnsan Kaynakları Direktörü Tankut Sur, 20 yılı aşkın bir süredir İnsan Kaynakları alanında çalışıyor. Yeni nesil gençlerin bir şirkette onlarca yıl çalışmayacağını düşünen Sur, İK’nın kısa süreli de olsa çalışanların katkılarını yüksekte tutacak çözümler üretmesi gerektiğine inanıyor. Önümüzdeki 10 yılda işveren markasının sürekli konuşulacağını öngören Sur, ofis duvarlarının yıkılacağına ve mobil çalışanların artacağına işaret ediyor.
– Eğitiminizden bahseder misiniz? Aldığınız eğitimin şu anda bulunduğunuz konuma nasıl bir katkısı oldu?
Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. İktisatla birebir ilişkili bir iş yapmıyorum ama Sosyal Bilimler mezunu olmam işime fayda sağlıyor. Aslında ben üniversite eğitimimden daha çok gönüllü olarak çalıştığım ISAC faaliyetlerimin iş yaşamıma katkı sağladığını düşünüyorum. Uluslararası bir öğrenci derneği olan ISAC’de yurt dışına çıkacak öğrencilerin mülakatlarının yapılması ve eğitimlerinin verilmesi, yurt dışından gelenlerin ise kalacakları yerlerin organizasyonları ve staj yerlerinin belirlenmesi görevlerim arasındaydı. ISAC Ankara’nın iki yıl boyunca başkanlığını da yaptım. İnsan Kaynakları alanına yönelmek benim için doğal bir geçiş oldu. Okurken de çeşitli firmalarda İnsan Kaynakları alanında görev yaptım. Ankara’dayken İngiliz bir danışmanlık şirketinde proje bazlı çalıştım. Sonrasında Hollanda’da Philip Morris’te bir buçuk yıl kadar staj yaptım. Türkiye’ye döndükten sonra ilk tam zamanlı işim, gazete ilanıyla girdiğim Turkcell’de oldu. Başladığımda unvanım “Eğitimci”ydi, kurum içi eğitimlerden sorumluydum. Birkaç ay sonra işe alımlarda da görev almaya başladım. Üç yıl sonunda Turkcell’in yurt dışında kurduğu şirketler ve yurt içindeki yatırımlarından sorumlu İnsan Kaynakları Yöneticisi olmuştum. Arkasından 13 yıl boyunca Digiturk’te çalıştım.
– Farklı sektörlerde İK alanında çalışmanın bir yönetici olarak kazanımlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Danışmanlık, üretim, bilişim ve servis sektörlerinden sonra perakende sektöründeyim. Oldukça farklı profillerde çalışanları ve dinamikleri olan sektörler… Perakende insan odaklı bir iş. Müşteriyle olan tüm iletişiminizi çalışanınız sağlıyor. Oysa teknoloji alanında ürünün kalitesi daha ön planda oluyor. İnsan Kaynakları perakendede bir destek departmanından çıkıp tamamen operasyonun ortasına oturuyor. Burada yaptığımız işler direkt ticaretin kendisiyle ilgili konular, aldığımız kararlar işi etkiliyor.
– En ideal çalışma ortamını sağlamak, üretkenliği ve motivasyonu en üst seviyede tutabilmek için neler yapıyorsunuz?
Motivasyon çok somut bir kelime aslında. Çalışma koşulları, mesai saatleri, ücretler, kariyer fırsatları, eğitim olanakları çalışanların motivasyonunu sağlayan koşullardır. Çalışanları en çok motive eden nokta ise markanın başarısı ve imajıdır. Bir ürün çalışanları tarafından da tercih ediliyorsa o marka çok başarılı olur. Çalışanlarımızın marka bağlılığı çok yüksek ama çalışan devir oranı da perakende sektörünün bir gerçeği. Çalışanların çok genç olması, küçük ücret farklılıklarıyla hızla iş değiştirebilmeleri gibi sebepler var. Bütün konsantrasyonumuz çalışanlarımızı elimizde tutmak ve memnuniyetlerini artırmakla ilgili… Ücret politikası iyileştirmeleri, yan haklarda teklif edebileceklerimiz ve çalışanlarımıza yaratabileceğimiz eğitim fırsatları üzerinde sürekli çalışıyoruz.
– İK alanında sahip olunması gereken en önemli özellik nedir sizce?
Bence temelde insan sevgisi olmazsa olmaz. İnsanları sevmeyen birinin bu işi yapması mümkün değil. Ayrıca sabırlı, anlayışlı, yaratıcı ve iyi bir dinleyici olması, empati kurabilmesi lazım. Çalışanları bir iç müşteri gibi görmesi gerekiyor. İnsan Kaynaklarının farklı birimlerinin gerektirdiği üzere daha analitik olması ve küçük detayları yakalayabilmesi lazım. Yumuşak karakterli ama gerektiğinde ketum olabilen kişiler olmalılar.
– İnsan Kaynakları alanında son yıllarda dünyada ve Türkiye’de nasıl bir değişim yaşandığını düşünüyorsunuz?
Bu alanda iş aramaya başladığım ilk dönemde sayılı firmada personel departmanı vardı. Onlar da maaş, bordro, özlük işleriyle ilgileniyordu. Yavaş yavaş İnsan Kaynakları ve personel departmanları tek bir çatı altında toplandı. İnsan Kaynakları oturdu, tanımı değişti ve artık her şirkette İnsan Kaynaklarından bahsedebiliyoruz. Bu çok önemli bir gelişme oldu. İnsan Kaynakları reaktif bir pozisyondan proaktif bir pozisyona geçti. Şirketin hedefi ve vizyonu doğrultusunda kararlar alan, bu konuda çalışmalar yapan bir departman haline geldi. Çalışan profili de değişti. Yeni nesil arkadaşlarımın hepsi son derece eğitimli, yabancı dil seviyeleri yüksek ve mesleğe bilinçli olarak başlıyorlar.
– Deneyimli bir İK profesyoneli olarak önümüzdeki dönemde İK alanında hangi konuların dikkat çekeceğini öngörüyorsunuz?
Artık ofis duvarları yıkılıyor. Ofis çok gerekli olmaktan çıkıyor. Mobil çalışan; evde, sokakta çalışan insanların var olduğu bir dünyaya doğru gideceğiz. Eğitimden daha çok deneyim önem kazanacak. Yüksek lisans ya da doktora yerine perakendecilik, satış, bankacılık gibi nokta eğitimlerin ön plana çıkacağını düşünüyorum. Yıllarca aynı işlerin yapıldığı yapılar yerine, küçük ekiplerin sürekli farklı projelerde rol aldığı ve proje sonunda dağılıp yeni bir proje için tekrar bir araya geldiği şirketler olacak. Yeni nesil gençler, bir şirkette onlarca yıl çalışmayacak. İK olarak da kısa süreli de olsa katkılarını yüksekte tutacak çözümler üretmemiz gerekiyor. Ben önümüzdeki 10 yılda işveren markasının sürekli konuşulacağını düşünüyorum. Teknolojinin, çalışma saatlerinden ve ortamdan daha bağımsız çalışma sistemini destekleyeceğini; İnsan Kaynaklarının da bunu yönetebilecek esnekliğe ulaşabileceğini de öngörüyorum.
– Yöneticiliğe bakış açınız nedir?
Ben insanlara güvenirim. Bu yüzden işlerin delegasyonunu mümkün olduğunca çok yapmaya çalışırım. Verilen kararlarda çalışma arkadaşlarımın da pay sahibi olmasını isterim. İnsanlara inanan ama kontrolleri yapmaktan da geri kalmayan bir yönetici olmaya çalışıyorum.
– Adayların niteliklerini belirlemek için ne tür stratejileri takip ediyorsunuz?
Çalışan profilimizi belirlerken mülakatlar ve çeşitli testler yapıyoruz. Pozisyona göre değişen uygulamalarımız var. Merkez ofiste bir pozisyon için aday mülakat, yabancı dil testi, alanıyla ilgili bir test; saha için psikolojik yatkınlık testi ve mülakat gibi aşamalardan geçiyor.
– Shaya İK Direktörü Tankut Sur’un ünlülerden oluşan İK ekibi nasıl olurdu?
Genel kanaatin tersine İK sadece sosyal yönü güçlü çalışanlardan oluşmuyor, ücretlendirme ve ödüllendirme departmanı çalışanlarının analitik yönü güçlü olmalı. Ben buraya Big Bang Theory dizisinde Jim Parsons’ın canlandırdığı Sheldon Cooper’ı koymak isterdim. İşe alım da çok önemli. Mülakatta insanı tanımak gerçek bir uzmanlık! Buraya da Lie To Me dizisinde Tim Roth’un oynadığı Cal Lightman karakterini getirirdim. Eğitim departmanımın başında da İlber Ortaylı’yı görmek isterdim. Herhalde onunla yaşanacak tek sorun ise bitirmesine hiç fırsat vermeden günlerce dinlemek istememiz olurdu.
Yorum yapmak ister misin?