Amsterdam’ı yıllar sonra tekrar ziyaret ettiğimde şehrin 15 yıl içinde dokusunun neredeyse hiç değişmediğini gözlemlemek beni hayrete düşürdü. Daha önce gittiğim bir mekanı gördüğümde hem sevindim hem de bu “Nasıl oluyor?” diye kendime sorup durdum. İstanbul’a 15 yıl ara verdikten sonra gelen bir turistin deneyiminin benim Amsterdam deneyimim gibi olmayacağına üzülerek eminim…
Dergimizin tam bir yıl önceki sayısında Ege sahillerimize ve İtalyan Riviera’sı olarak adlandırılan Liguria bölgesine yaptığım seyahatlerimdeki gözlemlerimi paylaşmış, doğal güzellikler ve tarihi miras anlamında daha ileride olmamıza rağmen, turist çekmede İtalya’nın çok daha ileride olduğundan ve UNESCO’nun Dünya Mirasları (World Heritage Site) listelerinde İtalya’nın 49, Türkiye’nin ise sadece 11 lokasyonla sıralandığından bahsetmiştim.
Bu sayımızda da geçen hafta sonu yaklaşık 15 yıl aradan sonra tekrar ziyaret ettiğim Amsterdam’la ilgili bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. 15 yıl önce, sorumlu olduğum bir proje için sekiz ay süresince yaklaşık her ayın iki haftasını Amsterdam’da geçirmiştim. Bu sürede Amsterdam şehrini toplu taşımasından, yerellerin bildiği kafe, restoran, hotellerine kadar öğrenmiştim. Amsterdam’ı geçen hafta sonu tekrar ziyaret ettiğimde şehrin 15 yıl içinde dokusunun neredeyse hiç değişmediğini gözlemlemek beni hayrete düşürdü. Şehrin özellikle merkezi ve eski kısımları neredeyse 15 yıl öncekinin aynısıydı. Binaları, kanalları, farklı farklı köprüleri ve yerellerin gittiği o restoran, kafe ve hotellerin neredeyse tamamı hayatlarına aynı şekilde devam ediyordu. Daha önce gittiğim bir mekanı her gördüğümde hem sevindim hem de bu “Nasıl oluyor?” diye kendime sorup durdum. Şehri nasıl bu şekilde koruyabildiklerini merak ettim.
Dünyanın en güzel şehirlerinden İstanbul…
Bence dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul hızla büyüyen; dokusuna yeni semtler, bölgeler katan; gelişmekte olan bir şehir. Ancak bir yandan da İstanbul’un yüzyıllarca yıl öncesine giden ve her biri farklı tarihsel dönemleri yansıtan semtleri, merkezleri var. Son yıllarda, tarihi semtlerimizin ve bu tarihi semtleri oluşturan şehrin dokularının, binalarının, kafe, restoran, mağazalarının bir bir yok olduğuna şahit oluyorum. İstanbul’a 15 yıl ara verdikten sonra gelen bir turistin deneyiminin benim Amsterdam deneyimim gibi olmayacağına üzülerek eminim. Böyle bir turistin 15 yıl sonraki ziyaretinde yaşayacağı deneyim, havalimanları, toplu taşıma, alışveriş imkanları açısından eminim ki geçmişten çok daha iyi olacaktır, ancak bu iyileşmenin yanında İstanbul’u otantik kılacak, uzak ve yakın tarihinden de bir takım öğeler içerecek bir deneyimi de muhakkak sunması gerektiği düşüncesindeyim. Aksi takdirde zaman içinde şehrimizin ziyaret edilme sebepleri hızla azalacak ve çektiğimiz turist sayısı artacağına gerileyecektir.
İstanbul hızla gelişip büyürken, bu süreçte gelişmiş ülkelerin, şehirlerinin dokusunu nasıl olup da koruduklarını iyice anlayıp uygulamanın elzem olduğunu düşünüyorum. Sadece turistler için değil, kendi tarihimizi de korumak ve bizden sonraki nesillere devretmek için bunu kendimize borç bilmeliyiz.
Yorum yapmak ister misin?