ADR (Alternative Dispute Resolution), taraflar arasındaki anlaşmazlıkların mahkemeye gitmeden çözülmesini amaçlayan yöntemler bütünü olarak tanımlanabilir. Bu süreçler, uzlaşmayı teşvik ederek taraflara dostane bir şekilde sonuç bulma imkanı sunar.
ADR'nin (Alternative Dispute Resolution) kökeni, uzun yıllardır var olan ve toplum içindeki anlaşmazlıkları daha hızlı ve maliyetsiz bir şekilde çözmeyi amaçlayan geleneksel yöntemlere dayanır. ADR'nin modern versiyonu genellikle arabuluculuk, tahkim ve müzakere gibi teknikleri içerir. Örneğin, bir şirketin müşterisi ile bir ürünün kalitesi hakkında yaşadığı bir anlaşmazlık, arabuluculuk yoluyla çözülerek her iki tarafın memnun olacağı bir anlaşmaya varılabilir. Zamanla gelişen bu terim, mahkemelerin yoğunluğunu azaltmak ve taraflar arasında daha kalıcı bir uzlaşma sağlamak amacıyla daha yaygın bir şekilde benimsenmiştir. ADR'nin farklı yorumları arasında arabuluculuğun daha fazla önem kazandığı ve mahkeme sürecine kıyasla daha fazla esneklik sunduğu yaklaşımlar bulunur.
ADR, işletmelerin hukuksal anlaşmazlıklarla karşılaşmadan karşılıklı fayda sağlayan çözümler üretmesine yardımcı olur. Hem zaman hem de maliyet açısından tasarruf sağlar. İşletmeler açısından, müşteri memnuniyetini artırırken, aynı zamanda itibarın zedelenmesini önler ve uzun vadeli ilişkiler oluşturma fırsatı sunar. Bunun yanı sıra, müşterilerin anlaşmazlıkları hızlı bir şekilde çözme ve stresi azaltma gibi avantajları vardır. ADR'nin sektöre getirdiği yeniliklerden biri, hukuksal süreçlerin karmaşıklığının azaltılması ve daha demokratik çözüm yollarının aranmasıdır.
Bir teknoloji şirketi, bir yazılım projesi için bir müşteriyle anlaşma yapar. Proje tesliminde yaşanan gecikme nedeniyle müşteri projeyi iptal etmekle tehdit eder. Her iki taraf da uzun bir hukuki süreçten kaçınmayı tercih eder ve ADR kullanarak bir arabulucu yardımıyla projedeki aksaklıkları giderir ve yeni bir teslim tarihine karar verir.